Pazartesi, Kasım 28, 2005

Basit bir tatlı

Klasik bir Pazartesi sabahı.Ev ahalisi işine-okuluna gitti.Ben de küçük tepsime kahvaltımı ve çayımı koydum ve bilgisayarın başına geçtim.TV'de de Powertürk açık,radyo niyetine arka fonda tıngırdıyor.Önce itiraf.com,ardından hurriyetim.com ve bloglar.

Cumartesi günü yağmur göz açtırmadı ama dün müthiş güzel,güneşli ve ılık bir hava vardı. Sanki ilkbahar gelmiş gibiydi.

Cuma günü bana çok yakın oturan büyük halama gittim.Üç halam var benim.Hepsi ile de çok yakın oturuyoruz.Bu halamın 2 kızı var. Evlenmediler. Kısmet.Onlarla muhabbeti severim.Bu ziyarette bir tarif verdiler.Haftasonu hemen denedim.Hatta alt komşuma da verdim. Herkes çok beğendi.

Henüz dijital bir fotoğraf makinam yok.O yüzden resmini çekip ,yayınlayamıyorum ama bu basit tarifi sizlerle paylaşmak istiyorum.

SU MUHALLEBÄ°SÄ°

1/2 su bardağı un
1/2 su bardağı buğday nişastası
1 su bardağı su
5 su bardağı süt(Yaklaşık 1 lt)
1,5 su bardağı tozşeker(eğer daha tatlı olsun derseniz şeker miktarını arttırabilirsiniz)

Muhallebiyi pişireceğiniz tencereye un ve buğday nişastasını koyup 1 su bardağı su ile iyice eritiyorsunuz.Sonra üzerine şeker ve sütü koyup orta ateşte pişiriyorsunuz.Pişince ocaktan alıp
mikserle 1-2 dakika karıştırın.Sonra büyük bir borcama döküp istediğiniz gibi süsleyin.Ben üzerini dövülmüş ceviz,nar ve hindistan cevizi ile süsledim. Buzdolabında bekletip daha sonra kare kare kesip servis yapabilirsiniz.

Eğer malzemeleriniz varsa 10-15 dakikada oluyor.Güzel ve pratik.Deneyin derim.Şimdiden afiyet olsun.

Herkese iyi haftalar

Perşembe, Kasım 24, 2005

Dün akşam

Dün akşam her zamanki gibi Avrupa Yakasını seyretmek üzere yerimi aldım.Saatleri çakıştığı için de Gümüşü kaydetmek üzere videoyu programladım.Ancak beklenmedik bir misafir çıka geldi.Eşimin arkadaşı.Tabi çay,pasta,meyva servisi derken Avrupa Yakası güme gitti.Saat 10 gibi misafir gidince ben de Gümüşü seyrettim.Ortalığı topla,çıkanları bulaşık makinesine yerleştir derken saat 01.00'e gelmişti ben yatarken.Sabaha karşı 5.30 da kötü bir rüya ile uyandım.Hayır olsun rüyamda babamın öldüğünü söylediler.Üstelik annem ve kardeşim durumu bilmiyorumuş,onlara da ben söyleyecekmişim.Ben kendi acımı bastırıp,metin olmaya çalışıp onları teselli etmeye çalışıyordum.Sıkıntıyla uyandım.Hemen iyiye yorup babacığımın ömrü uzadı diye kendimi yatıştırmaya çalıştım ama sabahın o sessizliğinde ve alaca karanlıkta hiçbir şey insanı teskin etmiyor.Kalkıp salona gittim.Boş boş tv'ye baktım ,zap yapıp kendimi avutmaya çalıştım.7 gibi eşim de kalktı.Ondan sonra sabah hayhuyu başladı.Kahvaltı ,küçük beyin okul giysileri falan derken kendimi bilgisayarın başında buldum.Gözkapaklarım ağırlaşmaya başladı.Belki birazdan sıcacık odada ,tv karşısında kestiririm.En sevdiğim şeydir.Nasılsa dünden birkaç çeşit yemek yapmıştım.
Bu arada bugün "Öğretmenler Günü".Tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun.

Çarşamba, Kasım 23, 2005

Çocukluğun güzel günleri

Ezero'nun yazısını okuyup ,o güzelim sümbülü görünce çocukluğum ve tatil dönüşleri geldi aklıma. Teyzem eşinin görevi gereği hep gurbetteydi.Biz de her sömestrede onlara giderdik.Yaz tatilinde de onlar mutlaka İzmir'e gelirlerdi.Eskiden sömestre hep Şubat ayında olurdu.(Bu yıl 6 Ocak'ta okullar kapanıyormuş) Her tatilden dönüşte bizi önce evimizin bahçesindeki mavi-pembe sümbüller ile kayısı çiçeklerinin güzelim görüntüleri ve mis kokuları karşılardı.Koca bir bahçe dolusu çiçek.İzmir'de Şubat sonunda havalar iyice yumuşamış olur.Buna aldanan çiçekler de hemen açarlar.Tüm çocukluğum ve yaşantımın büyük bölümü bu tek katlı, kocaman bahçeli evde geçti.O bahçede her türlü çiçek ve erik,frenk elması ve dut ağaçları vardı.Yıllar sonra o ev müteahhite verildi, yerine kocaman bir apartman yapıldı ve annemle teyzem(emekli olunca 40 seneden sonra İzmir'e döndüler,şükür)şimdi orada altlı üstlü oturuyorlar.O ev annaneciğimin hatırasıdır.

Annanem 18'inde evlenmiş(ki bunu başka zaman detaylı yazarım) önce teyzem 7 yıl sonra da annem doğmuş.Ne yazık ki annem 7 yaşındayken(daha 1.sınıftaymış) annanem de 32 yaşındayken dedem aniden beyin kanamasından ölmüş. Annanem o güne dek dışarı çıkıp ekmek almış kadın değil ama iş başa düşmüş.Önce dedemden kalan parayla o evi almış. 2 kızla sokaklarda kalmayayım diye. O zamanlar sigorta falan olmadığından dedemden maaş falan da kalmamış.Bu kez de çalışma hayatına girmiş.20 yıl çalışmış. Çocuklarını okutmuş,evlendirmiş.
Teyzemler İzmir dışında olduğu için biz hep o evde oturduk.Annanem Mayıs ayında bize gelir ve kışa kadar bizle kalırdı.Kışın ise teyzeme gider kışı da onlarla geçirirdi.Hep Mayısın gelmesini iple çekerdik. Neşeli, konuşkan, gezmeyi seven, tutumlu ve akıllı bir kadındı.Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın annanecim..

O sümbüllerle,türlü çiçeklerle ve meyve ağaçları ile dolu bahçe benim ve erkek kardeşimin oyun alanıydı.Mahalledeki arkadaşlarımız da bize gelirler(bunda annemin bizi sokağa bırakmamasının da payı var) o koca bahçede türlü oyunlar oynardık. Saklambaç için inanılmaz bir mekandı. Kapatılan kuyunun üzeri bizim şarkıcılık oyunumuzun sahnesiydi.Ben Emel Sayın ya da Nilüfer olurdum.Hala da Nilüfer'i çok severim,o ayrı.Böğüre böğüre "Göreceksin Kendini" şarkısını söylerdim.Şimdi düşünüyorum da zavallı komşularımız ve onların zavallı kulakları.En yakın arkadaşım Karakız ise Ajda Pekkan olurdu.Ajda daha iyi,hayır Nilüfer daha iyi diye çekişirdik.Karakız şimdi üniversitede hoca.Hala görüşüyoruz ama itiraf ediyorum bu daha çok onun sayesinde oluyor.Yaz başından beri hala ona gideceğim,bir türlü zaman bulamıyorum.Ayıp ettiğimin farkındayım ama ne bileyim hep birşeyler çıkıyor ve son anda erteleniyor bu buluşma.

Ah Ezero ah,beni sabah sabah çocukluğuma götürdün ve mutlu ettin.Hep merak ederim.O zamanlar bir yerlerde duruyor olabilir mi diye.Eğer zamanda yolculuk olsa kesinlikle o günlere gidip görmek isterim. Belki birgün?!

Salı, Kasım 22, 2005

Ebe-Sobe

Sonunda ben de sobelendim.Ay,nasıl özeniyordum sizler birbirinizi sobelerken.Bu arada itiraf ediyorum ilk başlarda ne olduğunu anlamamıştım.Sonra o blogdan bu bloğa giderek sobelenmenin ne olduğunu anladım (Einstein mübarek).Tuna beni sobelemiş,teşekkürler.Hemen cevap verelim bakalım;

Kaç saat internetteyim? Sabah 8.30-9 gibi bilgisayarı açıyorum.Genellikle 11'e kadar bilgisayar başındayım.Sonra yemek,ev toparlama falan.Eğer bir yerlere gidersem öğleden sonra bakamıyorum ama evdeysem full time başındayım.Yalnız akşamüzeri karakuzumun gelmesi ile bilgisayar onun uhdesine giriyor ve ben ya akşam 23'den sonra ya da ertesi gün tekrar bilgisayarıma kavuşabiliyorum.

Kaç tane mail adresim var? Şu an aktif olarak kullandığım 4 tane adresim var.2'si kankalarla gün boyu mesajlaştığımız adresim,diğer ikisi de oraya buraya yorum yazarken kullandığım adresim.

Benimle bütünleşen nick name'im var mı? Maalesef yok.

Internet ortamında tanışıp gerçek hayatımda pekişen arkadaşlıklarım oldu mu? Şimdilik hayır.Ama bir gün hepinizle tanışıp bu soruya da evet diyebilmeyi umuyorum

Internet üzerinden alışveriş yapıyor muyum? Ben mutlaka görerek,dokunarak alışveriş etmek isterim.Çünkü resimler yanıltıcı olabiliyor.Hele ki giysi alımında kumaşa mutlaka dokunmalıyım. Ama kitap alışverişi yapıyorum.Korsana kesinlikle karşı olduğumdan öncelikle kitapçılara gidip yine kitaplara dokunup,elleyip,biraz karıştırıp hangilerini alacağıma karar veriyorum.Daha sonra onları "yenisayfa.com" dan ısmarlıyorum.

Lütfen şu cümleyi iki sn.düşünüp ilk aklınıza gelen cümleyi yazınız."ya internet olmasaydı..." Bu emeklilik hiç çekilmezdi ya...
Düşünsenize bütün gün yapacak bir iş yok.Temizlikle uğraşmıyorum.Yemek desen en fazla 1 saatte yapılıyor.Eee gez dolaş nereye kadar? İyi ki varsın internetim!

Şimdi benim de birilerini sobelemem lazım galiba .Hımmm ben de askböcüğüm'ü ve sugibi'yi sobeliyorum.Eğer daha önce sobelendilerse pardon yani..

Pazartesi, Kasım 21, 2005

Yaşasın Pazartesi

Haftasonu İzmir'de hava kapalı ve sürekli yağmurluydu. İnsanın içini çürüten bir yağmur vardı.Hiç durmadı.Bugün hava soğuk ama günlük güneşlik.En önemlisi de ev ahalisi dağıldı.Koca işe ,karakuzum (oğluşum) okuluna gitti.Haftasonu genellikle beylere hizmetle geçiyor.Kendimi restoran ya da cafe işleten biri gibi hissediyorum.Sürekli evin içinde bir yiyecek-içecek servisi.Bir de üstüne Karakuzumun arkadaşları geldi Cumartesi akşamı.Hepsi 15 yaş civarı.O yaştaki erkek çocukları inanılmaz iştahlı oluyor. Yemek, meyve, pasta, çerez.Önlerine ne koysan çekirge sürüsü gibi silip süpürüyorlar.Gerçi doğduktan sonra 5-6 yıl kadar hiçbir şey yemek istemeyen bir çocuğa sahip olduğumdan asla bu konudan şikayetçi değilim.İnsanı kahreden bir şeydir o çocuğunun yememesi.Şükür o günler bitti.Şimdi yemekleri önünden alamıyoruz.
Biliyorum yazımın başlığına çalışanlar çok kızdı.Pazartesi geldi diye sevinilir mi dediler.1,5 yıl önce olsa ben de aynı şeyi hissederdim.Pazartesi Sendromundan haberin yok galiba derdim ama artık emekliyim.Günler pek farketmiyor.Başta büyük bir boşluğa düştüm. Çünkü 7 yaşında okula diye evden bir çıktım,ilkokul orta,lise, üniversite ve çalışma yaşamı.Ben hiç evde oturmadım ki.Bildiğim tek hayat hep dışarılardaydı.Üstelik insan çalışırken daha programlı,daha düzenli oluyor.Hem az olan zamanını değerlendirmek hem de" ben işte de evde de başarılıyım " diye kanıtlamak için .Gerçi kime kanıtlıyorsak ama en azından ben kendi adıma böyle bir çabadaydım.E şimdi kanıtlanacak bir şey yok,zaman bol.Bu kez de sürekli erteleme durumundayım. Yarın yaparım,yarın oluyor,öbür gün yaparım.Sürekli bir erteleme.Zaten temizlik işlerini oldum bittim hazetmem.Onun için hala kadın alıyorum.Süpürgedir,toz almaktır bünyemle bir türlü bağdaşamadı.Ama desinler akşama 20 kişi yemeğe geliyor,hiç üşenmem, mutfağa girer bir sürü yemek yaparım.Yemek yapmayı seviyorum. Yemeklerimin de lezzetli olduğunu söylüyorlar. En sevdiğim şeylerden biri kocaman bir yemek masasının etrafında sevdiğim insanlarla birlikte olmak.Biz zaten aile olarak herşeyi bahane edip,bir yemek düzenleniriz.Annemlerin,teyzemlerin ve bizim doğum günlerimiz,evlilik yıldönümlerimiz,nişan yıldönümlerimiz, bayram, seyran . Kısaca yemek yemek ve toplanmak için sürekli bir bahane yaratılıyor(Bunlar haftalık rutin yemek toplantılarının dışındaki ekstra toplantılar)Bunun sonucu olarak da tahmin edebileceğiniz gibi hafif (!?) kilolu bir orkinos hanımım.(Ferhangişeyler'de vardı bu orkinos hanım) 69 kiloyum,boyum ise bir mezura kadar.Haliyle toparlak bir görüntü çıkıyor ortaya.Neyse bu kilo durumuna başka bir gün değineyim.Yazı aldı başını gidiyor,ben toparlayamamaya başladım.Acaba biraz un eklesem toparlayabilir miyim?

Cuma, Kasım 18, 2005

Israrla deneme

Link vermeyi daha önce 2 kez denedim ve beceremedim.O yüzden başlık "ısrarla deneme".Bu tarifi de Koyubeyaz'ın arşivinden buldum.Donna Quijote yazmış nasıl yapılacağını.Umarım bu kez başarmışımdır.

Merhaba

Uzun süredir bir sürü blogun sıkı takipçisiyim.Artık harekete geçmemin,kendi blogumu yapmanın zamanı geldiğine inanıyorum. Ben de duygularımı,yaptıklarımı,anılarımı birileriyle paylaşmak istiyorum.Adımdan da anlaşılacağı üzere biraz çenem düşük.Şimdiden verdiğim rahatsızlık için özür diliyorum.
Bu arada bilgisayar ve teknoloji özürlü biri olarak blogumu,o çok beğendiğim ve imrendiğim bloglar gibi nasıl yaparım ,bu konuda en küçük bir fikrim yok.Ama görüyorum ki burada herkes birbirine çok yardımcı ve bunun da üstesinden sizler sayesinde geleceğime inanıyorum.Sizler kimler misiniz?Henüz link vermeyi beceremediğimden buraya yazarak sizlere seslenmek istiyorum:Ezero,Tozbezi,Sugibi,Pınar(Curiosityrules),Pınar(pınar's blog),Ada-Tuna-Suna,Gün ve ve Koyubeyaz.Ve ve dememin nedeni hepinizi çok seviyorum ama neden bilmiyorum Koyubeyazı bir başka.Ona ayrıca sağlıklı bir hamilelik ve sağlıklı doğumlar diliyorum