Hayat devam ediyor.Bir yandan sıkıntılar, üzüntüler, bir yandan da sevinçler, mutlululuklar. Şu an zaten bekleme modundayız, kardeşim için. İlaç tedavileri bitti. 10 gün geçtikten sonra yani haftaya çarşambadan sonra tahlilleri ve MR'ları çekilecek. Ondan sonra doktora gidip, durum değerlendirilmesi yapılacak. İnşallah her şey yolundadır.
Bu aralar, Lost'un 3. sezonunu bitirdim. Bir kaç gün beynimi ve gözlerimi dinlendirip 4. sezona geçmek istiyorum. Üst üste bir kaç bölüm(4-5 bölüm yani) izleyince resmen gerçeklikten kopuyorum. Ben kimim, nerdeyim,(Sawyer nerde:)) olmaya başlıyorum.
Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi kitabını yayınlandığı ilk gün alıp, kitaba da not düştüm. Bana bir kitabı yalnızca okumak yetmiyor, kütüphanemde de olmalı, o kitaba sahip olma, mülkiyet duygusu var bende. Bazen düşünmüyorum da benden sonra ne olacak ki o kitaplar diye. Oğlum zaten okumayı pek sevmediğinden büyük ihtimalle dağıtacak birilerine o kitapları. Böyle düşündüğüm zamanlarda kitaplarımı vermek istiyorum birilerine ama bir türlü kıyamıyorum. Napayım ya, benden sonra tufan.
Kitaba gelince; bazı eleştirmenlerin dediği gibi diğer eserlerine göre çok daha kolay okunan bir kitap ama bazı yerler çiklet gibi uzamış , valla itiraf ediyorum, atladım o kısımları. Ama bazı yerlerde hayat hakkındaki duygularımın aynılarını yazarın satırları arasında görmek de hoşuma gitti. Hani sanki bir fikir birliği, kader ortaklığı gibi. Örneğin 96 sayfada 3. paragraftaki" 20 yaşımdan beri üzerimde beni her türlü beladan ve mutsuzluktan koruyan görünmez bir zırh olduğu duygusu var içimde"
Kitabı ne öneriyorum, ne de önermiyorum. İsteyen, merak eden, ilgi duyan, Orhan Pamuk'u seven alsın okusun. Ben genel olarak kitabı beğendim. Okudum, pişman değilim, gene olsa gene okurum:))
Herkese iyi hafta sonları. Gerçi pazartesi okullar açılıyor, o nedenle hepimiz için oldukça yoğun bir hafta sonu olacak belli.
Tüm öğretmen bloggerlara ve tüm bloggerların öğrenci evlatlarına ve tabii benim oğluma da iyi bir ders yılı dileği ile...