Salı, Mart 31, 2009

Ömer Hayyam'dan Bir Şiir




İzmir'in yerel gazetelerinden biri E.ge T.elgraf. Dünkü sayısında İ.kinci L.iman köşesinin yazarı K.aya Ç.elikkanat'ın Hayyam'dan alıntı yaptığı şiir çok hoşuma gitti.

Camiye namaz kılmaya gelmedik.
Buradan çaldığımız seccade eskidi de ,
Onu değiştirmeye geldik.

Pazartesi, Mart 30, 2009

Cuma, Mart 27, 2009

İyi ki Doğdun Oğluşum



Bugün oğluşumun doğum günü. Üstelik bu doğumgünü diğerlerinden farklı, çünkü 18 yaşını dolduruyor. Yani artık bizden çıktı. Okulda, devlet dairelerinde her yerde kendi başına işlem yaptırabilir,bizden izin almasına gerek kalmadı. Ühüüüü, yani benim bir kimliğim eksildi, artık "veli" değilim.

Canım oğlumun doğum günü olduğu kadar benim de doğum günüm bugün. Onunla birlikte yeni bir yaşama başladım, hem de 29 yaşımda. Anne olmayı, sabırlı olmayı, hoşgörülü olmayı, empati kurmayı, olaylara daha ılımlı yaklaşmayı,birine bu derece aşık olunabileceğini, onun için ölümü bile göze alabileceğimi öğrendim. Hepsini o küçücük yaratık öğretti bana, hem de bunun için hiç bir çaba harcamadan.

Canım oğlum, yolun hep açık olsun, mutlu ol, sağlıklı ol, başarılı ol, kötü insanlarla karşılaştırmasın seni hayat(çünkü onlarla nasıl baş edeceğini bilmiyorsun)

Cuma, Mart 20, 2009

MUTLAKA OKUYUN



Serdar Turgut'un pişmanlık yazısı. Lütfen okuyun. İlle bunları yaşayıpta mı pişman olması gerekiyordu? Bizim gördüğümüzü niye görmediler ya da görmek istemediler? Bir de bu adamlar sözde gazeteci. Olayları bizlerden daha iyi görüp, değerlendirmeleri gerekmez miydi? Umarım sadece o değil, diğerleri de uyanmışlardır gaflet uykularından...

"Yeni öteki Türkiye

Bir zamanlar 'öteki Türkiye' diye bir kavram ortaya atıp, ona ait insanların tanımını yapıp, sahip çıkma mücadelesi vermiştim.
Şimdi bakıyorum da 'öteki Türkiye' tanımını güncel koşullara uygun olarak yeniden yapma ve 'Yeni öteki Türkiye'yi oluşturan insanların haklarına sahip çıkma mücadelesi vermek gerekiyor.
İlk önce bu yeni ötekileştirenlerin ortak niteliklerinin bir tanımını yapıp, tanım konusunda net olmamız lazım.

İşte ülkenin 'Yeni öteki Türkiye'sini oluşturan insanların ortak yanları:

1-Bilgili, birikimli ve eğitimliler.

2-Kimlik politikalarına fazla önem vermiyorlar. Çünkü kendi kimliklerini meslekleriyle oluşturmuş durumdalar. Mesleklerine saygıları var. Meslekli insanlara genelde saygılılar.

3- Hayatta en fazla önem verdikleri konu bir sınıfın geleceği veya bir siyasi fikrin gelecekteki hakimiyeti filan değil. Daha çok ailelerinin ve çocuklarının geleceği ile alakadarlar. Onlar için ilk olarak aileleri geliyor. Dolayısıyla önceliği siyasetine, mezhebine, ideolojisine veren insanları ne anlayabiliyorlar ne de onlarla anlaşabiliyorlar.

4- Bu grup kendi yaşamlarında toplam kaliteye çok önem veriyor. Toplam kalite arayışının paralı olmakla alakalısı bulunmadığını biliyorlar. Hayatından kalite arayışını çıkarmış insanların, buldukları mazeretleri kabul etmiyorlar. Bir insanın kendisine dikkat etmesinin başta insanın kendisine ve ailesine saygıyla alakalı olduğunu biliyorlar. Bunların çoğu zengin insanlar da değiller. Mesleklerini iyi yapıp ona uygun para kazanıyorlar.

5- İnanç konusunda yoğun düşünüyorlar. Kendisine dindar diyenlerin inancı tekellerine alma girişiminden son derece rahatsızlar. İnancın sadece kendisine dindar diyenlere bırakılamayacak kadar önemli olduğunun da farkındalar.

6- Bu ülkede paylaştığımız hayatın geleceği konusunda hiçbir görüşün somut bir şey söylememesinden çok rahatsızlar. Bu kesimde gelecek korkusu çok yaygın.

7- Özel yaşamlara da karışılacağı bir Türkiye'ye gidildiği korkusu da var bu kesimde.

8- Bu kesimin kadınları neredeyse panik içinde. Dindar olduğunu söyleyenler ilk önce kadınlara baskı yaptığından, bu kesimin kadınları özellikle çok rahatsız.

9- Bu kesimde birçok önyargının aksine dindarlık da hayli yaygın. Ancak bu kesim kendi dindarlığını öyle etrafa göstererek yaşamaktan utanıyor. O şekilde dindarlığını göstermeye çalışan insanlardan da rahatsız oluyor. AKP'nin dindarlığı kullanış biçiminin Türkiye'yi hızla bir din diktatörlüğüne götürebileceğinden ürküyorlar.

10- Bu kesim Atatürk'ü anlamaya çalışıyor ve onu seviyor. Bu memlekette Atatürk'ü sevenlerin ve bunu ifade edenlerin neredeyse bir çete üyesiymiş gibi algılanmaya başlanmasından çok rahatsızlar.

11- Çoğunluk en azından bir yabancı dil konuşuyor ve Batı yaşam biçimini biliyor. Türkiye'nin sıradan bir Ortadoğu ülkesine dönüştürülmesi ihtimali onları korkutuyor.

12- Cemaatler ile ilgili söylentiler, özellikle Fethullah Gülen hakkında konuşulanlar onları ürkütüyor. Gülen cemaatinin özellikle okullara el atmış olması başta 'öteki Türkiye'nin kadınlarını ürkütüyor. 'Çocuğumun geleceği ne olacak, ne yapacağız?' korkusu yaygın.

13- Sanıldığı gibi bu insanlar elit filan değiller. Paylaşılan hayatın her sınıfından insanların zevkleri ve tercihlerini onlar da paylaşabiliyor. Sadece bu insanlar beyinlerini kompartımanlara ayırıp hayatın farklı boyutlarından bir şeyler alabiliyorlar. Tek boyutlu değil, çok daha karmaşıklar.

14- Türkiye'deki toplam kalite düşüşü ve estetikten yoksunluğun yaygınlaşmasından rahatsızlar. Hayatından toplam kalite arayışını ve estetik kaygıları çıkaran insanların siyaseten el üstünde tutulmaya başlanmasının anlamını çözemiyorlar. Bu durum onları gelecek için daha da kaygılandırıyor. Türkiye'de bir 'Üçüncü dünya diktatörlüğüne mi gidiliyor?' sorusu kafalarda.
Evet bazı temel ortak özelliklerini saymaya çalıştığım bu insanlar aslında Türkiye'nin dünyada dik bir biçimde durmasını ağlayacak, meslekli, bilgili, birikimli ve kaliteli, medeni insanlar.
Eski 'öteki Türkiye'yi oluşturan insanlar, kendilerine ait partinin de iktidara gelmesiyle 'artık sıra bize geldi' diyerek, öfkelerini, kinlerini hiç saklamaya gerek duymadan Türkiye'nin omuriliğini oluşturabilecek insanların belini bükmeye başladılar.
Bu sessiz, makul insanlardan artık öç alınıyor ve daha da alınacak gibi görülüyor. O gruba ait işadamına da bu yapılıyor, gazetecisine de, üniversite hocasına da, öğretmenine de... Her meslek grubundan insanın üzerinde büyük bir psikolojik baskı var.
Bu Şerif Mardin Bey'in bahsettiği mahalle baskısından çok daha ağır bir baskı. Çünkü işin içine polis devleti uygulamaları da sokulmaya başlandı. İnsanlar belirli bir şekilde davranmadıkları, konuşmadıkları, düşünmedikleri için ve hatta belirli bir şekilde görünmedikler için bile sadece dışlanmaktan değil artık cezalandırmaktan da korkar hale geldiler.
Açıkça söyleyeyim; kendimi ait gördüğüm bu grubun insanlarından çok daha fazla ben korkuyorum. Çünkü meslek gereği başımızdaki iktidarın ne kadar kindar ne kadar acımasız olabileceğini biliyorum. Geçmişte bunun öneklerini çoğu defa gördüm. Planlı, koordineli ve yalan söyleyerek çalışıyorlar. Ve kendileri hakkında yalan söylüyorlar...
'Söylemiyoruz' diyenlere de, genel seçim akşamı partisinin balkonundan konuşan başbakana bir bakın, bugün konuşana bir bakın. 'O gece yalan söylemiş olduğu bariz değil mi?' diye sormak gerekiyor.
İkiyüzlü liberaller dışında iktidara 'yeni öteki Türkiye' insanları arasında da destek vermek isteyenler vardı ama korkunç gerçek ortaya net olarak çıkmaya başladığından, iktidarın ajandasının tamamen başka olduğu anlaşıldığından, o potansiyel destek şimdi yerini gelecek korkusuna ve paniğe bırakmış durumda.
Bu yazıyı, o zamanlar yazmakta olduğum Hürriyet gazetesi tamamen farklı siyasi oluşumlara destek verdiği halde AKP'ye açık destek vermiş ve iktidara gelmelerinin doğru olacağını yazmış olan bir insan olarak yazıyorum.
Çok uzun süre pişman olmadım o desteğimden. Tam kendimden kuşkuya düşüyordum ki seçim gecesi konuşması gibi bir gelişme oldu, yine destek verdim. Şimdi acı bir şekilde anladım ki; tüm o konuşmalar benim gibi insanları manipüle etmek için planlı olarak yapılmış.
Aldatıldık, yanıldık ve evet; pişmanım... Bütün bunları bırakın, şimdi daha da önemlisi bizim gibi insanların bu ülkede geleceği tehlikede.
Tehlikeyi açıkça söyleyeyim; totaliter-otoriter hatta faşizan bir yönetim kuruluyor ülkede.
Daha da kötüsü bu sistem içi öfkeyle dolu olan sıradan insanın, gündelik faşizmini de yoğun bir şekilde içerecek.
Bizim ise tek umudumuz; azınlık hakkımızın korunmasını talep etmek ve bizim dışımızdaki her türlü azınlığın haklarına sahip çıkmış görünen dünyanın bizim azınlık haklarımıza da sahip çıkmasını ummaktan ibarettir.
Acı çok acı bir şey bu olanlar ama ne yapayım, birisinin de acı gerçeği mümkün olduğunca açık olarak söylemesi gerekiyordu..."

Perşembe, Mart 19, 2009

Dün



Nereye gideyim diye düşünürken önce halamlar geldi aklıma ve aradım. Ama halam grip olmuş, yatıyormuş.Oraya gitmekten vaz geçtim. Sonra eşim aradı, F.oça'ya gidiyormuş, benimle gelsene dedi. K.peder de gelecekmiş ama onu evine bırakıp, dönüşte de alacakmışız. Eh, o zaman olur dedim. Saat 12 gibi önce babasını sonra da beni aldı. Hafta içi olduğu için yollar da sakindi. K.pederi evine bırakıp, F.oça'ya geçtik. Hava kapalı ama güzeldi. Arabayı j.andarmaya yakın bir yerlere park edip küçük denizin oradan yürümeye başladık. Kalenin çevresinden dolanarak, tekrar çarşıya girip kısa bir tur attık.Sonra birşeyler yedik. Sonra da arabayla Mersinaki tarafına gittik. O sırada yağmur yağmaya başladı. Arabanın camlarını açıp temiz havayı, deniz ve yağmur kokusunu içimize çektik, terapi gibi geldi. Dönüşte k.pederi almaya gittik. Yolda bu oğlaklar ve onların anne-babaları:)) karşıladı bizi. 7-8 kadar oğlak vardı. Ama hepsini bir arada çekmek mümkün olmadı, sürekli hoplayıp, zıplayıp kaçışıyorlardı.


Ben en çok bunu sevdim, kartopu gibi.İnsandan kaçmıyorlar, mıncıkladık, sevdik.


O şanslıydı, annesi vardı ve şapur şupur emiyordu annesini.



Buncağızı ise oradaki bir köylü satın almış. Keçilerin sahibi de onu annesinden ayırıp vermiş. Şimdi yeni sahibi biberonla besliyor onu:(


K.peder sağolsun çay demlemiş. Orada evin açıldığını görenler hemen bir gelir, yoklarlar. Baktık, 2 komşu da gelmiş. Hep birlikte bahçede çay içtik. Gerçi biraz soğuktu ama yağmur yoktu. Sonra da toparlanıp evimize doğru yola çıktık. Yolda kah yağmur yağdı, kah kesildi.

Bu arada İzmir'de özellikle K.arşıyaka tarafında oturanlar, dikkat. Çiğli'de ışıklarda F.ıstık M.ıstık diye bir baklavacı açılmış, aman allahım, tarifi mümkün değil ki benim tatlı ile fazla aram yoktur. Adı ne bilmiyorum ama böyle küçücük, içi süt kaymağı ve antep fıstığı ile doldurulmuş bir baklava çeşidi var, of, of , of . Şiddetle öneririm. Eşim arkadaşlarından methini duymuş, hemen durdu önünde, aldık. Tabi kutunun yarısı dün akşam bitti, bu da kalan kısmın resmi:))



Bugün aslında bir toplantımız vardı ama gideceğimiz arkadaşımızın babası rahatsızlanmış, acil şifalar ona da.

Herkese sağlıklı günler...

Not:Yalnızca en üstteki F.oça resmi internetten alınmıştır. Diğerleri benim sefil cep tel. ile çekildi:))

Pazartesi, Mart 16, 2009



Hafta sonu bir açıp bir kapayan hava yüzünden güvenip te bir yerlere gidemedik. Cumartesi günü biraz alışveriş ve sahilde dolaşma, pazar günü de anneleri ziyaret ve evde iş güçle geçti. Pazar günü çayın yanına yeni bir kek denedim ki tarifi diğer bloğumda. Biraz ütü, biraz çamaşır. Akşam aşağıda oturan teyzemiz geldi,mısır patlattık, var mısın yok musun seyrettik, falan filan. Yeni bir haftaya başladık yine.
Herkese iyi haftalar

Not:Resim getty images'den

Çarşamba, Mart 11, 2009

Örgülerin Akibeti



12 Ocak'ta henüz yeni başladığım halini verdiğim yelek bitti ve teyzeme verilmek üzere hazır bekliyor. Teyzem büyük olasılıkla önümüzdki hafta İzmir'e gelecek, geldiğinde vermeyi düşünüyorum.


Bu da yakın plan resmi:)) Örneği halamın büyük kızından aldım. Fantazi lastiğe benzer bir örnek. Tabi, bu bitince hemen yeni bir yeleğe başladım. Yelek, çünkü kolu yok, yakası yok, çok kolay örmesi. Tv karşısında bile örebiliyor insan. Örnek te aynı örnekten(kolayıma geldi), yalnızca yünü değişik. Zaten yazın gelmesine az kaldı, taaa Ekim'e kadar yeni bir şey başlayamam diye bunu hızla bitirmeye çalışıyorum.


Kitaplarıma başlayamadım daha. Belki bugün. Bugün pazar var, enginar almak istiyorum, mevsimi geldi, karaciğerimiz ve damağımız bayram etsin.

Cuma, Mart 06, 2009

Kitaplar




Dün bir arkadaş toplantımız vardı. Sabahtan da banka işleri vardı, üstelik Konak tarafında. Sabah 9'da çıktım evden. Önce Konak'taki bankadaki işler halledildi, oradan Karşıyaka'ya gelip oradaki bankadaki işimi bitirdim. Hızla eve gelip banyo, oradan (allahtan evimin neredeyse altındaki) berbere gidip fön çektirme ve arkadaşla buluşup Hatay'a gezmeye gitme. Güzel bir gün oldu. Muhabbet o kadar tatlıydı ki saat 6'ya geliyordu" aaa, çok geç olmuş" dediğimizde.Eve gidince oğluma bir gün önceden verdiğimiz söz gündeme geldi. Bu ay sonunda doğum günü var. Bu kutlu doğum ayında:)) çeşitli hediyeler alıyoruz. K.i.pa'da indirim varmış,harici hard disc istiyordu,1 TB'lik. Ben eve girdim, üzerimi değiştirdim, bu kez de K.i.pa'ya gitmek için dışarı çıktık. Alışverişimiz bitince "hadi İ.nk.il.ap kitapevine de girelim"dedik(m)Sonra da yukarıdaki 3 kitabı aldım. 2'si M.ario L.evi'nin , diğeri de V.edat T.ürk.ali'nin yeni romanı. Ben genellikle üst-baş, ayakkabı , çanta alışverişlerimi yazmam buraya, çünkü benim için bunlar zorunlu alışverişlerdir, zevk almam. Alışveriş edeceğim dükkanlar bellidir(marka meselesi değil, büyük beden meselesi).İlk , en fazla 2. girdiğim dükkandan alırım alacaklarımı ve bu yarım saatten fazla sürmez. Acaip canım sıkılır(benim kadınlık damarlarımdan biri kopuk herhalde) . Ama kitapçılarda zamanın nasıl geçtiğini anlamam. Dün hele bu kitapları alınca var ya nasıl mutlu oldum anlatamam. Hani ev, araba alırsın da çok mutlu olursun, öylesine. Ben burada aman ne de kültürlüyüm, acaip entel, dantelim demek için yazmıyorum bunları.Bunlar benim içten duygularım ve sanırım kitabı hem okumayı hem de sahip olmayı sevenler duygularımı anlamışlardır. Bitirince kitaplarla ilgili düşüncelerimi de yazarım buraya.

Lost fırtınası hala aynı hızla sürüyor bizim evde. 4.sezonu bitirmiştik. ADSL'i de sınırsız yapınca, artık diziyi günü gününe izlemeye başladık biz de. Biz derken oğlum ve ben. Eşim pek sevmedi bu diziyi. Şimdi her Perşembe sabahtan hemen b.sayarı açıyoruz. Ben öğlene kadar diziyi indiriyorum. Oğlum da okuldan gelince alt yazısını indiriyor. O genellikle perşembe akşamı izliyor. Benimse Cuma sabahlarındaki keyfim oldu. Bizimkiler evden çıkınca ben çayımı koyuyorum,o demlenirken ortalığı topluyorum. Çay demlenince kahvaltımı küçük bir tepsiye koyup b.sayarın karşısına kuruluyorum ve büyük bir zevkle Lost'umu izlemeye başlıyorum. Bugün son bölümü izledim, ondan sonra yazıyorum zaten bu postu.

Gene Cuma'yı bulduk. Bu hafta sonu Ç.eşme'ye gidip eve bir bakmak istiyoruz. Çok yağmurlar yağdı, fırtınalar oldu. Ev akmış mı, çatıda uçan kiremit var mı diye bakacağız. Yalnız hafta sonu hep yağmur varmış. Oysa ben hava güneşli olur, deniz kenarında oturur bir şeyler yer, içeriz diye hayal etmiştim. Umarım B.ünya.min hatalıdır bu sefer:))

Herkese iyi hafta sonları, iyi dinlenmeler...

Çarşamba, Mart 04, 2009

Tansiyon




Dün akşam haberlerde o haberi ve üstteki resimdeki pankartı gördünüz mü? Allahım, nasıl bir ülke, nasıl insanlarla birlikte yaşıyoruz biz? Bu ne yalakalık? Hiç mi Kurtuluş Savaşına katılmış ecdadın yok, kemikleri sızlayacak? Eğitim (sizlik) sistemimizin yetiştirdiği daha doğrusu yetiştiremediği, düşünmekten aciz, kulluk ve koyunluk etmeyi seven halkımızın istediği yönetim biçimi bu mu? Dün akşam çok celallendim, e tabi 47 yaşında emekli bi teyzeyim, normaldir. Tansiyonum fırladı. Napçaz arkadaşlar biz bu insanlarla, yemin ederim umudum kalmama noktasına geldi. Bu saatten sonra çekip gidecek de değiliz ama...Bugün H.ürriyet gazetesinde bu konuda bu, bu ve hatta bu yazarların köşe yazıları var.

Artık yalnızca A.kıllı tv izliycem, sağlığım için.