Cuma, Aralık 29, 2006

İyi Bayramlar ve İyi Yıllar

image hosting file


HERKESE İYİ BAYRAMLAR VE İYİ YILLAR

2007 sizlere sağlık, mutluluk, huzur, başarı, sevgi,barış ve bol para getirsin. Tüm dilekleriniz gerçekleşsin.

Çarşamba, Aralık 27, 2006

Bırrrrr

Çok soğuk. Tamam, tamam, İstanbul'da, Ankara'da ya da yurdun diğer soğuk illerinde oturan arkadaşlardan özür diliyorum ama n'apayım? Biz alışık değiliz. Bir de deniz kenarının nemi ile birleşince insanın içine işliyor soğuk. Neyse, yarından itibaren biraz yükselecekmiş sıcaklıklar. Ah, güzelim yaz. Giy penyeyi çık sokağa.

Pazar günü sabah erkenden kalktım. Oğlumu kursa gönderdikten sonra o gelene kadar olur diye ekmek yaptım. Bu ekmek tarifi çok kolay ve garantili. Makineye falan gerek yok. Fırınınız olsun yeter.
Malzeme:
4 bardak un (2'si beyaz, diğerleri isteğe göre.Ben 1'er bardak kepek ve çavdar ekledim)
2 bardak ılık su ya da süt
Yarım çay bardağı sıvı yağ
1 çay kaşığı tuz
2 çay kaşığı kuru maya
2 çay kaşığı şeker
1 bardak ılık su yada sütün içine şeker ve mayayı koyup karıştırın ve 15-20 dakika bekletin. Daha sonra buna kalan tüm malzemeyi ekleyin.Yalnız hamur biraz cıvık olursa toparlayana dek biraz daha un ilave edebilirsiniz.Daha sonra hamuru sıcak bir yerde 1 saat kadar bekletin. Mutlaka çelik ya da alüminyum bir tepsiyi yağlayıp hamuru yayın. 150 derece fırında yarım saat 45 dakika arası pişirin. Borcama koyarsanız iyi pişmiyor benden söylemesi. Benim öyle tepsim yoktu. Ben de hamura hamburger ekmeği ve küçük somun şekilleri verip fırın tepsisine koydum. Öyle de oldu.

Kahvaltıdan sonra okulda veli toplantısı vardı. Oraya gittik. Genel olarak durumu iyi. Hepsinden önemlisi edebiyat öğretmeni bizi çok iyi ve terbiyeli bir çocuk yetiştirdiğimiz için kutladı. İnsan gerçekten oğlu ve kendi ile ilgili güzel şeyler duyunca çok gururlanıyor. Toplantı dönüşü kayınvalidelere uğradık. Sonra malum pazar ütüleri falan.

Pazartesi günü bankadan 2 arkadaşımla yılbaşı toplantımızı yaptık. Biz 3 samimi arkadaşız. İkimiz emekli, diğeri henüz değil. Öyle olunca çalışan arkadaşın şubesine yakın bir yerde buluştuk ama konum itibarı ile içki içmeye elverişli değildi. 2007'de ilk uygun cumarteside bir de alkollü bir buluşma yapmaya söz verdik:) O gün birbirimize hediyelerimizi verdik. Benim bir kitabım, bir yılbaşı süslü fiskos örtüm, çok güzel bir porselen servis tepsim ve yılbaşı çiçeklerim (ben kokina diye biliyorum adlarını ama emin değilim) oldu. Ben de onlara üzerlerinde kelebekler bulunan ikişer çay fincanı seti almıştım.
Oradan dönüşte de Burcu'nun Baharatlı yeniyıl kekini ama daha çok kendi yorumumla yaptım. Yorum ne derseniz? Rom yok, tüm baharatlar yok, yani bir çeşit kuntakinte dediğimiz ya da kimilerinin ıslak kek dediği gibi yaptım. Evdekiler bayıldı. Sağolasın Burcucum.

Dün temizlik vardı. Ayrıca kayınvalidemde gün varmış.Rica etti, kek yaptım götürdüm ona sabahtan. Ben gitmedim ama güne. Hiçbirini tanımıyorum çünkü.

Bugün anneme gideceğim. Yarın kuaföre , gölge zamanım geldi. Cuma ise kredi kartı ekstresi geçtiği için deli gibi yılbaşı hediyeliklerini almaya. Her yıl olduğu gibi bu yıl da önceden listemi yaptım, pazar araştırması sonucu herkese ne alacağıma karar verdim. Yalnızca gidip alması kaldı. Bizde kadro çok geniş. Annem, babam, kayınvalide, kayınpeder, eşimin teyzesi, benim teyzem, görümcem, eşi ve 2 çocuk(yani genç) , yılbaşında bize gelecek arkadaşlar ve 2 çocuğu, cumartesi buluşacağım arkadaşım ve oğlu, tabi eşim ve oğluma. Hem zaman hem de para lazım cuma günü bana.

Cumartesi ise her yıl yaptığımız gibi can dostumla her zamanki yerimizde buluşup birer kadeh beyaz şarap eşliğinde yeni yılın gelişini kutlayıp hediyelerimizi vereceğiz birbirimize. Bu bize çok uğurlu geliyor. Onunla saat 1'de buluşacağız. Sabahtan ise yılbaşı gecesi bize gelecek arkadaşla gidip yiyecekleri alacağız ve bize bırakacağız.

Pazar ise sabahtan eşim ve teyzesi gidip kurban kestirecekler. O gün en azından anneme ve kayınvalideye gitmek lazım. Akşama ise arkadaşlar bizde. Nasıl yetişecek bunca iş bilmiyorum. Yazarken bile şiştim.

Hadi bana kolay gelsin.

Cumartesi, Aralık 23, 2006

Deneme

Bir alttaki postta gün yazmışım ve Türkçe karakter çıkmış. Galiba eski postları düzeltemesem de yeni postlarda tekrardan Türkçe karakter kullanbileceğim. Şükür kavuşturana . Bu arada bu da deneme ; şğçöüi

Olmuyor

Blogumdaki sorunu bir turlu cozemedim. Ben de boyle Turkce karakterler olmadan yazmaya calisicam. Bu arada sorunu gidermek icin arama tarama calismalarina devam.

Zaten hayatimda pek de anlatmaya deger bi seyler olmadi. Sali gunu temizlik. O gun aksamuzeri oglumu ve babami goz doktoruna goturdum. Neyse oglumun gozleri yalnizca 0,25 ilerlemis. Babaminsa yakin gozlugu kirilmisti. Hem bir muayeneden gecmis oldu, hem de gozleri ilerlemismi bakildi. Ogluma lens ismarlandi, babamin yeni gozluklerini siparis verdik. Carsamba gunu buranin pazarina gittim. Hem yiyecek hem de giyecek bir seyler aldim. Persembe gunu annem,babam ve teyzem icin nufus dairesine gittik. Nufuslari cok eskiydi. Onları yenilettik. Yanliz gercekten tebrik ediyorum. Gittik, numara aldik, 10 dakika icinde siramiz geldi. İslemler hemen yapildi ve yeni nufus cuzdanlarini aldiklarinda yalnızca yarım saat olmustu biz oraya gideli. Gercekten Karsiyaka nufus idaresi cok mukemmel olmus. Bilmiyorum diger yerler de oylemidir. İsimiz erken bitince hadi bana gidelim dedim. Zaten sabahtan belki gelirler diye findikli kek yapmistim. Bir de lahmacun ismarladik. Hepsi Ora'nin( Ora Izmir'de, ozellikle lahmacunu ile unlu bir yerdir) lahmacununa bayiliyorlar. Cay yaptik, yani gene yeme-icme seansi seklindeydik. Dun ise evde mazot almak icin bekledim. Sonra babam geldi, birlikte gozluklerini almaya gittik. Aksam icin de alt katimizda oturan esimin teyzesi yemege cagirdi. Yemekte ne mi vardi? Sebze corbasi, papaz yahni(soganli et) , lahana sarma, marul salatasi, pancar salatasi, brokoli salatasi. Onun üzerine kestane kebap, meyve ve cay.

Artik bizim icin cumartesi,pazar da erken kalkma var. Oglum matematik dersi almaya basladi. Onceleri istememisti ama bakti basa cikamiyor, kabul etti. Simdi cumartesileri 10.30'da,pazarlari ise 8.30'da dersi var. Cumartesileri eşim de calismaya basladi. Yani 7 gün sabah 7'de kalkiyoruz artik. Haftaya arife. İs de, kurs da yok. İnsallah biraz uyuruz.

Bakalim postum nasil olacak? Ufff, cok zor oluyor boyle yazmak. Benim acilen bu sorunu cozmem lazim.

Çarşamba, Aralık 20, 2006

IMDAAAATTT

Postumda Turkce karakterler cikmiyor. Lutfen yardim edin. Tekrar Turkce karakterle yazabilmem icin ne yapmam lazim?

Pazartesi, Aralık 18, 2006

Kaza

Çarşamba günü nihayet İlk aşk filmine gittim. Ben çok beğendim. Oyuncular süper, Foça manzarası süper, konu da iyiydi. Ben çok zevk alarak seyrettim.

Perşembe günü şu bizim emekliler günü toplantımız vardı. Bu kez gideceğimiz arkadaş Hatay'daydı. Bir de olayı çaydan öğle yemeğine dönüştürmüştük. O yüzden saat 12 gibi 2 arkadaş yola çıktık. Yarımı biraz geçe oradaydık. Herşey gayet güzeldi. Ancak saat 4 gibi benim cep tel. çaldı. Arayan eşimdi. Çok kısaca kaza yaptım, araba mahvoldu, 112'yi aradım, cankurtaranı bekliyorum, ben seni sonra ararım deyip kapattı. Tabi ben meraktan çıldırdım. Arıyorum, tel. sürekli meşgul. O civardaki bir hastanede görevli olan eniştemizi aradım. Haberi varmış. Merak etme, ben 112'yi gönderdim dedi. Gerçi tel.la konuşmuştum ama yine de sağlığı konusunda endişeliydim. Üstelik de bilirim, eşim çok güzel ve sakin araba kullanır. Pek hız yapmaz. Neyse sonuçta ben hemen eve döndüm. Bu arada tel.dan birbirimize ulaştık. İyiydi, burnu bile kanamamıştı. Arabanın ön kaporta kısmı sürücü mahalline kadar yoktu. 8/8 karşıki suçluydu ve şükür karşıdakinde de bir şey yoktu. 112 güzelce muayene etmiş. Ayrıca enişteye de gidip muayene olmuş. İç kanama falan olasılığına karşı. Tüm doktorların dediği 2 gün tüm vücudun sızlayacak, merak etme, ağrı kesici al, geçer demişler. Sağolsun, patronu aradı, Cumayı izin verdi. Pazara kadar evde yattı. Cuma-cumartesi gerçekten ağrıları çok kötüydü. Pazar günü düzeldi. Bugün de işe gitti. Şükür iyi, verilmiş sadakamız varmış. Ama tabi bir de işin psikolojik tarafı var. Şimdi hep yine araba kazası yapıcam, ölücem diye tedirginliği var. Her ne kadar biz destek olsak ta herşey kendi beyninde bitiyor. Ama el mahkum, bugün yine araba kullanacak. Umarım çabuk atlatır.

Salı, Aralık 12, 2006

Ä°YÄ° KÄ° DOÄžDUN KAAN

MySpace

Bugün benim birtanecik yeğenimin doğumgünü. Doğduğu günü unutamam. Hatta doğumgünü tarihi özellikli olsun diye doktoru ile konuşup 12.12.'de doğmasına annesi ile birlikte karar vermiştik. O gün sabahtan Çınarlı'daki doğum hastanesine gittik. Oğlumuz olacağını biliyorduk zaten. Sabah erkenden 7 gibi falandı doğuma aldılar. Daha doğumhaneye girdikten kısa bir süre sonra hemşire yeşil bir beze sardığı bebekle dışarı çıktı ve alt kattaki bebek odasına gitmeye başladı. Babam yok bu bizim bebek olamaz, daha kızcağız yeni girdi doğumhaneye diyordu. Tabi onlar alışmışlar saatlerce sancı çeken annelere, inanamadı. Ben baba çabuk takip et hemşireyi o bizim Kaanımız deyince merdivenleri nasıl ikişer, üçer atladı anlatamam. Biz camın arkasından onun silinişini, gözlerine ilaç damlatılışını, doktorun kontrolünü, ağlamalarını izledik. Sonra da giysilerini giydirip odaya getirdiler. Bu arada babası da sürekli kamera ile çekiyordu. Sonra anne de sağsalim aşağıya indi. Pespembe yumuk gözlü bir bebecikti. Meme almada biraz annesini zorladı ama sonra herşey yoluna girdi. Benim küçük kuzum büyüdü de 5 yaşına giriyor artık. Daha yaz sonu, telefonda konuşmak istemezken , 1 aydır her telefon ettiğimde hemen telefona geliyor, halacım ben seni çok özledim, babam beni İzmir'e getirsin söyle ona diye bana ne muhabbetler yapıyor anlatamam. Birkaç ay bile o kadar farkediyor ki çocuklarda. Nasıl hızla büyüdüğüne şaşırıyoruz. Tabi bir de biz onu aralıklarla gördüğümüzden büyüdüğünü daha da iyi gözlemliyoruz. Ah, bir de şu ayrılık olmasa. Ama napalım, sağolsunlar, iyi olsunlar da.

Kuzuma uzuuuuunnn, sağlıklı, mutlu, huzurlu, başarılı, tüm sevdikleri ile birlikte nice yıllar olsun inşallah. Çok yaşa sen Kaan paşa.

Cumartesi, Aralık 09, 2006

Fırsattan

İstifade Cumartesi olmasına rağmen yazıyorum. Eşim uzun bir aradan sonra ( taa Haziran'dan beri) tekrar cumartesi işe gitmeye başladı, oğlum uyuyor. Yaşasın bilgisayar bana kaldı, en azından oğluş uyanana kadar.

Perşembe sabahı alt katımızda oturan eşimin teyzesi telefon edip hemen gel dedi. Apar topar biraz da endişe içinde ve üstümde pijamalarla aşağıya inince güzel bir sürprizle karşılaştım. Eşimin Ankara'daki kuzeni gelmiş, sürpriz yapıp kimseye haber vermemiş. Otobüsten inince önce diğer kuzene gidip sabah sabah ona sürpriz yapmış. Ardından teyzesine, bana sonra kayınvalideme( ki teyzesi oluyor). Sonra beni de aldılar Manisa'ya görümceme sürpriz yapmaya gittik. Malum İzmir - Manisa arabayla yarım saat. Dönüşte İkea'ya uğradık. Oradan hazır İsveç köftelerinden aldım. Sonra da tüm sülaleyi bize yemeğe çağırdım. Onlar eve geçerken beni markete bıraktılar. Biraz hazır meze, şarap, kola falan aldım. Eve gelince pilav yaptım. Kuzen evdeki koca tencere mercimek çorbasını getirdi. Yine kalabalık sofrada, muhabbetle yedik, içtik. Salı günü dönücek kuzen. Pazar günü de görümcemde böyle bir yemek olayına daha giricez. Hem o gün meğer kuzenin doğumgünüymüşte. Hem kutlama, hem yemek olacak.

Salı günü de benim yeğenimin , ak kuzumun (oğlum karakuzu-esmer, yeğenim sarışın olduğundan - ak kuzu) doğumgünü. 4 bitip 5'e giriyor. Dün ona bir sürü hediye aldım. En sevdiği renk olan şeşilden (yeşil) bornoz (kapişonu kedi şeklinde ve kulakları var), süngerbob oyuncağı, özellikle ısmarladığı ses çıkaran büyük bir dinazor (niye bilmiyorum 2 senedir hep dinazor istiyor, hasta onlara) , bir torba dolusu küçük dinazor ve uzaktan kumandalı bir araba. Sonra onlarla annemlere gittim.Babamla bir koli yaptık. Babam bugün postaya vericek. Tam doğumgününde ellerine geçicek. Salı günü onun için ayrıca post yazıcam, benim güzel oğluşum. O da benim oğlum sayılır. Hatta torun niyetine bile. Ben hep kardeşime abladan çok anne gibi hissetmişimdir çünkü.

Bugün birazdan çıkıp kuzene doğumgünü için hediye bakıcam. Akşam da bir arkadaşlara gidicez. Yarın malum görümcemde yemek. Eee, pazartesiye yazacak bir şey kalmadı.

Herkese iyi bir haftasonu.

Çarşamba, Aralık 06, 2006

YENÄ°YIL

Friendster

Dün akşam yılbaşı çamımızı çıkardım. Haftasonu aldığım yeni süslerle ve ışıklarla süsledim. Sonra da evin ışıklarını kapatıp bir süre ışıl ışıl olan çamı seyrettim. Nasıl dinlendirdi anlatamam. Yeniyıl gelirken hep içimde bir sevinç, heyecan olur. Gene başladı. Ben artık listelerimi yapmaya girişirim. Kime ne hediye alınacak listeleri.

Bu arada 18 Kasım'da benim bloğum da 1 yaşını doldurmuş. Diğer blogları okurken aklıma geldi, dur bi bakayım ,ben ne zaman açmışım bloğumu diye bakınca çoktan 1 yılı devirdiğimi gördüm. Nice yıllara inşallah .

Salı, Aralık 05, 2006

Geçen Hafta

Perşembe günü emekli bankacı bütün kızlar toplandık, toplandık, toplandık. E tabi bankacılıktan yıprandık, yıprandık, yıprandık. Güzel bir gündü. Muhabbet ettik, çaylar içtik, kekleri yedik. Bundan sonra 15'te bir Perşembeleri toplanmaya karar verdik. Ancak bir arkadaşın çocuğu daha doğrusu tekne kazıntısı o gün eve erken geliyormuş. Çocuk evde yalnız kalmasın diye toplantıları öğle yemeğine çevirdik ki herkes 4 gibi evine gidebilecek. Ben o gün (3 çeşitten fazla yapma diye bin kere tembihlediklerinden ve herkeste tansiyon, kolestrol gibi bilumum hastalıklar mevcut olduğundan) bir önceki postta tarifini yazdığım fındıklı keki, böreği ve pastabandan yaptığım muzlu pastayı ikram ettim. Bir sonraki toplantının menüsü tavuk,pilav, yoğurt. Yemek bahane, muhabbet şahane.

Cuma akşamı kayınvalidemde yemekteydik. Yine sülale boyu buluşuldu. Sicilyalılar gibi herkes bağıra çağıra aynı anda konuştu. Ama ben seviyorum bu gürültüyü.

Cumartesi günü yoğun bir gündü. O gün banyonun mermeri takıldı, tesisatçı geldi, çeşmeleri (pardon armatür diyeyim daha havalı oluyo) taktı, arabayı bakıma verdik ve akşamüzeri aldık falan filan. Yemeğim olmasına rağmen o akşam dışarıda ama gerçekten dışarıda yani açıkhavada yemek yemek istedim. Bostanlı'da bize yakın bir yerde dışarıda oturup birşeyler yedik. Hava gece olmasına rağmen hiçde öyle soğuk değildi. Rahatça oturabildik. Üşümedik. Üstelik bizim gibi dışarıda oturan en az 4-5 masa daha vardı. Bana bazen böyle soldan soldan geliyorlar. İçerilere sığamıyorum.

Pazar günü ise evde yayılarak geçti. Bir ara çıkıp market alışverişi yapıp döndük. Dün sabah banka işlerini halledip anneme gittim. Teyzeme çıktık. Kuzenleri de gelmişti. A. teyzeyi severim. Hasret giderdik. Onun tarafıyla ilgili son haberleri aldık. Valla dedikodu değil, kızlarından biri yeni ev almış, diğeri başka bir eve taşınmış, torununun yaramazlıkları falan.

Bugün de temizlik var. Post bitsin yemeği hazırlamam lazım. Daha ekmek de almadım. Çıkmam lazım. Hadi bana byeeee

Perşembe, Kasım 30, 2006

Kek

Salı günü temizlik sonrası halama gidip, geçen hafta bana verdiği ayva reçelini koyduğu kavanozu iade ettim. Dün ise sözde evde oturup bugün gelecek arkadaşlar için birşeyler hazırlayayım, yarın rahat ederim derken, hiçbir şey yapmadan saatlerce yayıldım evde. Bir tek kek yaptım ki onun da tarifini aşağıda vericem. Ama alıştığımız keklerden değil. Zaten içindeki fındıktan dolayı bomba etkisi var, ona göre. Bugün aynı yerden emekli olduğumuz 4 arkadaşım gelecek. Zaten niyetimiz bunu bir rutine dönüştürmek. Yani Türkçesi aramızda gün yapmak. Bakalım biz de ev hanımları gibi olabilecek miyiz? Bugün sabahtan beri popoma neft yağı sürülmüş gibi koşturuyorum tabi. Dünkü tembelliğin acısı çıkıyor. Neyse böreği de hazırladım, biraz dolapta dinlendirmek gerekiyor. O ara bir post attırayım dedim. Keke gelince;
4 yumurta
200 gr margarin (eritilecek, ılıtılacak)
200 gr un
200 gr ÅŸeker
200 gr fındık ya da ceviz (iri çekilmiş)
1 paket kabartma tozu / annemin pekin povderi:)
1 paket vanilya

Yumurta, yağ,şeker güzelce çırpılacak. Un, kabartma tozu ve vanilya elenerek bu karışıma eklenecek. En son fındık eklenip çok fazla çırpılmadan hemen yağlanmış kalıba dökülecek. 175 derecedeki fırında yaklaşık 40-45 dakika pişirilecek. Unu mutlaka eleyin. O zaman kek çok kabarıyor. Afiyet olsun.

Salı, Kasım 28, 2006

Yalan Oldu

Ä°lk AÅŸk filmine gitmem yalan oldu.
Cuma sabahı kalktığımda banyoda lavabonun altındaki dolapların altından su geldiğini gördüm. Hemen tesisatçıyı çağırdım. Ancak saat 2'den sonra gelebileceklerini söylediler. Tamam dedim.(Ne diyebilirdim ki?) Saat 2-4-6 gibi çeşitli aralıklarla yaptığım tacizlere rağmen sonunda bugün gelemeyeceklerini ama c.tesi sabahtan geleceklerini söylediler. Gene tamam dedim. Yani cuma günüm evde tesisatçı beklemekle geçti.Bu arada o akşam görümceme yemeğe gittik. Kıymalı, peynirli ve ıspanaklı pidelerle birlikte marul salatası, brokoli salatası, karışık turşu, salatalık turşusu, taze soğanlar, rokalar, tereler ve toplam 11 kişilik bir çekirge sürüsü olarak masadakileri imha ettik. Ardından helva, çay ve gıyk olarak eve dönüş.

Cumartesi sabahtan şöyle 17-18 yaşlarında bir çocuk tesisatçı olarak gönderildi. Baktı, baktı, dolabın içine girdi ve dolabı çökertti. Ona bağlı duran üst mermer dengesi bozulduğu için önce 1 yerinden daha sonra da dayanamayıp 2. yerinden kırıldı. Hemen malzeme almam lazım deyip çocuk gitti ve bu kez ustası ile geldi. Yalandan bir kırık boru değişimi ile 35 YTL aldılar ve .iktir olup gittiler. Kusura bakmayın küfrettim ama sinirden kuduruyorum. Hemen tadilatçımı çağırdım. Eski dolap kapakları kalmak koşulu ile yeni gövde yapımı ve yeni mermer için 500 YTL'ye anlaştık. Şimdi ben bu tesisatçıyı ne yapayım? Tüketici derneği, merneği hak getire. Adam iplemez bile. Gidip kavga etsem, sinirimi bozduğumla kalacağım, kendimi biliyorum, hatta bi de ustanın yanında ağlar, 2 kere rezil olurum. Hırsımdan kuduruyorum.

Cumartesi günü akşam da annemlerde çinekop yaptık. Yine yanında envayi çeşit ot ve salata ile. Tabi biraları da unutmamak lazım. Ha, balık-rakı derseniz ben sevemedim rakıyı ya. İçemiyorum. Daha kokusundan midem bulanıyor.

Pazar günü uzuuun bir kahvaltıdan sonra biraz yürüyüş, alışveriş, yine gömlek ve pantolon ütüsü vs. vs.

Bugün sabahtan kayınvalidemin Foça'dan kendi bahçesinden getirdiği turp otlarını haşladım. Öğlen anneme gittim. Daha sonra akşam için kıymalı karnıbahar ve pilav yaptım ve şimdi bu postu yazıyorum.

Bu arada yeni dolap sanırım salı günü(umarım) takılacak ama mermerin ölçüsü takıldığı gün alınacak, o da daha sonra gelecek. Bu işler cumartesiye biter mi acaba? Tüm sinirlerim ayakta. Perşembe günü bankadan emekli 4 arkadaş bana gelecek. Belki o gün azıcık moralim düzelir, hem belki o güne dek bu dolap işi de biraz yoluna girer. Lütfen ya, lütfen böyle aksilikler olmasın. Ustalarla uğraşmaktan NEFRET EDİYO-RRR UUU MMM

Cuma, Kasım 24, 2006

ÖĞRETMENLER GÜNÜ

Bugün Öğretmenler günü. Hakeden tüm öğretmenlerin bu güzel gününü kutluyorum. Ve bu özel günde Başöğretmenimiz ATATÜRK'ü bir kez daha özlem, sevgi ve minnetle anıyorum.

Çarşamba, Kasım 22, 2006

Bugün

Arkadaşımla Alsancak'ta buluştuk. İkimiz de emekliyiz ve uzun yıllar birlikte çalışmıştık. Biraz vitrin baktık, sonra Efes pastanesinde oturup birşeyler yiyip içtik. Şimdi evdeyim. Oğlum öğretmeni ile ders çalışıyor, ben çay ve börek servisi yapıyorum.

Dün temizlik vardı. O ara halam telefon etti. "Oğlun ayva marmelatını çok seviyormuş.Yaptım, gel al" dedi. Sağolsun koca bir kavanoz yapmış. Ama işin aslı şu; benim oğlum çilek reçelini , özellikle de suyunu (terso işte, herkes tanesini yer) sever. Ben de büyük halama bir muhabbet sırasında bunu söylemişim. Benim lafım döne dolaşa bu hali almış ve ortanca halam ayva marmelatı yapmış. Düşünmesi bile yeter, sağolsun.Neredeyse 80 yaşında. Allah uzun ömürler versin ona ve tüm halalarıma.Şimdi bizde yaklaşık 3 yıllık reçel stoğu oldu. Anca bitiririz.

Yarın, annemlerdeyim. Annemle teyzemin genç kızlık arkadaşları gelecek. Malum, ikisinin de ayaklar kötü. Ben hizmet edeceğim. Ama seviyorum o altın kızları. Çok neşeliler. Ben de sabahtan börek yapıcam, giderken götürmek için.

Hadi, ben şimdi gidip bakayım, öğretmenimizin çayı bitmiş mi? Hizmete devam yani.

Pazartesi, Kasım 20, 2006

Geçen Hafta

Oğluşum yok diye kendimi sokaklara vurdum.Zaten salı akşamı gitmişti. Çarşamba günü eski mahalledeki komşuma gittim. Geçen hafta oğlunun doğumgünü vardı. Oğlum gitmiş ve hediyesini götürmüştü ama her yıl ben de ayrıca hediye alırım ona. Severim keratayı. Hem ziyaret oldu , hem de çocuğa da hediyesini verdim. Perşembe günü halamlara gittim. Kızlarla muhabbetin belini kırdık. Cuma günü ise 40 yıllık arkadaşıma (valla tam 40 yıl. 5 yaşından beri arkadaşız) gittim. Bunlar hep beni mutlu eden ziyaretlerdi. Cuma günü tüm hafta yaptığım gibi yine İzmir-Afyon- Uşak- Ankara 'nın hava durumlarını izledim. Malum cuma gecesi oğlum o güzergahtan dönecekti. Hep sis gösterdi. Tabi evhamdan uzun süre uyuyamadım. Biraz dalar gibi olmuşum, 2'ye yakın yine uyandım, sabahı sabah ettim. Saat 7'de zil çaldı. Nasıl biz karı-koca çığlık çığlığa kapıya koştuk. Güzel oğlum, karakuzum gelmişti. Çok eğlenmiş ama bu arada bizden kopamayacağını anladım. Ben Ankara'da falan okumam dedi. Bu arada Ankaralıları biraz kızdıracak belki ama oğlumun Ankara izlenimleri ;
1) Anıtkabire muhteşem
2) Bilkent güzel
3) Ankara çok soğuk
4) Ankara'da güzel kız çok az :)
5) Ankara'da deniz yok :)

Biliyorum hele şu son maddeye Ankaralılar çok kızıyorlar ama 15 yaşındaki birinin gözlemi bunlar, affola

O gün gece yolculuğunda pek uyuyamadığından oğlum saat 10 gibi bir yattı. Taaa 4.30' da uyandı. Bu arada biz eşimle dışarı çıktık, biraz yürüyüş yaptık, alışveriş yaptık, eve geldik. Biz uyandırdık ta anca uyandı. Bıraksak sabaha kadar uyurdu herhalde. Pazar günü de kahvaltıdan sonra İnciraltı'na gittik. Balık, midye, kalamar, bira yaptık. Hava da nasıl güzeldi, günlük güneşlik. Giderken problem yoktu ama dönüş işkence oldu. Normalde 5-10 dakikada gidilebilecek mesafeyi yaklaşık 40 dakika da aldık. Dönerken annemlere uğradık, çok sevindiler. Sonra da ev, gömlek-pantolon ütüsü ve yatış. Yeni bir hafta başladı yine. Bu hafta benim için en önemli şey, Cumaya "İlk Aşk" filmine gidicek olmak. Halit Ergenç'in hastasıyız da.

Perşembe, Kasım 16, 2006

Bir sürü

sağlık problemi ile uğraşıyorum geçen haftadan beri. Genetik karnem zaten çok kötü. Hepsi birbir çıkmaya başladı. Geçen hafta tansiyonum çok yüksekti. Geçiştirmeye çalışırken benden 5-6 yaş küçük 2 kişinin beyin kanaması nedeni öldüklerini duyunca cumartesi soluğu doktorda aldım. Artık düzenli olarak tansiyon ilacı kullanmaya başladım( Ay, ne gıcık. Tam emekli ve yaşlı yazısı oldu bu) Tahlillerde kolestrol de yüksek çıktı. Doktor ayrıca şeker yükleme istedi. Yarın da onu yaptıracağım. O yüzden zaman bulup yazamıyorum. Hatta çoğu zaman bloglara bile girecek zamanım olmadı. Bu arada oğlum Salı akşamından beri Ankara'da. Okul gezisi nedeni ile. Cumartesi sabah dönecekler. Onu çok özledim. Bizden ilk kez ayrılıyor. Ben çalışırken yazın anneannesi ya da babaannesi ile yazlıkta kalıyordu ama yine yanında bizden bir büyük oluyordu. Bu ilk kez kendi kanatları ile uçtuğu gezi. Allahtan cep telefonları var.[Bu vesile ile Nokia ve Sony Ericsson'a binlerce teşekkür. Allah onlara zeval vermesin:))] Ama bunaltmamaya da çalışıyoruz. Yalnızca akşamları arıyoruz ama aklım hep onda. Canım oğluşum, çok özledim ya. Akşamları onun yastığıyla uyuyorum, bari kokusunu içime çekeyim.

Pazartesi, Kasım 06, 2006

BÃœLENT ECEVÄ°T

Önce dürüsttü, sonra şairdi, eşine aşıktı, maviydi, Karaoğlandı, ak güvercindi, parti başkanıydı, başbakandı ve umudumuzdu.

O umut, dün akşam söndü.

Allah rahmet eylesin sana ve allah sabırlar versin Rahşan Hanıma.

Pazartesi, Ekim 30, 2006

Merhaba

Öncelikle herkesin geçmiş bayramını ve Cumhuriyet Bayramını kutluyorum. Bayram öncesinden beri çok yoğun günler yaşadık. Anca bugün zaman bulabildim yeni bir posta. Taaa bayram öncesi Cuma'dan anlatmaya başlayayım.Neden mi? Bi dakka, anlatıyorum

O Cuma günü akşamüzeri işler bittikten sonra bloga yeni bir post yazayım, hem de herkesin bayramını kutlayayım diyordum. Bilgisayarın açma düğmesine basmamla çat diye bir ses geldi. Önce asfalyalar attı sandım ama baktım elektrikler yanıyor. Ana kasa gitmiş. Nasıl üzüldüm ve sıkıldım anlatamam. Ertesi gün, oğlum hemen bir tamirciye götürdü. Neyse ki basit bir şeymiş. Hem zaman açısından çabucak yapıldı hem de maddi olarak öyle pek pahalı bir zarar değilmiş. Cumartesi günü eşimin kuzenleri Ankara'dan geliyordu. Akşam üzerine doğru geldiler. O gün hep birlikte, kalacakları diğer kuzenin evindeydik. Gece dönerken ertesi gün için de ben çağırdım. Ama bizim sülalede öyle 3-5 kişi olunmaz. Tüm anneler,teyzeler derken cumartesi günü 15 kişiydik. Oruçlulara bir posta sofra kuruldu. Bazı hanımlar alışverişteydi. Erkekler onları beklemek istemedi, onlara ayrı bir posta sofra kuruldu. En son saat 9 gibi gelen hanımlara ayrı bir sofra kuruldu. O günüm sabahtan akşama kadar yemek hazırlamakla, akşamdan sonra da sofra kurmakla geçti . Sakın sözlerim şikayet gibi anlaşılmasın. Ben hem yemek yapmayı hem de yemeyi ve yedirmeyi çok severim. Ben çok mutluydum.

Ertesi gün bayramın ilk günü idi. Aynı takım bu kez kayınvalidemde kahvaltıdaydık. Hatta bu kez görümcemin kayınvalidesi ve kayınpederi de eklendiğinden sayı 17 olmuştu. Ama kalabalıklar çok güzel oluyor, hele de bayram sabahları. Hep birlikte topluca bayramlaşıldı. Oradan herkes ziyaret yerlerine dağıldı. Biz Ankara'dan gelen kuzenleri de alıp önce Ege Parka gittik ama herhalde ilk gün olduğundan tüm dükkanlar kapalıydı. Starbucks'da oturup bir kahve içtik, oradan deniz kenarı bir yere gittik. Orada da sıcacık güneşin altında birer bira yuvarladık. Akşamüzeri onlar Çeşme'ye biz ise annemlere akşam yemeğine geçtik.

Bayramın ikinci günü biz de Çeşme'ye gittik. Önce kuzenlerde kahvaltı ettik. Hazır Çeşmeye gitmişken bizim yazlığa da bir baktık. Neyse o yağmurlarda akma falan olmamış. Öğle yemeğimizi Kumrucu Şevki'de yedik. Deniz kenarında bol bol yürüdük. Akşam da hava güzel olduğundan bahçede mangal yaptık. Biz yine kalmadık ve eve döndük. Ankaradan gelen kuzenlerimiz Çarşamba sabahı erkenden Çeşme'den yola çıkmışlar. Biz de o gün gezemediğimiz akrabalara gittik. Benim 2 hala, 1 amca ve eşimin amcası ile halası. Bu tempoya akşam biraz ütü faslından sonra benim vücut nezle sinyalleri vermeye başladı. Sabah kalktığımda boğazım feci yanıyordu ve sesim kargalarla yarışacak düzeydeydi. 2 gün hasta yattım.

Geçtiğimiz Cumartesi ise benim nişanlanan kuzenin müstakbel kayınvalidesi ve kayınpederi iade-i ziyarete gelecekti. Teyzem akrabalardan bazı kişileri de çağırdı tanışma olsun diye. O gün benim için çok yoğun geçti. Sabahtan mazot alındı (malum kış geliyor) , kat kaloriferine bakım yaptırıldı, oğlumun matematik hocası geldi, kek ve kısır yaptım, banyo yaptım, fön çektirdim. Akşam 7 gibi teyzeme gittik. Orada tüm hizmet bendeydi. Sağolsun gelin kızımız da çok yardım etti, hakkını yemiyeyim.

Dün ise canım babamın doğum günü idi. Allah uzun ve sağlıklı ömürler versin ona. Güzel gözlü babacım benim. Allahım, inşallah daha uzun yıllar birlikte oluruz. Bu yoğunlukta çıkıp hediyesini alamamıştım. Önce onun hediye ve pastasını aldım. Öğleden sonra da oraya gittik. Gideceğimizi bilmesine rağmen nasıl sevindi anlatamam. Akşam evdeydik. Yine okul ve iş gömleği ütüleri, yemek ve yatış.

Yeni bir hafta başlıyor. Herşey gönlünüzce olsun. İyi haftalar.

Pazartesi, Ekim 16, 2006

Tüm haftasonu yayıldık, ailecek. Sabahları geç kalktık, uzun kahvaltılar yaptık, gazete okuduk, bilgisayarda oyun oynadık, tv seyrettik. Akşamları çıkıp biraz sahilde dolaştık, kafelerde oturup çay, kahve birşeyler içtik. Tek yorucu faaliyetim ütü yapmaktı. Malum pazartesi iş ve okul günü. Ama ben hazır girişmişken oğluma ve eşime 5'er gömlek ütüledim yani haftayı kurtardım. Bu sırada da tv'de saçma bir Türk filminin izledim. Yoksa başka türlü çekilmiyor.

Birazdan çarşıya gidicem. Akşam için palamut almayı düşünüyorum, oğlum çok seviyor. Neden özellikle pazartesi derseniz, tembellikten. Yarın kadın gelicek , temizlik var ya, ondan. Bari o balık kokuları falan gider. Fırını da ovar, temizler.

Bayram için Ankara'dan eşimin kuzeni, eşi ve kızı gelicekler. Çok sevindik. 2 sene falan olmuştur görüşmeyeli. Hem bize de değişiklik olacak. Bu arada belki kardeşim de gelecek bayrama. Ama onun gelişi Perşembe ve Cumanın tatil oluşuna bağlı. Öğretmen olduğu için okullar kapanmazsa gelemez. İnşallah tatil olur da gelir, çok özledim keratayı. Kerata denen adam 39 yaşında ama o hala benim küçük kardeşim. Ey Milli Eğitim Bakanı, tatil yapacaksan hemen açıkla. Yoksa kardeşim bilet bulamayacak gelmek için.

Herkese iyi bir hafta diliyorum.

Cuma, Ekim 13, 2006

Orhan Pamuk

Kim ne derse desin, ben Nobel Edebiyat Ödülünü (sonunda) bir Türk'ün almasından dolayı gurur duyuyorum. Edebiyata girişi ödüllerle olmuş (Cevdet Bey ve Oğulları romanı hem Milliyet Roman hem de Orhan Kemal Roman ödüllerini kazanmıştır), yıllarını bu işe vermiş, kitapları uzun yıllardır ülkemizde çok satan bir yazarın , yalnızca bir düşüncesinden dolayı halkımızca ellerinin tersi ile bir kenara itilmesini anlıyamıyorum, algılayamıyorum. Orhan Pamuk'un suçu Sözde Ermeni Soykırımı vardı demek (ki) bu onu bağlayan bir görüş. Yıllardır çok satan ve çok sevilen yazarı son zamanlarda yalnızca bu düşüncesinden dolayı kendimizce mahkum ettik ama Fransa aynı soykırıma yok diyenleri suçlu sayan kanunu kabul etti diye düşünce özgürlüğünden dem vuruyoruz. Düşünceleri ne olursa olsun bunlar Orhan Pamuk'un ne yazarlık yeteneğini ne de edebi kişiliğini değiştirmez, azaltmaz. Kendisini kutluyorum ve ülkemize böyle bir ödülü getirdiği için de gurur duyuyorum.

Çarşamba, Ekim 11, 2006

Dün Gece

Dün bütün gün annemle, babamla, teyzemle ve kuzenimle telefonda konuşmama rağmen hiç annemlerin evlilik yıldönümünden söz açmadım. Hatta annem şaşırmış bile "Çenebaz böyle günleri unutmazdı ama herhalde işten , güçten unuttu" demiş. Halbuki ben önceden sürprizimi hazırlamıştım. Akşamüzeri saat 5 gibi oğlumla birlikte markete gittik. Hem ızgaralık birşeyler, hem de hazır yiyeceklerden aldık. Çünkü ben anneme size yemeğe geliyoruz desem bir sürü hazırlık yapacak ve bedenen çok yorulacak. Öyle durumlarda da ben onun için üzülüyorum. Gidip ben hazırlayayım yemeği desem bana bırakmaz , biliyorum. O yüzden herşeyi hazır aldım. Eşime de söyledim, o da iş çıkışı direkt annemlere gelecekti. Ha, bir de kocaman bir demet çiçek aldık; pembe karanfiller, gül bulamadım.Sonra doğru annemlere. Kapıyı babam açtı, çok şaşırdı , çok sevindi. Annem kulağından kulaklığını çıkardığı için kapının zilini bile duymamış. Biz salona girince o da çok şaşırdı, sevindi ve tabii biraz sevinç gözyaşları döktü. Benim getirdiklerimi görmediği için hemen yemek yapmaya kalkıştı ama elbirliği ile oturttuk. " Sen bugün gelin hanımsın, otur bakalım" dedik. Eşim de gelince ızgaraları yaptık, sofrayı kurduk, hep birlikte neşe içinde bir yemek yedik.

Oradan saat 9.30 gibi kalktık. Eve geldik 10. Bizim alt katımızda oturan eşimin teyzesi o gün kayınvalideme iftar vermişti. Hatta bizi de çağırdı ama biz annemlerdeki yemekten dolayı gidemeyeceğimizi ama dönüşte uğrayacağımızı söylemiştik. Oğlum hemen eve gitti, sabah çok erken kalkıyor, uykusu gelmişti. Biz biraz teyzeye girdik. Kayınvalidemle, kayınpederimi de gördük. Biraz Aliye'yi seyrettik. Kalburbasma yedik(çok nefisti, bu arada) .1 saat kadar sonra biz de eve çıktık.

Benim için , yok sanırım hepimiz için güzel bir akşamdı. Hem annemleri hem kayınvalideleri memnun ettik, yüzlerini güldürdük. Benim için onların mutluluğu çok önemli. Allah gecinden versin ama daha ne kadar birlikte olabileceğiz bakalım. Bazen bu düşünceler aklıma geldikçe kafayı yiyecek gibi oluyorum. Hemen başka konulara yönelip bunları unutmaya çalışıyorum.

Neyse, bu güzel günde karamsar düşüncelerden uzaklaşmalı. Meteoroloji İzmir'e yağmur dedikçe, İzmir de onları yalancı çıkarmak istercesine günlük, güneşlik. Kendini yollara vurmanın tam zamanı. Hem hava çok sıcak değil, hem de güneş var. Hadi bana byeeeee,

Salı, Ekim 10, 2006

Evlilik yıldönümü

MySpace

Bugün canım annemle babamın, benim var olmanın müsebbiblerinin 48.evlilik yıldönümleri. İkisini de çok seviyorum. Asla birbirlerinden ayırt edemem. İnşallah daha uzun yıllar birlikte mutlu, huzurlu, sağlıklı olurlar.

Annem, orta 2. sınıfta iken anneanneme okumak istemediğini söylemiş. Bunun üzerine önce enstitüye gidip, dikiş öğrenmiş biraz. Ordan da sıkılmış (azıcık maymun iştahlıdır annem. Ev başlanıp yarım bırakılmış birçok elişi örneği ile doludur) Bunun üzerine anneannem (ki daha önce yazmıştım. Dedem öldüğü için çalışıyor) onu çalıştığı yere alıyor. Annem ve kendi yaşlarında bir sürü kız birarada boş ve açık şekildeli deterjan kutularına zamk sürüp, onları kutu haline getiriyorlar. (Malum o zamanlar naylon yok daha. Herşey karton kutularda)

Babamsa zaten 12 yaşında babasını kaybettiği için ilkokuldan sonra hayat gailesinin içine düşmüş. 6 kardeşler babamlar. Kimse elinden tutmamış okuması için. O nedenle önce başka yerlerde çalıştıktan sonra o da 15 yaşında iken aynı yerde çalışmaya başlamış. Babamla annemin arası 2 yaş, bu arada.

Daha birbirlerini hiç görmemişler. Birgün ustası babamdan üst kata çıkıp kutu getirmesini istiyor.Babam merdivenlerden çıkınca annemle yüzyüze geliyor ve babamın dediğine göre babam orada görürgörmez anneme aşık oluyor. Bu arada babam aslında çok utangaçtır. Hala daha otobüste, dolmuşta yanına bir hanım otursa biraz sonra yerinden kalkar. Neyse, daha sonraki günlerde babam arasıra çeşitli bahaneler uydurup annemlerin kata gidiyor. Arkadaşları durumu anlıyor ve anneme " bu çocuk senin için geliyor" diyorlar. O ana dek anlamamış olan annem, ondan sonra dikkat ediyor ve o da babamdan hoşlanmaya başlıyor. Daha sonra çalıştıkları yer bir Bergama gezisi düzenliyor. Babam orada anneme duygularını açıklıyor. Annem de ona olumlu karşılık verince babam artık havalara uçuyor. Ama onların çıkması bugünkü gibi sürekli orada burada gezmek falan değil. Daha çok karşılıklı bakışma ve mektuplaşma ile süren bir aşk. Aradan yıllar geçiyor. Babamın askerliği geliyor. Babam askere gitmeden annemi istetmek istiyor ama her zaman mantık abidesi olan annem" Ne diyeceğiz? İş yok,askerlik yok. Ben seni beklerim. Sen git,gel,ondan sonra istersiniz "diyor. O 2 yıl mektuplaşmalarla sürüyor.

Babam askerden dönüp,işe girince annemi istetiyor. Yalnız anneannemin tepkisinden korktuklarından tanıştıklarını, birbirlerini sevdiklerini açıklamıyorlar. Halamın kayınvalidesi annemlerin komşusu. Sanki onun aracılığı ile görücü gelmişler gibi bir hava yaratıyorlar. Fakat anneannem vermiyor. Bizimkiler çok bozuluyorlar ama hiç ses çıkarmıyorlar. 1 yıl sonra babam tekrar halamın kayınvalidesini devreye sokup tekrar annemi istetiyor. Anneannem yine reddince halamın kayınpederi (annemle babamın rızasını almadan) anneanneme onların uzun yıllardır arkadaş olduklarını ve birbirlerini sevdiklerini söylüyor. Anneannem çok aşırı tepki veriyor. Çok üzülüyor. Anneme " benim gibi dul bir kadına nasıl bunu yaparsın, benim yüzümü yerde gezdirirsin" diye çok kızıyor. Lütfen bu olayları değerlendirirken anneannemin 1908 doğumlu olduğunu, olayın 1955 yıllarında geçtiğini gözönüne alın. O devrin düşünce tarzı içinde değerlendirin. Bu konuda en büyük destek teyzemden geliyor. Teyzem, görücü usulü ile evlenmiş ve evliliğinde mutlu değil. Bu yüzden annemlerin aşkına saygı gösteriyor ve ben bu işi halledicem, hepsini razı edicem diyor. Hepsi derken teyzemin eşi de bu evliliğe karşı. Dedem annemler çok küçükken öldüğü için, eniştem de ailedeki tek erkek olduğu için ona sonsuz yetki vermiş bizimkiler. Evin erkeği olarak görüyorlar.
Bu arada annem de " 30 yaşıma kadar evlenmem. O yaştan sonra kimse bana karışamaz.Ben de onunla evlenirim" diyor. Annem babama ve aşklarına o kadar güveniyor ki babamın onu 10 yol daha bekliyeceğini düşünüyor demek ki. Neyse; teyzem sayesinde herşey yoluna giriyor. Bu olaylardan 2 yıl sonra 1957'de nişanlanıyorlar. Eniştem bu kez de babam eve gelip gidiyor diye nikah yapılmasında ısrar ediyor. Kırmamak için nikah da yapılıyor ama herkes annesinin evine dönüyor ve 10 Ekim 1958'de düğün yaparak evleniyorlar. Ben 3 yıl sonra doğmuşum. Özellikle gençken ben anne ve babamın ne tartıştıklarını, ne kavga etttiklerini ne de birbirlerine bağırdıklarını duydum. Mutlaka olumsuz şeyler olmuştur ama annem hep, "kızım çocukların önünde tartışılmaz. Ne derdin varsa yatak odasında konuşur, halledersin" derdi. Gerçi yaşlandıktan sonra artık tartıştıklarını özellikle babamın anneme sesini yükselttiğini gördüm ve görüyorum ama sanırım yıllar sinirleri de harap ediyor. Zaten onların küslükleri bir saat bile sürmüyor. İnsan sevince kolay affediyor demek ki.

Annecim, babacım,sizleri çok seviyorum. İyi ki birbirinizi bulmuşsunuz, iyi ki sevmiş, sevilmişsiniz. Ömür boyu mutlu olun.

Pazartesi, Ekim 09, 2006

Bu sabah yaÄŸmur var Ä°zmir'de

Karanlık bir sabaha uyandım. Zaten 6.45'de kalkıyoruz ki daha güneş doğmamış oluyor. Üstüne bir de kara bulutlar eklenince , çok kasvetli oldu bu sabah. Hafiften yağmur da çiselemeye başladı. Offf, geldi kış ya, geldi.

Cuma günü market alışverişi yaptım. Önce biraz ondan ,biraz bundan derken çıkışta taşıma kapasitemin ötesinde bir alışveriş olduğunu gördüm. Ben de atladım taksiye, öyle geldim eve. Şoför kesin küfretmiştir, şuncacık mesafeye beni götürdü diye ama Allahtan İzmir'in şoförleri henüz daha mesafe seçiciliğine başlamadılar ya da bana kibarı denk geldi.

Cumartesi günü kahvaltı sonrası önce renklileri, sonra da beyazları makineye attım, yıkadım. Pazartesiye gömlekler ve tişörtler hazır olmalı. Bu arada görümcem telefon etti, akşama iftara çağırdı. Daha doğrusu kayınvalideme ve teyzesine iftar yapıyor. Biz ise oruçsuzlar olarak olaya yemek yönünden dahil oluyoruz. Giderken tatlı alacaktım. Alma, güllaç getir beraber yapalım dedi. Ben hayatımda hiç güllaç yapmamıştım, ilk kez milli oldum ve bu kadar kolay bir işi neden gözümde büyütüp hiç denemediğime hayıflandım. Çok kolaymış. Gerçi burada meşhur olan Ağam baklavacısının güllacı kadar süper ötesi değil ama yine de iyiydi.

Pazar günü ise bir gün önce yıkananları ütüledim. Sonra eşimle sahilde yürüyüşe çıktık. Denizin içi adam doluydu. Ne bu diyeceksiniz? Midyecilermiş. Bostanlı sahilinden herhalde bir 100 metre ilerisinde bile (ben de pek mesafe kavramı yoktur, atmış olabilirim) deniz insanın beline geliyor. Bu adamlar denize girmişler. Midye çıkarıyorlar. Etraflarında da kayıklar var. Topladıkları midyeleri bunlara koyuyorlar. Sanki sıcak bir yaz günü , Çeşme plajında insanlar denize girmiş gibi nasıl kalabalıkdı denizin içi anlatamam. Pazar akşamı da bu kez kayınvalidem iftara çağırdı. Biraz erken gidip yardım ettim. Bir haftasonu daha böyle geçti.


Bugün önce bankalara gidip borçlar eda edilecek, sonra bir yarım saat kadar kiracımıza uğrayacağım. Geçen hafta uğramak istemiştim ama bir türlü günlerimiz uyuşamamışdı görüşmek için. Oradan da bir arkadaşıma gideceğim. Yarın temizlik var, kadın gelecek ama aynı zamanda annemlerin de evlilik yıldönümü. Gideceğimizi haber vermek istemiyorum. Sonra annem çok detaylı yemek işlerine girişiyor. Yoruluyor diye bu sefer ben üzülüyorum. Niyetim sürpriz yapmak. Telefonla tebrik edip, gelemeyecekmiş havası yaratıcam. Sonra da ben hazır birşeyler alıp akşam üzeri oğlumla beraber gidicem. Eşim de direkt işten oraya gelir. Akşam kutlama yaparız. Pastayı da unutmamak lazım. Dile kolay tam 48 yıl. İnşallah 2 yıl sonra 50. yılları olacak ama babam tanışmalarının ve beraberliklerinin aslında 60 yıllık olduğunu söylüyor. Yani gözlerini açmışlar, birbirlerini tanımışlar ve hiç ayrılmamışlar. Mesafe olarak ayrılıklar olsa da (askerlik, iş gibi nedenlerle) hep iletişimi sürdürmüşler. Yarın benim ve onlar için özel olan o günde , onların öyküsünü yazacağım. Bu da benim hediyem olacak onlara.

Cumartesi, Ekim 07, 2006

Aile İçi Şiddet

Bugünkü Hürriyet'in internet sayfasında Serdar Devrim'in aile içi şiddet konusunda çok güzel bir yazısı var. Hem üzücü, hem düşündürücü. Lütfen en sondaki videoyu da tıklayıp, seyredin.

Cuma, Ekim 06, 2006

Yine Cuma

Çarşamba günü sabahtan işleri toparladıktan sonra öğleden sonra halama gittim. Halam ve 2 kuzenimle oturup bol bol muhabbet ettik. Tabi yanında çay, kakaolu kek, kabak köftesi ve peynirli poğaça eşliğinde.

Dün ise anneme gitmeden önce ortanca halama uğradım. 1 saat kadar oturdum onda da. Ben oradayken torunları da uğradı. İyi oldu, onları da gördüm, görüştük. Oradan da anneme gittim. Çok özlemiştim. Önce annemde epey bir lafladık. Sonra teyzeme çıktık. Son rahatsızlığından beri teyzem bir alt kata bile inemiyor artık. Çok zorlanıyor.

Bu arada anneme gitmeden önce kitapçıya uğradım. Raflara bakarken "Moris Farhi" diye bir yazarın "Genç Türk" adlı eserini gördüm. Cumhuriyet'in kuruluş yıllarını o yıllarda 13-14 yaşlarında olan çocukların hayatları üzerinden anlatıyor.Sanki güzel gibi geldi, aldım. Önce annem okuyacak.Benim elimde şimdilik birkaç kitap var. Önce onları bitireyim. Şu aralar basın dünyası ile ilgili kitaplar okuyorum. İlk okuduğum kitap Zeynep Oral'ın "Meslek Yarası" adlı kitabı. Çok akıcı bir dille yazılmış, kendi iş yaşamını anlattığı , bu arada da uzun bir döneme tanıklık ettiği bir kitap. İnanın boş vaktiniz varsa sıkılmadan bir gün içinde okuyup bitirebilirsiniz. Sonra Akgün Tekin'in "Türk Basınında Kayan Yıldız, Haldun Simavi'nin Günaydın'ı" adlı esere başladım. Biraz kalınca bir kitap. Son 80 sayfadayım. Ama aynı akıcılık bu kitapta da var. O da bitince sırada Emin Çölaşan'ın "Unutulmayan Söyleşiler" kitabı var. Zaten Günaydın ile ilgili kitaba başlamadan önce Emin Çölaşan'ın kitabından Haldun Simavi ile yaptığı röportajı okumuştum. Ben yakın geçmişi anlatan kitapları okumayı çok seviyorum.

Geldik yine Cuma'ya. Herkese iyi tatiller.

Çarşamba, Ekim 04, 2006

Kısa kısa

Pazartesi günü arkadaşımın annesini hastanede ziyaret etmiştim. Maşallah,çok iyiydi. Hiç ameliyat geçirmiş biri gibi değildi. Bir de herhalde hastalığını bilmediğinden morali de düzgündü. Çok sevindim. Umarım , tekrarlamaz ve hep böyle sürer gider.

Dün ise malum temizlik vardı. Bugün halamlara gideceğim. Yarın ise anneme. Onu çok ihmal ettim. Yani 1 hafta olacak yarın ama ne bileyim uzun süredir görmemişim gibi geldi bana.

Aklımda bir sürü şey vardı başlarken ama şimdi hepsi uçtu gitti. Bu da böyle kısa bir post olsun bakalım.

Pazartesi, Ekim 02, 2006

Ä°ftar YemeÄŸi

Yine Pazartesi. Oğlum okula, eşim işe gitti ev yine bana kaldı. Önce yağmurdan sonrasını anlatayım.

Cuma akşamı yemekten sonra görümceme gittik. Evi temizlenmiş. Tertemiz olmuş. Halıları da yıkamaya vermiş. Bir dahaki yağmura kadar her şey şimdilik iyi. Kiracımızın üst katı da tadilatı tamamlamaya başlamış. Bugün bir gidip bakacağım. Hem kiracımıza da geçmiş olsun diyeyim. Kadıncağızın koltukları, eşyaları berbat olmuş.

Cuma akşamı üzücü bir haber aldım. 4 ay önce babasını kaybeden çok yakın bir arkadaşımın annesi kansermiş ve cumartesi günü hemen ameliyata alınıyordu. Cumartesi günü sabahtan hastaneye gittim. Çok şükür, ameliyat iyi geçmiş ve doktor çok olumlu konuşmuş. Kanser yayılmamış ve o bölgeyi tamamen temizlemişler. Kemoterapiye bile gerek kalmayacakmış. Bu arada annesine durumunu anlatmadılar. O farklı bir nedenle ameliyat olduğunu sanıyor. Bugün de bir ara gidip göreceğim teyzeciği ve arkadaşımı.

Cumartesi günü hastaneden döndükten sonra pazar günkü iftar için eşimle çıkıp biraz yiyecek alışverişi yaptık. Sonra Bostanlı sahilde yürüyüş yapıp, sahildeki kafede oturup kuşburnu çayı içtik, sonra da eve gelip Gümüş'ün " Meğmet, Meğmet" diye melemelerini seyrettim.

Pazar günü kahvaltıdan sonra eşim annelerini almaya yazlığa gitti. Oğlan bilgisayar başında, bense popoma motor takılmış gibi koşuşturdum. Biraz toz alma ve elektrik süpürgesi yapma(ki ben bu işi yıl boyunca toplam 10'dan fazla yapmam ve nefret ederim.) sonra yemekler. Neyse herşey vaktinde yetişti. Yemekte 9 kişiydik. Gerçi yalnızca 3 kişi oruçluydu. Gülüş ahenk yedik,içtik. Hadi menüyü de yazayım.Bu arada Türk Dil Kurumunun yazım kılavuzundan kontrol ettim. menü imiş, mönü değil. Neyse ,evet menüde
İftariyelikler (zeytin, peynir, tereyağ, reçel, hurma, pastırma çeşitleri)
Kremalı mantar çorbası
Sucuklu yumurta
Kıymalı bezelye
Fırında köfte-patates
Pilav
ÅžakÅŸuka
Salata
YoÄŸurt
Köz kırmızı biber
Ayrıca görümcem ciğer sote ve haşlama dil getirmiş.

Hepimize afiyet oldu.

Birazdan çıkarım. Önce çiçek alayım( hastane için) oradan hastane, hastane dönüşü kiracıyı ziyaret, biraz alışveriş. Sonra eve gelip biraz ütü. Gün bitti. Bugün yemek falan yapmam. Herşeyden o kadar çok arttı ki. Herhalde 2-3 gün yemek yapmama gerek kalmayacak. Kebap yani.

Cuma, Eylül 29, 2006

YaÄŸmur=Afat

Dün gece İzmir'i sel götürdü. Gündüz azar azar çiseledi hatta bir ara (ki o aralar nedense hep benim dışaıda olduğum saatlere denk geldi) arttı yağmur. Ancak akşam saatleri başlayan ve gökgürültüsü-şimşek eşliğinde yağan yağmura biz afat desek daha doğru olur. Kelimenin tam anlamı ile bardaktan pardon kovadan ya da en iyisi biz damacanadan boşalırcasına diyelim. Bu evimizdeki (ciddi anlamda) ilk yağmur olduğundan ve de ev en üst kat olduğundan biraz da endişeli bir şekilde tüm gece evin tavalarına baktık ama şükür akan kokan olmadı. Fakat saat 8'e doğru telefon geldi. Görümcemin evini lağım basmış. Evet su falan değil lağım. Evi zemin dubleks. Yağmur suyu ile dolan kanalizasyon boruları geri tepmiş. Zemindeki tuvaletten bütün milletin lağım suları eve. Salonun yarısı, mutfak her yer affedersiniz bok içinde yüzüyormuş. "N'olur,bana acil bir tesisatçı bulun" dedi. Şansına bizimki yağmurdan dolayı dükkanı kapatmamış. Adresi verdim, gitmiş. Bu arada biz de evden çıkamıyoruz. Bizim sokak tam Venedik olmuş. Bir gondol eksik. Arabaların kapısı ile beraberdi su seviyesi. Neyse ,tesisatçı bakmış,"Abla,bu itfaiyenin işi. Onları çağırıp suyu vidanjörle çektirin" demiş. Fakat heyhat! Tüm İzmir'i sular bastığından itfaiye gelememiş. O saatte her zaman eve gelen kadınını bulmuş. O gelmiş.Evi temizlemişler ama halılar batmış tabi.Bugün halıları yıkatmaya gönderdi. Evin fotoğraflarını çekmişler. Diğer zararları da sigortadan alacak ama o üzüntü ve yorgunluk hepsinden beter. Bazı şeyler para ile karşılanmıyor.

Sabah da kiracı telefon etti. Benim 13 yıl oturduğum ve bir damla su akmayan ev dün gece akmış. Salon,mutfak ve 2 oda su içindeymiş. Bir tek banyo ile yatak odasında sorun yokmuş. Kiracımız çok iyi bir hanım. Bir üst katımız yarım çatıydı. Geçen yıl alanlar tadilat yapıp çatıyı tam kata çevirmek istediler. Ama şu an tadilat yarım. Oradan kaynaklanmış. O evin sahibi ile kendi de görüşmüş ama rica etti siz de arayın diye. Ben pek öyle sert konuşamam.Eşime havale ettim. O da "Ya bugün o meseleyi halledin ya da tadilatı onayımız olmadan yaptınız,belediyeye şikayet ederim" diye biraz tehdit etmiş. Umarım işe yarar da kadıncağız bu dertten kurtulur. Çünkü meteoroloji bu gece için de yağmur dedi.

Dün annemdeydim. Teyzeme çıktık. Teyzem iyileşmiş, yemesinden belli. Hadi şunu yapalım çayın yanına, bunu pişirelim diyor. Halbuki 1-2 haftadır ekmek-peynirden başka bir şey yiyemiyordu.Çok şükür. Yeryüzünde sağlık, enbüyük varlık (lütfen melodisi ile söyleyin arkadaşlar)

Pazar günü kayınvalidem ile kayınpederim artık yazlıktan dönüyorlar. O akşam onları iftara alırım. Alt kattaki eşimin teyzesini ve onda misafir olan bir yakınımızı da çağırırım. Pazar günü biraz koşuşmam gerekecek. Saatli olduğu için biraz stres yapıyorum. İnşallah alnımın akı ile çıkarım.

Herkese iyi haftasonları, iyi tatiller

Pazartesi, Eylül 25, 2006

Pazar Kopyası

Bugünkü post konumu Age35'den kopya çekiyorum. Pazartesi sendromu ya da pazardan nefret edenler klübü.

Pazar günü denince ilk aklıma gelen görüntü; 6-7 yaşlarım. Daha tv yok. Bir pazar günü. Yağmur şakır şakır yağıyor. Babam pencereye karşı divana uzanmış.Radyo açık ve Orhan Ayhan dıgır dıgır dıgır maç anlatıyor. İnanın her sefer bunlar aklıma gelir ve tüylerim diken diken olur. Zaten bir kadın olarak futbolu sevmiyorum. O her pazar aynı spikerden taramalı tüfek hızıyla maç dinlemek bir eziyetti. Hala da o adamcağızın sesini hiç sevmem. Bazen tv'de birşeyler anlatırken rastlıyorum ve ışık hızı ile kanalı geçiyorum. O zamanlar da pazarlar çok sıkıcıydı.

Sonra ortaokul yıllarım geliyor. Artık tv var. Ama pazar günleri saat 2 ya da 3'den sonra başlıyor. O saate kadar kahvaltı ve gazete ile oyalanıp sonra hiptonize olmuş gibi aralıksız tv seyrediyorum. Telemaç, kutu kutu, Güneş Tecelli, rahmetli Cenk Koray, Tansu Polatkan, Alman kasabalarında yapılan eğlenceli yarışlar, Bonanza. Ama yine de hep bir iç sıkıntısı ile. Yarın okul var.Pazarlar çok sıkıcı

Sonra lise yılları. Artık tv çok ilgimi çekmiyor. O yaşlarda hep olur. Çok sıkı dost 2 kızız. Sürekli bir araya gelip platonik aşklarımızdan söz ediyoruz. Pazarları da kah o bizde, kah ben onlarda bol muhabbetle geçiyor. Yine de hep aynı iç sıkıntısı. Yarın okul var. Pazarlar çok sıkıcı

Üniversitede pazartesi sendromu çok fazla değil. Çünkü okul daha çok arkadaşlarla bulışmak için gidilen bir üs. Üstelik biz iktisatçılar öğleden sonra gidiyoruz. Sabahtan işletmeciler gidiyor okula. Orada buluşup, gideceğimiz yerlere oradan dağılıyoruz. Devam zorunluluğu olmadığı için düzenli birilerinden notları alıp fotokopi çektirmek ve sınavlara girmek yeterli. Pazarlar yine çok sıkıcı. Ah, pazartesi olsa da okula gitsem:))


Sonra işe giriş. İş kadını ve bekar.Tekrar hoşgeldin pazartesi sendromu. Sabah erken kalkılacak. İş var. Üstelik liseye giden sevgili kardeşim, her pazar sorduğum "Bak, yarına İngilizce ödevin var mı? Bana akşam saati ödev çıkarma" uyarılarını her seferinde "yok" diye geçiştiriyor.Sonra da tam gece 11 civarı "ablaaa!" diye feryat edip ödevleri yapmam için veriyordu. Yani duble stres. "Oğlum benim uyumam lazım" "Ya, söz ablacım benim, bu son" Tabi sadece o hafta için son. Her pazar aynı senaryo tekrarlanır mı ? Bizim evde, EVET. Ben salak mıyım? EVET. Her pazar bak bu son deyip ertesi pazar gene paşa paşa ödevleri yapan kim? BEN. Kardeşimi seviyor muyum? ÇOK. Yarın iş var, ondan önce pazar gecesi yapılması gereken İngilizce ödevi var. Pazarlar çok sıkıcı.

İş kadını ve evli ve çocuklu. Aman allahım. Pazartesiye yetişecek ne çok şey var. Eskiden pazartesi sabahı herşeyini ütülü bulan ben, şimdi kendim dışında 2 kişinin daha giysilerini hazır ediyorum. Çocuk küçükken anneanneye götürürken hazırlanan o devasa çantalar (günlük giysiler, gezmeklik giysiler, bezler, biberonlar, oyuncaklar, herşeyin birer takım yedeği,) Çocuk okula başlayınca, onun ödevleri, okul önlüğü, eşin giysileri, kendi giysilerin,haftaiçi için 1-2 yemek hazırlama. Artık pazarlar yetmiyor. Sıkılacak zaman bulamıyorsun.Ama yine de ertesi gün iş olması bile insanın yüreğinin üstüne bir ağırlık oturtuyor. Pazarlar sıkıcı

Şimdi emekli ve evli ve çocuklu. Oğlum ödevlerini kendi yapıyor. Ütü haftaiçi hallediliyor. Çok fazla iş yok üstelik pazartesi bana iş yok ama pazarlar yine çok sıkıcı.

Pazarları nereye gidersen git, nerede gezersen gez, akşam olup ta eve dönünce o sıkıntı gelip yüreğinin üzerine çörekleniyor ve pazartesi akşamı olmadan da geçmiyor. Bu sendromun tedavisini bulan yüzyılın adamı olacak. Nerde o ? Çabuk çıksın ortaya..

Cuma, Eylül 22, 2006

Hastane Günleri

Teyzem hastalandı. Sürekli ishaldi. En son gaytada pembelik görünce kulaktan dolma ilaçlarla bunu geçiremeyeceğini anladı ve doktora gittik. Pazartesi günü oturdukları semte yakın özel bir hastaneye gittik. Doktor kontrol etti ve ertesi gün için kolonoskopi yapacağını söyledi. O gün yalnızca bedenen biraz yoruldu. Çünkü teyzem 78 yaşında ve ayak ağrılarından dolayı yanında destekle bile neredeyse sürüklenerek yürüyor. Hastaneye gitmek , gelmek biraz yordu.Tabii ishal de devam ediyor. Kolonoskopi için doktor laktasif(doğru mu yazdım,emin değilim) ilaçlar verdi. Zavallım o gece 10'dan sonra sürekli tuvalete taşınmış. Sabah 9 gibi hastaneye gittik. Bir iğne ile bayılttılar. Bu arada tüm işlemler sırasında ben de yanındayım. Çünkü giyinip soyunmasına falan hep ben yardım ediyorum. Yaşlanınca insanın hareketleri de yavaşlıyor. Bir ayakkabı çıkarmak bile dakikalarca sürebiliyor. Neyse işlem bitti. Doktor önemli birşey olmadığını, iltihap olduğunu ama yine de aklımızda birşey kalmaması için parça aldığını ve biyopsi yaptırmamızı söyledi. Daha sonra da baygın yatan teyzem için " Hastanızı üst kata çıkarın.1 saate kadar ayılmazsa tekrar bu kata getirin" dedi. İyi ki oğlu ve babam yanımızdaydı. Kızdığım nokta, doktorlar herkesin kendileri gibi herşeyi bildiğini sanıyorlar. Eğer ben böyle bir şey yaptıracak olsaydım tek başıma giderdim. Bu durumda ben herhalde o masada ayılana kadar yatmak zorunda kalırdım. Teyzem uzun boylu ve kiloludur. Oğluyla birlikte önce tekerli sandalyeye koyduk. Üst katta da yatağa kollarından ve bacaklarından tutarak ikimiz yatırdık. Neyse 1 saat sonra kendiliğinden ayıldı. Bu yaşa kadar hayatında hiç narkoz almamış. Onu çok etkiledi.Hastanede asansör olduğu için problem yoktu ama evi 3. kat ve asansör yok. Bir sandalyeye koyup, 2. kata anneme kadar taşıdık. Üst kata çıkarmaya artık gücümüz yetmedi. Orada akşama kadar yattı. Ama giderek açıldığı belli oluyordu. Artık iyice açılınca eve gelip doğru banyoya girdim. Üzerimdeki herşeyi kirli sepetine, ben de banyoya. Hastaneye gidip geldikten sonra ben çok kötü oluyorum ya. Herkes benim gibi mi acaba? Kendimi inanılmaz mikroplu, pis,ne bileyim çok kötü hissediyorum işte. Dün de patoloji sonucunu aldık. O da iltihap diyor. Şükür , kötü birşey yok. İlaçları yazıldı. Onları almaya başladı. İnşallah kısa sürede düzelecek.

Kısacası benim bu haftamın neredeyse tamamı hastane köşelerinde geçti. Allah ne eksik etsin ne de muhtaç etsin. Zaten hiç sevmem ne doktora gitmeyi ne de hastaneyi. Uzun bir süre inşallah uzak olur bize.

Pazartesi, Eylül 18, 2006

Åžimdi Okullu Olduk

Bugün okullar açıldı. Bloglardaki pek çok anne için bugün çocuklarının ilk kez okula gittiği gün. Tüm yeni başlayanlara, devam edenlere ve benim Lise 2'deki koca eşşek gibilere başarılı bir öğretim yılı olur inşallah.

Ev birden bomboş oldu sanki. Tüm yaz oğlumla birlikte olunca bu sabah yalnızlık biraz zor geldi. Tek iyi yanı, saat 12 ve hala bilgisayar ben de. Yoksa bu saatte imkanı yok bana bırakmazdı.

Haftasonu kayda değer hiçbir şey yoktu. Görümcem bizde kaldı. Yedik,içtik, muhabbet ettik ve yan geldik yattık. Dün onlar 2 kardeş Foça'ya gitti. Bense koca tınazlar gibi ütülerimi yaptım. Ama bu hafta rahatım hiç olmazsa.

Cuma, Eylül 15, 2006

İyi ki Doğdun Canım Kardeşim

Bugün de canım kardeşimin doğumgünü. Onu nasıl deliler gibi istemiş, sonra nasıl deliler gibi kıskanmış ve sonra da nasıl anası gibi sahiplenmiştim. Genelde çocuklar kardeşlerinin hemcinsi olmasını ister ama ben hep bir erkek kardeş istedim. Beni gelecek yeni kardeşe hazırlamak için Fuar'a gittiğimizde (doğmasına 1 ay falan kalmıştı) bana bir ambulans almışlardı. Sonra da "kardeşin bununla gelecek" demişlerdi. Kardeşimin adını ben koydum. Daha kardeşin olacak dediklerinde hiç tereddütsüz " x geliyor" dedim ve adı öyle kaldı. Hep o ambulansı halının kenarlarında sürer ve kardeşim geliyor, x geliyor diye oynardım. Hatta babaannem" ya kardeşin kız olursa " dediğinde çok bozulmuş, bu ihtimali düşünmemiştim bile. Galiba allah küçük çocukların kalbine göre veriyor.

Annem beni de , kardeşimi de evde dünyaya getirdi. Bunda o zamanki hastanelerde meydana gelen bebek karışması olaylarından duydukları korkunun payı var. O gün annem sancılanınca babam, hastaneyi arıyor. Hastaneden bir ebe ambulansla geliyor. (Bak, bana malum olmuş ambulans olayı) . Ebenin elinde bir çanta( Bunu niye yazdığımı alttaki satırlarda göreceksiniz) Tabi ev kalabalık, anneannem, annemin 2 teyzesi, ciciannem(annemin çocukluk arkadaşı) Beni kapı karşımızdaki bakkala gönderiyorlar. Sağolsun rahmetli Tevfik beyamca beni kapıda oyalıyor. Sonra "gel , kardeşini gör " diyorlar. Eve gidiyorum ama bu gelen küçücük bir bebek. Eee, benimle nasıl oynayacak bu şimdi? Sonra bütün gün uyuyor, meme emiyor, gene uyuyor.Ben çok bozulmuşum. Bir de bakkala gidip "Ebe gelirken bebeği çantada çok sıkıştırmış, saçları ter içindeydi" diye anlatıyormuşum. Ben çok safmışım çocukken ya. İzlediğimiz Türk filmlerinde öpüşme sahnesi bile olmazsa bebeklerin de çantada getirildiğini düşünürüz tabi. Şimdikiler işin detayına giriyorlar.

Kardeşim çok uslu bir bebekti. Yatması, kalkması, meme emmesi herşeyi dakikti. Ama annem hep söyler, o kendi yaptı bunu, annem özel bir uğraş göstermedi bunun için. Sonraki yıllarda ise kardeşim oğlum gibi oldu. İlkokula başladığı yıl ben Orta2'deydim ve o yıllar ortaokullar ilkokullardan geç açılıyordu. 2 hafta annesi gibi ben gittim, sırada yanına ben oturdum. Okula ben alıştırdım. Sonraki yıllarda da tüm ödevlerini ben yaptım. Sadece ders çalıştıramazdım. O da benim sabırsızlığımdan ve öğretme yeteneğimin olmamasından kaynaklanıyor. Her ders çalıştırma teşebbüsüm defterlerin havada uçuşması ve benim " bi daha sana ders çalıştırmıycam" , onun " bi daha senden ders çalıştırmanı istemiycem" çığlıkları ile son bulurdu. Ama hiçbir zaman öyle ciddi bir kavgamız olmamıştır.

Ben 16 yaşlarında , o da 10 yaşlarında beraber bir yerlere giderken yolda birileri bana laf atardı. O da pazar sabahı tam tüm aile kahvaltı sofrasında başlardı" söyliyeyim mi, söyliyeyim mi?" demeye. Babam meraklanır" söyle bakalım" derdi. O da " baba, işte şu gün şurda bi oğlan ablama şöyle şöyle dedi" diye beni müzevirlerdi. Ben tabi yerin dibinde, kıpkırmızı. Utanırdım babamdan. Babam da olayı geçiştirirdi. Ben gene de bi şey yapamazdım kardeşime.

Büyüdü, ben çalışmaya başladım , o daha lise sondaydı. Tabi bu kez manevi desteğin yanısıra maddi destek te olmaya başladım. Görüp beğendiğim şeyleri alır, getirir ona sürpriz yapardım. Bir de onun " erkekler kırmızı giymez, şunu takmaz" gibi alışkanlıklarını kırmak için özellikle bazı şeyleri onun sevmediği şeylerden alırdım. 1-2 hafta inat etse bile daha sonra inadı kırılırdı. Hiç unutmuyorum, ona kırmızı, yakası beyaz adidas bir tişört almıştım. Haftalarca kırmızı giymem diye yüzüne bile bakmadı. Annemle ona tuzak kurduk.Annem hiçbir tişörtünü yıkamadı. O gün dışarı çıkacak evde tek temiz tişört yok. Annem sanki çok sıradan bir şey söyler gibi " Oğlum, o ablanın aldığını giyiver bugünlük " dedi. İstemeye istemeye giydi ama sonra bir alıştı, pir alıştı. Sırtından çıkarmadı. Eee, kadının fendi olayı.

Kardeşim 2003'den beri iş ve evlilik nedeni ile İstanbul'da. Gurbet çok zor. Annecim 20 yıl kardeşine hasret kalmıştı. Sanırım biz de aynı olucaz. Umarım bir gün yolları yine İzmir'e düşer. Burada olurlar. Annemle teyzem gibi biz de yaşlılığımızda birlikte oluruz. Kardeş bambaşka. İnsanın ömrünün tanığı oluyor. Aynı yerler, aynı insanlar, aynı mekanlar.

Ooooo, yaz yaz bitmez. Canım kardeşim seni çok seviyorum. Eşinle, çocuğunla, bizlerle ve tüm sevdiklerinle geçireceğin uzun, sağlıklı, başarılı, mutlu ve huzurlu nice yıllar diliyorum.Herşey gönlünce olsun.

Ä°yi ki doÄŸdun, iyi ki benim kardeÅŸimsin.

Salı, Eylül 12, 2006

Doğumgünün Kutlu Olsun Anneciğim

myspace layout
Bugün annemin doğumgünü. Herkes için annesi dünyanın en iyi, en güzel, en fedakar, en, en, en annesidir. Benim annem de benim için en iyi, en güzel, en fedakar,annelerin annesi yani en bi endir. İyi ki doğdun anneciğim, iyi ki annemsin. Allah sana sağlıklı daha nice seneler versin.

Pazartesi, Eylül 11, 2006

Hüzün

Sonbaharın geldiği dün kesin olarak ve de dankkk diye kafama dank etti. Gerçi ilkokul 2'den beri sonbaharın Eylül ayı ile birlikte başladığını biliyoruz ama biyolojik sonbahar dün geldi bana.

Cuma akşamı Çeşme'ye gittik. Giderken bir sürü hazır meze , mangallık malzeme falan aldık. İzmir'in sıcağından sonra serin serin akşam soframızı kurduk. Ben yine klasik light biramı içtim. Cumartesi günü hava fena değildi. Havuza girip, güneşlendik oğlumla. Ama dün, ah dün yok mu? Zaten sabaha karşı uyandım ki bir uğultu, bir uğultu. Sanki Rüzgarlı Bayır ya da diğer adı ile Uğultulu Tepeler romanı burada geçiyor. Neyse gene uyumuşum. Ama sabah uyandım bir baktım hava bulutlu, rüzgar deli deli esiyor. Bu arada baktık, sitedeki herkeste hummalı bir faaliyet. Bu hafta herkes evlerini kapattı. Biz bile haftaya son bir kez geliriz derken, akıma uyduk herşeyimizi derledik, topladık. Bu işte çok uzun sürüyor. Buzdolabını boşalt, erit, temizle, halı ve yollukları topla, gidecek herşeyi poşetle, çekmeceleri aç, pencereleri içerden aç ki ev rutubet kokmasın. Ama işin doğrusu beni bunlar yormadı. Yorulan gönlüm oldu. Oğlum bile saat 3 gibi sıkıldım gidelim demeye başladı. Zaten havuza ya da denize girmenin imkanı yoktu. Saat 4 gibi yola çıktık. Koca site bir anda boşaldı. Evler kapatıldı, sadece bekçi aileler kaldı. Sitenin o terkedilmiş görüntüsünün üstüne bir de hava da kasvetliydi. Nasıl burukluk çöktü üzerime anlatamam. Gerçi eve gelince bu kez getirdiklerimizi boşaltmaya çalışırken geçti o burukluk. Birşeyler atıştırıp sonra da eşimle yürüyüşe çıktık. İzmir sıcaktı. Sahil esiyor ama içerleri sıcak. Yani İzmir hala yazı yaşıyor. Bu da benim tesellim.

Bugün temizlik var. Normalde salıları ama yarın önemli bir gün, o gün boş olsun diye temizliği bugüne aldım. Ne olduğunu yarın yazarım, günün anlam ve önemine uygun olarak. Birazdan çıkıp banka işlerini halledicem. Aslında oğlumla çıkıp ona okul için pantolon, ayakkabı ve ayrıca spor ayakkabı almamız lazım ama sanırım gene beni son dakika koşturtacak. Hepsini cumartesi günü yapmaya çalışıcaz. Neyse daha haftaya pazartesiye oooh çok var.

Cuma, Eylül 08, 2006

Festival

2 haftadır her gece yemekten sonra eşimle sahilde hızlı tempoda 1 saat kadar yürüyoruz. O tembellik etse ben "hadi" diyorum,ben gevşeyecek olsam, o bana "hadi" diyor. Eveli akşam aynı sahilde bir baktık Kıraç konseri var. Meğer festival varmış. Nasıl doluydu heryer anlatamam. Konserin yapıldığı yer bir meydan ama çevresi yeşillik. Millet çimenlere yayılmış.Aileler, gençler, sevgililer, ufak çocuklar. Kimisi bir örtü ya da kilim getirmiş , yayılmış oturmuş. Bazıları yiyecek ve içeceklerle gelmişler. Zaten heryer seyyar satıcı kaynıyordu. Çiğdemciler(yani ayçekirdeği) , sucular, meşrubatçılar, darıcılar(mısır,mısır o) , baloncular. Gerçeğini görmedim ama resimlerinden gördüğüm kadarı ile Central Park gibiydi.

Dün gece ise Hande Yener vardı. Ama Kıraç kadar seyirci toplayamamış . Çünkü bir gece önce oradan geçerken insanlara çarpmamak için tempomuzu düşürmüştük. Dün ise önümüz açıktı, aynı tempoda yürüdük.

Bugün inşallah akşamüzeri yazlığa gidicez. Artık son haftalar. Havalar iyice serinlemeden son kez bi suya banıp çıkalım bakalım. Ah gözünü sevdiğim güzel yaz. Çok çabuk geçiyo ya. İtirazım vaaarrr!!!!!

Salı, Eylül 05, 2006

Anneannemin Hayatı

Dünkü yazımda annemle babamın evliliklerinden ve aşklarından söz etmiştim. Onu yazmak istiyordum ama önce anneannemden başlayayım dedim. O da ayrı bir irade abidesidir rahmetli.

Anneannem 1908 yılında Selanik'te doğmuş. Selanik'in içinden, hatta o zamanki adı ile İslahane mahallesi, Mithatpaşa Caddesinde oturuyorlarmış.Evin en büyük çocuğu. Zaten 3 kızkardeşler. Mübadele ile birlikte 1922'de İzmir'e geliyorlar. Geldiklerinde anneannem henüz 14 yaşında. İzmir'e gelince şok olmuşlar. Çünkü Selanik'te elektrik var, elektrikli tranvay var, çok modern bir kent. Burada hala gaz lambaları ve atlı tranvay.

Dedem ile annenannem amca çocukları. Dedemin babası ölürken çocuklarını (onlar da 3 kardeş,2 erkek 1 kız) diğer amcaya emanet ediyor. O amca da el kızı yeğenlerimi üzer diye hiç evlenmiyor ve dedemle ,kardeşlerini büyütüyor. Neyse annenannem 18 yaşına geldiğinde birileri istiyor ve nikah hazırlığı için nüfüs cüzdanı erkek tarafına gönderiliyor. Meğer dedem içten içe anneannemi severmiş. Zaten birlikte büyümüşler. Gerçi aralarında 10 yaş var. Neyse dedem, amcasına durumu anlatıyor .Amcası da diğer kardeşine yani anneannemin babasına durumu söyleyince babası anneannemi dedeme veriyor. Anneannem bir süre "Bugüne dek ben ona x abi dedim,şimdi nasıl adı ile hitap ederim" diye bocalıyor. Ama dedem çok romantik ve kadın ruhundan anlayan biriymiş. Konuşmaları, yaklaşımları ve hediyeleri ile anneannemin gönlünü almayı biliyor. Önce evlilik ardından önce teyzem, 7 yıl sonra annem doğuyor. Bu arada dedemlerin marangozhaneleri var Kemeraltında. Ama işler ters gidiyor , dükkanı kapatıyorlar ve bir süre çeşitli yerlerde çalışıyor. En son Turyağ'a giriyor ama daha 1 sene bile olmadan ve annem daha 7 yaşındayken dedem kalp krizi geçirip ölüyor. Dedemin erkek kardeşi çalışmayan, haylaz bir tipmiş. hazır yiyici. Önce anneanneme nasıl geçineceğini soruyor. Sonra ona zengin bir ailenin yanında hizmetçilik işi buluyor. Anneanneme çocuklar benle kalır. Sen yatılı olarak çalış. Ayda bir gelir çocuklarını görürsün diyor. Anneannem kabul etmiyor. Çocuklar zaten babalarını kaybetti,bir de ben terkedersem çok üzülürler diyor. Amca buna çok kızıyor ve hemen malların satılıp paylaşılmasını istiyor. Topu topu 1 ev var. Zaten o zaman mal para etmiyor. Ev satılıyor, amca parasını alıp onları terkediyor. Anneannem bir süre ne yapacağını bilemiyor ama sonra kendini topluyor. Dedemin son çalıştığı yer olan Turyağ'a gidip işe başvuruyor. O yıllarda işyerleri ölen personelin eşi ya da çocuklarını uygun bir kadroya yerleştiriyorlarmış. Ve o güne dek ekmek almak için dışarı çıkmamış , mahalle mektebi dışında okula bile gitmemiş bir kadın 34 yaşında iş yaşamına giriyor. Başta çok çekiniyor, korkuyor. Dul olduğu için özellikle çirkin, kapalı giyinmeye çalışıyor. Zamanla hepsini aşıyor ama tabi zor günler geçirmiş. Bu arada dedemden kalan para ile başını sokacak bir ev alıyor. Kız çocuklarım var, sokakta kalmayalım diye.

Anneannem hayat dolu, neşeli, gezmeyi çok seven biriydi. 55 yaşında emekli olduktan sonra yazları bizle ,kışları teyzemle oturdu. Teyzem hep gurbetteydi. İzmir'e özellikle yazları gelirdi, sıcağı, hareketliliği nedeni ile. Bir de tabii her yaz bizim tatile gitmemiz nedeni ile. O da bizle gelirdi. Ömrünün sonunda Bodrum, Marmaris, Fethiye , heryeri gördü. Gezmeyi çok severdi. Sinemaya, tv'ye bayılırdı. Dedem için o yüzden çok üzülürdü. Hiçbir yer , hiçbir yenilik göremedi derdi. Hep bizlerle haşır neşir olduğundan son moda pop şarkıların hepsini bilir, o şarkıcılara kendince adlar takar, sonra da bize çal şu kara oğlanı ya da ne bileyim çal o süslü kadının şarkısını falan derdi.

Bence çok erken öldü. Henüz 69 yaşındaydı ama bu sıkıntılar onu yıpratmıştı. Yüksek tansiyonu vardı. Ölümü bile ani oldu. Gayet iyi olduğu bir akşam yattı, sabah kalkamadı. Onu yatağında uyur bulduk. Nur içinde yatsın. Çok özlemişim annenannemi.

Pazartesi, Eylül 04, 2006

Annem,şükür daha iyi. Tansiyonu düştü ama o günlerde vücudu çok sarsıldığı için yorgun. Sürekli yatıyor, dinlenmek istiyor. Doktoru ile her zaman telefon temasındayız. Çarşamba gelince de ilk iş annemi ona göstereceğiz. Babam da çok üzgün. Onların ki çok eski, uzun ve meşakkatli bir aşk olduğu için ne kadar didişseler de, küsüşseler de birbirlerini seviyorlar. Kısmetse Ekim'de 48. evlilik yıllarını kutlayacaklar ama öncesini bakarsan birbirlerini 55 yıldır tanıyorlar. Onların hikayesini de ayrı bir postta yazarım.

Evlenip Ankara'ya yerleşen bu yüzden çok uzun aralıklarla görebildiğimiz bir arkadaşım, dostum 30 Ağustos tatilinden yararlanarak Kuşadasına tatile gelmiş. Cuma günü sırf görüşebilelim diye 2 saatliğine Kuşadasından buralara geldi ve döndü. 2 saat bile olsa onu görmek, birlikte muhabbet etmek çok güzeldi. Daha da güzel olanı sanki dün ayrılmışız gibi kaldığımız yerden muhabbete devam edebilmemizdi. O gün ondan ayrıldıktan sonra tekrar anneme gittim. Aklım oradaydı çünkü. İyiydi, şükür.

Annem rahatsız olduğu için haftasonu hiçbir yere gitmedik. Zaten hava da serindi, rüzgarlıydı. Cumartesi öğleden sonra vapurla Konak'a geçip, uzun süredir dolaşmadığımız Kemeraltı'nda dolaştık. Akşam da Bostanlı'da bir yerlere gidip yemek yedik.

Pazar günü ise eşim Foça'ya gidip annesi ile babasını İzmir'e getirdi. Bazı işleri varmış yapılacak. Haftasonuna tekrar dönecekler Foça'ya. Orayı seviyorlar. Kasım olmadan temelli dönmezler. Ben de biraz evi toparladıktan sonra 1-2 saatliğine anneme gittim. Akşam yemekten sonra eşimle yürüyüşe çıktık. Havalar serinledi, artık yürünebiliyor. 1 hafta önce adım atmak işkenceydi. Gerçi yaz bitiyor diye de hüzünlenmiyor değilim. Sonbaharı hiç sevmem. Ruh karartıcı, kasvetli bir havası vardır. Depresif bir mevsim. Bir an önce kış gelsin bari. Kışı severim çünkü arkasından bahar geliyor. Üstelik ben kış doğumlu biriyim. Yılbaşı da var. Bu yıl yılbaşı ile Kurban Bayramının ilk günü aynı gün, 31 Aralık. Programlarınızı ona göre ayarlayın şimdiden. Erken demeyin, zaman hızla akıyor. Bir bakmışsınız 31 Aralık olmuş bile.

Cuma, Eylül 01, 2006

Canım sıkılıyor canım

Çoook uzun zamandır yazmadım, yazamadım. Hem zamansızlıktan hem de isteksizlikten. Önce nişandan başlıyayım.

Cumartesi sabah erkenden kalktım, kahvaltıdan sonra Göztepe'ye (bir Karşıyakalı olarak kuaförüm Göztepe'de , n'olur kızmayın bana Karşıyakalılar) gittim. Röfle, kesim, fön derken 4 saat geçmiş. Tekrar Karşıyaka'ya geldim, fotoğraf makinasına film falan gibi ıvır zıvır bi şeyler aldım, doğruu eve. Zaten giyindim, eşim giyindi derken saat 7.30 olmuştu. Annemlere gittik. Teyzem, kuzenler(biri müstakbel damat oluyor) ,annem,babam, ciciannem( annemlerin gençlikten beri arkadaşı,hepimizde emeği vardır.O yüzden hepimiz ona cicianne deriz) ve eşi hepbirlikte kız evine gittik. Ha, bu arada yolda durduk çiçek yaptırdık falan saat 21.15'de ancak vardık kız evine. Kızcağız vaz mı geçti diye düşünmüştür herhalde. Biz 9 kişiydik, onlar 23 kişiydi. Eniştem yıllar önce öldüğü için babam istedi kızı babasından. Yüzükler takıldı, yenildi, içildi. Yalnız yenildi kısmını abartmışlar. Hani derler ya, kuş sütü eksikti sofrada. Gece 1'e yakın eve döndük.

Pazar günü Foça'ya kayınvalidelere gittik. Orada da öğle yemeği yiyip akşamüzeri geri döndük.

Çarşamba 30 Ağustos tatil olduğundan (yani evin tek çalışanı eşime) Salı sabahtan canım arkadaşım F, kızı C, oğlum ve ben Çeşme'ye gittik. F'nin oğlu L bu yıl OKS sınavına girecek ve dersanesi başladı. Dersane 7'de bittiğinden L, F'nin eşi Ç, ve benim eşim akşamüzeri yola çıktılar ama yol çok kalabalıkmış. Karşıyakadan 7'de çıktılar, Çeşmeye vardıklarından saat 9.30'du. F ile kardeş gibiyiz. Çok iyi anlaşıyoruz. Dertleştik, yüzdük, güneşlendik, dolaştık. Bana terapi gibi geldi. Gayet mutlu olarak çarşamba akşamı eve döndük.

Perşembe için önceden konuşmuştuk halam gittim. 1 aydır gidememiştim. Muhabbet ettik, azıcıcık diğer halaların dedikodusunu yaptık (biz aramızda kuyruğundan çekmek deriz) çaylar,muhabbet derken cep telefonum çaldı. Baktım annem arıyor ama telefonu açtım başka bir ses. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Hemen anladım kötü bir şeyler olduğunu. Kendini tanıttığı halde arayanın kim olduğunu anlayamadım bir süre. Meğer annemlerin alt kattaki eczacıymış. Annem kusmuş, tansiyonu 24 olmuş. babam da evde yokmuş(teyzem yanında idi ama o da çok yaşlı) hemen gelirmisin diye çağırıyordu. Taksiye atlayıp gitmem 15 dakika sürmedi Gözünü sevdiğimin İzmir'i. Heryere hemen ulaşabiliyorsun, mesafeler yakın. Yolda annemin doktorunu aradım ama ne muayenehane, ne ev , ne yazlık ne de cebi yanıt vermedi. Eniştemiz doktor, gerçi branşı alakasız ama yine de bilir. Onu aradım. O bana yapmamız gerekenleri söyledi, ben de telefon edip eczacı hanımdan bazı ilaçlarını içirmesini istedim. Gittiğimde annem bitap bir şekilde yatıyordu. Onu orda öyle görünce ağlamamak için kendimi güç tuttum. Çünkü eğer ben de çözülürsem annemin morali daha da kötü olacaktı. Anneciğim hiç kimseyi üzmek istemez. En kötü zamanında bile iyiyim deyip bize moral vermeye çalışır. Bana durmadan, seni de rahatsız ettim, buralara getirdim, ben iyiyim,merak etmeyin deyip o bize destek olmaya çalışıyordu ama beti benzi gitmiş, dudaklarına kadar mordu. Bu tansiyon yükselmesinin nedenini biliyorum. Teyzemin bazı maddi sıkıntıları var. Ama bayağı büyük sıkıntılar.Şu an itibarı ile bizim çözebileceğimizin çok çok üstünde bir boyutta. Detaylara girmek istemiyorum ama nedeni de tamamen 2 oğlu ve onların bu konuda en küçük bir çözüm arayışları yok. Teyzem de sorunu çözmek için sürekli doğru /yanlış alternatifler üretiyor. Bunların tümünü anneme yine (yine diyorum,yaklaşık 1-2 aydır hep böyleler) anlatmış, annem ablası üzülüyor diye daha da üzülmüş ve bu neden olmuş. Zaten teyzem de hep benim yüzümden kardeşçiğim böyle oldu deyip durdu. Neyse 2 saat içinde tansiyonu 16'ya indi ama yine de yüksek. Bugün bir doktoru ile konuşucam,gerekirse götürücez. Benim kızdığım, annem orda yatarken teyzemin gene dönüp dolaşıp aynı sorunları anlatmaya başlaması. Ben de teyzecim, istersen bunları daha sonra konuşalım, stresli şeylerden uzak duralım dedim de sustu. Tamam, belki haklı. 78 yaşında insan bu tür sıkıntılar çekemiyor ama sorumlusu gene kendi çocukları, başka kimse değil. Oğulları ile konuşup çözüm bulacaklarına, onlara laf etmekten korkup herşeyini anneme anlatıyor. Annem de 70 yaşında, kalbi var, tansiyonu var, varoğlu var. Kardeşini seven insan biraz onu da düşünür. Neyse , çok uzattım ama dünden beri çok sinirlerim bozuk. İnşallah bugün daha iyidir,bir ara uğrayıp bakacağım.

Velhasıl, canım sıkılıyor canım

Perşembe, Ağustos 24, 2006

HerÅŸey

Üstüme üstüme geliyor. İncir çekirdeğini doldurmayacak şeylerden bile sinirleri bozulduğunu iddia eden, sonra da tüm evi huzursuz yapan bir insanla birlikte olunca insanda sinir minir kalmıyor. Ne alıp veremediği var şu dünya ile anlayamadım. Bir işin var, maddi durumun fena değil, sağlığın bin şükür iyi, var bazı rahatsızlıklar ama allah devasız dert vermesin. 45'den sonra insan bu kadar sağlıklı olabiliyor. Çocuğundan yana okuldu, kötü arkadaştı sorunun yok. Daha ne istersin be adam? Sorunsuz ortamda sorun bulup sürekli gamlı baykuş şeklinde dolaşmanın ne alemi var? Üstelik bunu tüm çevrene yayarak herkesi de mutsuz ediyorsun. İnsanın içindeki yaşam sevincini öldürüyorsun. Bir gün bir tokat yiyince görecek gerçek sorunu, mutsuzluğu. O zaman ,bu boşuna mutsuz geçirdiği günlerin kıymetini anlayacak ama çok geç olacak, gafil

Salı, Ağustos 22, 2006

Fındıklı Kurabiye ve Geçen Hafta

Söz vermiştim, tutayım. Ben özellikle tatlı, tuzlu şeyler konusunda öyle çok maharetli biri değilimdir. Bildiğim birkaç çeşit şey vardır, gelen konuklarıma onları yaparım. Onlar da daha ziyade çalışan kadının yaptığı türden,hazır bazı şeyleri biraraya getirerek yapılan, kolay yiyeceklerdir. 2 yıl oldu emekli olalı ama herhalde biraz da meraklı olmadığımdan bu yönümü pek geliştirmedim hala. Neyse, ben "Fındıklı Kurabiye" tarifi vermek istiyorum. Hem kolay hem de çok lezzetli bir kurabiye
Malzeme: 3 yumurta sarısı (akları üzerine kullanılacak)
1 su bardağı pudra şekeri
1 yemek kaşığı yoğurt
250 gr. margarin(oda sıcaklığında yumuşatılmış)
1 paket kabartma tozu
Aldığı kadar un
1 su bardağı fındık kırığı
Yapılışı: Yumurta sarıları, margarin, pudra şekeri ve yoğurdu karıştırdıktan sonra un ve kabartma tozunu ekleyelim. Kulak memesi kıvamında bir hamur olacak. Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar alıp ,yuvarlayalım. Önce yumurta akına sonra da fındık kırığına bulayıp yağlanmış tepsiye dizelim. 200 derece fırında hafif pembeleşene dek pişirelim. Afiyet olsun.

Gelelim yaptıklarıma. Malum haftasonu Çeşme. Bu hafta sonu üçümüz çekirdek aile şeklinde takıldık ama pişman oldum. Ay, insanlar olsun, ben yorulayım ve de muhabbet olsun. Eşim yorgunum dedi sürekli uyudu. Uyanık olduğunda hep hayatı ile ilgili yakınacak birşeyler buldu, trip yaptı. Oğlum genelde tv'ye ve cep tlf.daki oyunlara takıldı. Havuza bile 2 kerecik gitti. Ben de gazetelere gömüldüm, iyice moralim bozuldu. Hem dünyadaki hem de ülkemdeki herşey kötüye gittiğimizi teyit eder nitelikte. Kısacası iyi değilim. Geldik, İzmir yanıyor. Oysa orada pike örtünüyorduk geceleri. Burada klimalı odalarda modern hapis hayatı yaşanıyor. Dün temizlik vardı. Normalde bana Salıları geliyor ama özel bir işi vardı, rica etti. Benim için de uygundu, kabul ettim.Saat 4 gibi de bir arkadaşım geldi ziyarete. Yıllık izindeymiş, bugün işe başlayacak. Başlamadan beni görmek istemiş. Çok sevindim. Bol muhabbet, biraz banka dedikodusu falan, vakit nasıl geçmiş anlamadık.

Cumartesi günü kuzenimin nişanı var. Yarın ona gidip takım elbise almasında yardımcı olacağım. Bu sıcakta takım elbise, lafı bile korkunç görünüyor ama n'apsın? Şort ve tişortla olamayacağına göre. Bu arada kuaföre gidip gölgemi yeniletmem lazım. Bir akşamüzeri uzun süredir görüşmek isteyen arkadaşımla buluşup laflamam lazım. Ama sıcak inanın insanı canından bezdiriyor. Evden dışarı adım atasım yok. Neyse Eylül'e az kaldı. Havalar biraz serinlemeye başlar herhalde.

Eh, ben artık kaçayım. Yapılacak daha bir sürü işim var. Herkese iyi ve buz gibi bir gün

Çarşamba, Ağustos 16, 2006

Fındık Zamanı (ymış)



Bugünlük yalnız logo. Ama söz en kısa sürede bir fındıklı tarif de ben yazıcam.

Salı, Ağustos 15, 2006

Döndüm

Bu 2. yazışım. Tam bitmişti, yazılar uçtu. Tüh ya

Kardeşim gelince annem,babam ve biz de onlara katılıp hep birlikte Çeşme'ye bizim eve gittik. Yeğenim maşallah çok tatlı olmuş. Sapsarı bir kafa, kocaman kara gözler. Havuza bayıldı. Öğle saatlerinde zor aldık havuzdan. Ama denizden biraz ürktü, herhalde büyük geldi. Genellikle kumsalda kumlarla oynadı. O hafta sonu gelinimiz ve yeğenim İstanbul'a döndüler. Gelin pazartesi işe başlayacaktı. Yalnızca 1 hafta izin alabilmiş bu yıl. Biz tatile devam ettik. Deniz , güneş, kum üçlüsüne takıldık. Burcu'nun dediği gibi Cece,mece bara falan takılamadık. Zira ruh istese de beden izin vermiyor o saatte ayakta olmaya. Tam bir dinlenme oldu benim için,hem bedenen hem ruhen.

Geçtiğimiz Cumartesi de biz döndük eve. Çünkü pazar günü kayınvalidem taşınacaktı. Pazar günü onlar taşındı. Dün biraz alışveriş yaptım. 15 gün evde olmayınca ev tam takır kuru bakır olmuş. Sonra kardeşim geldi. Bütün gün evde muhabbet ettik. Dışarı çıkamadık çünkü İzmir'de sıcaklık güneşte 40 derece civarında. O yüzden sokaklara çıkmak pek akıl karı değil. Bugün Salı, temizliğe kadın gelecek. Gerçi 15 gündür ev sımsıkı kapalı olduğundan 1 gr. toz yok ama gene de ister.Yarın kardeşim İstanbul'a dönüyor. Yarın yine onunla birlikte olmak için annemlere giderim. Sonrası ? Sonrası allah kerim.

Pazartesi, Ağustos 07, 2006

Ben de Tatildeyim

Geçen hafta kardeşim, eşi ve yeğenimle birlikte apar topar Çeşme'ye gittik. O nedenle allahaısmarladık yazısı yazamadım. Üzerine eşim de bu hafta yıllık izin aldı(nasıl olduysa şeytanın bacağını kırdık) .Bugün İzmir'e birkaç saatliğine geldim. Bankalarla yapılacak bazı işler var. Öğleden sonra tekrar Çeşme'ye dönücem ve pazar günü geri gelicez.

Pazartesiye görüşmek üzere, hadi bana byeeee

Cuma, Temmuz 28, 2006

Bu akÅŸam ne seyredelim?

Bu akşam 2 güzel program çakışıyor. NTV'de saat 21'de Beyaz ile Kadir Çöpdemir'in birlikte sundukları "Biri bana anlatsın" programı var. Saat 23'e dek sürüyor. CNN Türk'te ise 22'de Okan Bayülgen'in sunduğu "Haber Makinası " başlıyor. Eee, 2 programın 1 saati çakışıyor. Napçaz şimdi? Kadir Çöpdemir'i Number1 TV'deki Geyik Parkı programından beri izleyen biri olarak herhalde Okan'ın programının ilk 1 saati güme gidecek gibi görünüyor. Allahım, ne büyük sorunsal bu yane :))

Pazartesi, Temmuz 24, 2006

Kriz

Bakıyorum da yazılarım hep bi gittik, bi geldik şeklinde. Napayım ama yaz İzmir'de böyle geçiyor. Eşim yıllık iznini alamadığından yalvar yakar Cumayı kapmış.Biz de oğluşumun bir arkadaşını da alıp Perşembe akşamından Çeşme'ye gittik. İzmir yanarken orada geceleri battaniye örtünmek zorunda kalıyoruz. Nasıl serin ve güzel anlatamam. Cuma akşamı için eşimin kuzeni yemeğe çağırmıştı. Oraya gittik. Ankara'daki kuzenleri gelmiş, onlardaymış. Hep birlikte 10 kişilik koca bir masada gülüş ahenk yemek yedik. Ben de Cumartesi için onları yemeğe çağırdım. Cumartesi günüm o yüzden yemek hazırlığı ile geçti. Ama yine de bir ara kaçamak yapıp havuza bile girdim. Pazar günü ise tam bir gevşeme günü oldu. Akşam saat 9 gibi de evdeydik.

Şimdi başlığa bakıp kriz bunun neresinde diyeceksiniz ki, bi dakka geliyor, anlatıcam, sabırsızlanmayın. Cuma sabah 11 gibi telefon çaldı. Benim erkek ve bekar kuzenlerden biri aradı. Gelsem olur mu, siz döndükten sonra da ben haftaiçi kalmaya devam ederim dedi. Ben asla tek ayak üstünde 40 yalan uyduramam. Buyur gel dedim. Tabi eşim bunu duyunca kızılca kıyamet koptu. Kızmasının 2 nedeni var. Birincisi bu yıl yıllık izin anlamında yapacağımız tek tatil bu. Bırakın da şurda bir haftasonu ailecek kalalım diyor(ki tüm sülale bunun bizim tek iznimiz olduğunu biliyordu)İkinci ve önemli nedense kuzen biraz içkiye fazla düşkün. Sabah kalkıyor kahvaltı masasına bira şişesini koyuyor, tüm gün boyu bu demlenme sürüyor. Gün ortasında da rakıya geçiyor ve gece yarısı yatana kadar sürüyor bu durum. Gerçi ne sarhoş olur, ne dili dolanır ,ne de çevresini rahatsız eder. Bu arada benim eşim hiç içmez. Bense arkadaşlar varsa birkaç kadeh şarap ya da bir bira içerim. Eşim "Benim yetişme çağında oğlum var. Kötü örnek olmasını istemiyorum."diyor. Hak vermiyor değilim .Çünkü daha önce de oldu. Al sen de bir yudum muhabbetleri oluyor çocuğa. Ayrıca biz o sitede daimiyiz. Eşim biz yokken o orada tek başına sabahtan akşama verandada içecek, etraftakiler de rahatsız olacak diyor, falan filan. Velhasıl ben ona telefon açtım. İşte beklemiyorduk, bir arkadaşlar aniden geldi yatacak yer yok dedim. O da pazara gelirim, sizden anahtarı alırım dedi. Bu kez ona birşey diyemedim. Hadi 2. kriz patladı. Bu kez de anneme telefon açtım. Bu konuyu hallet. Ben aciz kaldım dedim. Neyse konuyu onlar halletti ama hepsi geçici çözüm. Yaz uzun . Her an bizden yine anahtarı isteyebilir. Ne yalan uydurucam, ne bahane bulucam bilmiyorum. Galiba sonunda bana bu yazlığı sattıracaklar.

Bu arada bu Cuma günü kardeşim, eşi ve bi tanecik yeğenim geliyor. Herhalde Cumartesi günü onlar ve biz annemle babamı da alıp Çeşmeye gideriz. Bu sefer 1 hafta kalacaklar. Çünkü gelinimizin kızkardeşi Eylül'de Antalya'da evlenecek. Kalan 1 haftalık iznini de o sırada kullanacak. Haklı kızcağız. İnsan böyle zamanda kardeşinin yanında olmak ister. Yeğenim bana şeşil (yani yeşil) dinazor ısmarladı. Onu da aldım, hazır bekliyoruz keratayı. Nasıl özledim, nasıl burnumda tütüyor anlatamam. Hem kardeşimle de azıcık dertleşmek istiyorum. Telefonlar yetmiyor. İnsan gözgöze dizdize konuşmak istiyor. Ne zaman bitecek bu hasretlik?

Cuma, Temmuz 14, 2006

Bu Kez Farklı

Bu haftasonu Çeşme'ye değil de Foça'ya gidiyoruz. Hem kayınvalideleri ziyaret edeceğiz , hem de zeytinleri sulayacak eşim(bahçede 100 kadar zeytin fidanı var da). Bu akşamdan gidiyoruz, yani 3 gün kafayı kırıcam. Pazar akşamı olsa da dönsek diyorum ve huzurlarınızdan çekiliyorum.

Pazartesi, Temmuz 10, 2006

Yeknesak

Sanırım bu yaz boyunca ben hep aynı şeyleri yazıcam. Gene cumadan yazlığa gidildi. Gene havuz, deniz, güneş. Bol bol yeme, içme, mangal. Eee işte hepsi bu. Programa ilaveten oğlumun bir arkadaşını da aldık bu kez. Sıkılmasın küçük bey diye. Ha bu arada karar verdim ben oğlumu kimselerin yanına gönderemem. Çünkü gelen arkadaşı yatağını topladı, sofradan kalkarken tabağını, bardağını kaldırdı. Bizimkinde maşallah tık yok. Sabah çarşaf ve pike top halinde yatağın ortasında duruyordu. İnsan arkadaşından utanır, toplar di mi ? Nerrdeee... Bu çocuk bir yere gitse rezil edecek beni. Üstelik gittiği yere ağırlık yapacak, zahmet verecek. Bu arada evlenince gelin hanımın çocuk yetiştirme konusunda hakkımda edeceği lafları yazamıyorum bile. Ben bir yerde yanlış yaptım ama ..?

Cuma, Temmuz 07, 2006

Nach puan

Bizim izin yalan oldu. Gene 2 günlük haftasonları ile idare edicez. Ben böyle işin de , şirketin de ..... gözlerinden öperim. (siz kötü niyetlisiniz)

Perşembe, Temmuz 06, 2006

Genel Durum

Cuma günü arkadaşımın babasının 40 lokması vardı. Ona gittim. Dağıtımda yardımcı oldum. Yardımcı derken arabada co-pilotluk yaptım. Ehliyeti eski olmasına rağmen azıcık cesaretsizdir benim canım arkadaşım. Benim tek yaptığımsa "sen aslansın,sen kaplansın,oraya da gideriz,buraya gideriz "diye moral vermek yanında. Biz o akşam 6 gibi Çeşme'ye gidecektik. Saat 5.30 gibi arkadaşım aradı. Biz de geliyoruz dediler. Yazlıklar kalabalıkla güzel oluyor. Tabi son dakikada programı değişince, anca 7 gibi çıkabildik yola. Yollar Cuma akşamı olması nedeni ile çok kalabalıktı. Yiyecek alışverişi falan derken biz saat 9.30 gibi eve ulaştık. Yemeğe oturduğumuzda saat 10'du. Haftasonu güzel geçti. Yedik, içtik, yüzdük, eğlendik. Pazartesi günü eşleri sabahtan gönderdik. Biz o gün de denize girip akşamüzeri geri döndük. Allahtan havalar biraz serinledi de İzmir de çok sıcak değildi.

Salı günü malum bende temizlik günü. Dün ise nihayet annemi kontrole götürdüm. Bu kez tansiyonu çok yüksekti. 21-10 gibi. Doktor acilen tansiyonu düşürmeliyiz dedi. Aksi takdirde beyin kanaması, felç, kalp krizi, bunama gibi sonuçlar doğurur dedi. Şimdi sıkı bir perhize girdi. İlaçları değiştirildi. Allah korusun, düşünmek bile istemiyorum o kötü sonuçları. . Ama sonuçta kendi sağlığı, dikkat etmesi gereken yine kendisi. Çok ihmalkardır benim anacım bu işlerde. Bu ilaçları kullansın ,10 gün sonra tekrar kontrole gidicez.

Eğer bir mani olmazsa bu haftasonu eşim 15 günlük izne çıkacak. Ama çok enteresan bir şirkette çalışıyor. Son dakikaya kadar ne olacağı belli değil. Cuma akşamı saat 6'da patronlar tamam derse izne çıkıyoruz, demezse gene kös kös İzmir bekliycez. Geçen sene de çıkamamıştı izne. Gerçi bizimkinde de kabahat var, biliyorum. İnsan ağzından girer, burnundan çıkar gene alır o izni ama erkek işte. Yapamıyorlar.

Bu 2 günde kuaför işlerini halledeceğim. Gölge zamanım geldi. Araya bir de istenmeyen tüylerden kurtulma operasyonu sığdıracağım. Bu sıcakta nasıl üşeniyorum anlatamam. 3-4 saat o kuaförde oturmak cehennem azabı gibi. Zaten gölge yaptırmamın nedeni o. Boya olsa 20 günde bir kuaföre gitmek lazım. Bari 3 ayda bir gidip zamandan kazanıyorum.Bu arada ben Karşıyaka'dayım, kuaförüm Göztepe'de. Gitmek bile iş yani (İstanbullular okuyunca çok kızacaklar. Çünkü en fazla 45 dakikalık yol.)

Bu arada sabah eşim işe gider gitmez bilgisayarın başına oturuyorum. Yoksa bir daha çok zor ele geçirmem. Malum okullar tatil. Bilgisayar küçükbeyin tekelinde. Ancak o uyurken ya da arkadaşları ile dışarı çıktığında girebiliyorum bilgisayara. Tabi bu arada akşamları da eşim ele geçiriyor bilgisayarı. Bana ya sabahın körü ya da gecenin bir yarısı kalıyor. Buna da ŞÜKÜR(!)

Cuma, Haziran 30, 2006

Zor Hayat :))

Hafta nasıl geçti anlamadım. Salı günü annemi doktora götüremedim. Çünkü doktorumuz bir seminere katılmak üzere şehir dışındaymış. Salı günü dönecekmiş. İnşallah önümüzdeki hafta gideceğiz. Zaten bir rahatsızlığı yok. Rutin kontrol. Ama annem çok stresli bir insandır. Her kontrol öncesi bizi de strese sokuyor. Zaten bu kontrol tarihine karar vermesi bile 1-2 ay önceden başlıyor. Babamın tabiri ile herşeyi çok "damtraklı", yani fazla kuralcı gibi bir şey demek oluyor. Bizim ailede böyle deyimler ve sözcükler çok fazladır. Biz birbirimizi anlıyoruz da bazen diğer insanlar ve aileye yeni katılanlar "ne diyo bunlar "der gibi bakıyorlar o zaman açıklama ihtiyacı duyuyoruz.

Çarşamba günü arkadaşımla birlikte AOS'a fabrika satış mağazalarına gittim. Kendime bir kot capri ve bluz, oğluma 3 tane tişort ve 1 plaj havlusu aldım. Arkadaşım da oğluna 1 mayo ve 2 tişort aldı. Ancak biz bunları yaklaşık 3-4 saat dolaşarak hallettik. Bu arada arabanın sıcaklık göstergesi sürekli 40-42,5 arasında gitti, geldi. Varın siz anlayın yani sıcağı, nemi. Oradan da bostanlı pazarına geçtik ama yorgunluktan tekstil kısmına giremedik bile. Biraz meyve-sebze alıp hemen döndük.

Dün akşamüzeri görümcem telefon etti,akşam napıyorsunuz diye. Evdeyiz dedim. Hadi birlikte bir yerlere gidelim dedi. O, kızı, kocam, ben, oğlum, kuzenleri, onun eşi ve kızı Bostanlı'da deniz kenarında bir yere gittik. Deniz püfür püfür esiyor. Yol trafiğe kapalı, gürültü yok. Balıklar, kalamarlar, midyeler. Onlar rakı içti, ben bira. Rakıyı bir türlü sevemedim gitti. Bu yaştan sonra da alışacak halim yok. 2 bira , deniz, balık derken bir de havai fişekler patlamaya başladı. 3 genç bizden ayrılıp başka bir kafeye oturmaya gittiler.Biz 5 yaşlı(!) başbaşa kaldık. Muhabbet güzeldi. Gece kendimi yatağa nasıl attığımı bilemedim. Sabah da kalıp gibi kalktım.

Şimdi ufak bir çanta hazırlamak lazım. Malum akşamüzeri Çeşmeye gidicez. Haftasonu yine deniz, havuz, güneş. Valla hayat zor be:))

Pazartesi, Haziran 26, 2006

Tatil

Geçtiğimiz hafta pazartesi günü arkadaşım arayarak Çarşamba günü Çeşme'ye bizim yazlığa çocukları da alıp gitmemizi teklif etti. Ben tabi hemen atladım ama önce ikna edilmesi gereken bir koca faktörü vardı. Benim koca biraz problemli. Gece evde yalnız başına kalamıyor. Tamamen psikolojik. Ya hastalanırsa, ya kalp krizi geçirirse gibi felaket senaryoları yazıyor ve bunlarda çok ciddi. Fakat bu arkadaşımız ve eşi onun üniversiteden arkadaşları (ben tanışınca kızı çok sevdim ve çok iyi anlaştık) onları kıramadı, kabul etmek zorunda kaldı. Ama bana vıdı vıdı yaptı, beni bırakıp gidiyorsun, ya başıma bir şey gelirse diye iç kurdu şeklinde beni yedi bitirdi. Bizim de böyle bir problemimiz var. Bi ton aidat ödediğimiz yazlık orada duruyor, biz yazın İzmir'i bekliyoruz. Haftsonundan haftasonuna Çeşme'ye gidebiliyoruz. Neyse, biz arkadaşla çarşamba sabahı çocukları da alıp yola çıktık. Ev tabi bu sezon ilk kez gidildiğinden rezil durumdaydı. Çocuklar hemen giyinip havuza, bizse temizliğe koyulduk. Ev tripleks olduğundan akşama kadar anca sildik süpürdük. Bu arada tüm tabak çanak bulaşık makinasına atıldı. 4-5 postada ancak onlar yıkandı. Tüm giysiler ve çarşaflar rutubetten küf kokmuştu. Onlar da 4-5 postada makinada yıkandı, asıldı, kurutuldu ama ütü kısmı daha sonraya bırakıldı. O akşam geç de olsa biz de bir havuz sefası yapabildik. Ertesi gün tamamen dinlenme üzerine kurulu bir gün ,akşamına Çeşme sefası, ertesi gün ise camları sildik. Evin camları o küçük kare kare camlardan. İnsana sanki yüzlerce cam silmiş hissi veriyor. Cuma akşamı beyler de geldi. Zaten harala gürele derken pazar oldu ve akşam saat 7 gibi çıkıp eve geldik. Orada üzerimize pike örterken İzmir cayır cayır yanıyordu ve beni bu cehenneme geri getiren eşime buradan tüm saygı ve sevgilerimi iletiyorum:D

Bu arada okullar kapandı, karnemizi aldık. Neyse bir son dakika sürprizi falan olmadı, teşekkürle geçti oğluşum. Şimdi de fm mi, tm mi seçilecek ikilemi var. O fm istiyor ama karne notlarına bakarsan tm'ci görünüyor. Derslere çalışacak olan o. Bu yüzden herhalde onun istediği gibi fm olacak. Ama işimiz zor. Düzenli ve çok çalışması lazım ama bizimki bu konuda çok rahattır.

Bugün herhalde anneme giderim. Yarın temizlik. Çarşamba da annemi rutin kontrolü için kalp doktorumuza götüreceğim. İnşallah herşey yolundadır. Sonrası için henüz program yok. Bu arada salı günü temizlik sonrası arkadaşla organizedeki fabrika satış mağazalarına gideceğiz. Geçen sefer gittiğim bir mağaza var. Adını unuttum ama yerini biliyorum. Yalnızca büyük beden çalışıyor. 40-56 arası. Bir yazlık pantolon aldım. Ben 44 giyiyorum. Oysa aldığım oradaki en küçük beden 40 bile hafif belden bol geldi. Yani hem morali düzeliyor insanın hem de cebi. Hem spor,hem günlük hem de abiye kıyafetler var. Eğer yarın bir terslik olmaz da gidersek bir sonraki postta firmanın adını da yazarım.

Hadi ben kaçtım, iş çok.

Salı, Haziran 13, 2006

Bunak Çenebaz

Bir önceki postta yazmıştım ya, Arka sayfa programı diye. Bunak Çenebaz olarak Cuma akşamı gözümden uyku aka aka bekledim, ha şimdi başladı, başlıyacak diye. Halbuki bir önceki hafta program tatile girdi ve hatta o nedenle daha fazla sayıda kitap ve albüm tanıttılar. Yuh olsun bana yani. Herhalde Eylül, Ekim gibi yeni yayın döneminde başlar yine. Sürç-ü hafıza ettik,affola

Cumartesi görümcemin doğumgünü idi. O yüzden sabah işlerimi hemen ayarlayıp, hediye alma faslına giriştim. Büyük bedende gidilebilecek mağazalar sınırlı. Önce birkaç yere baktım ama aklım Albey'deydi. Netekim(!) aradıklarımı buldum. Üstelik ( İzmir'li büyük bedenlere duyurulur) merserize ürünlerde büyük indirim var. 1. üründe %20 , 2. üründe ise %50 indirim yapıyorlar. Ben de 2 tane birden aldım. Biri bizden, biri de oğluşumdan diye. Tabi taksitli satışların dayanılmaz cazibesi de işin tadını ikiye katlıyor. Akşam da onda yemekteydik. Arkadaşı olan bir çiftte vardı. Bir sürü mezeler almış. Salatalar ve karides güveç ile çipura. Yanında şarap. Muhabbet iyi. Ooohhh, güpgüzel bir akşamdı. Ama merak etmeyin, doğumgünü kızı diye ona iş yaptırmadık. Sofrayı biz kurduk, biz kaldırdık, heryeri toplayıp öyle ayrıldık.

Pazar günü ise çocukları Çeşme'ye gittiğinden görümcem yalnızdı. Ben de kahvaltıya bize çağırdım. Biz görümcemle önce arkadaştık. Sonradan gelin-görümce olduk. O yüzden (tahtalara vurayım, Allah bozmasın) iyi anlaşırız. Kahvaltıdan sonra (maalesef oğlumun sınavları da bittiğinden) artık kaçarım yoktu, kayınvalideye yazlığa gittik. Zaten gittiğimizde saat 2'ye geliyordu. Hep birlikte bir yemek yedik, çay içtik ve 7 gibi geri döndük. Gelirken kayınpederim de bizle geldi ve bizde kalıyor. Kontrolleri var, onları yaptırmaya başladı. Herhalde Çarşamba'ya dönecek. Bu arada aman unutmayın , bu pazar babalar günü. Babalarımızın hediyeleri hazır da ben eşime ne alıcam,valla bilmiyorum. Doğumgününde aldığım koşu bandı çok pahalıydı. Bunu önümüzdeki 3-5 yılın bilumum özel günlerine say deyip çamura mı yatsam acaba ?