Cuma, Nisan 28, 2006

Mazotçu

Sizin çocukluğunuzda da mahalle aralarında gezen mazotçular var mıydı? Hani sırtlarında dalgıç tüpü ya da bira fıçıları gibi metalik tüpler olurdu. Buna bağlı ince bir hortum ve ucunda uzun bir metal incecik boru. İnsanlar da tuvaletlerini, bahçelerini, foseptiklerini filan mazotlatırlardı. Gerçi o zamanlar (yani en az 35 yıl öncesinden söz ediyorum) tuvaletlerin çoğu alaturkaydı ve zaten "tuvalet" değil hela ya da yüznumara denirdi.(Ne iç açıcı konular, di mi?). O kadar uzun zaman olmuştu ki bir mazotçu görmeyeli. Bunları bana hatırlatan dün bindiğim otobüsteki mazotçu oldu. Otobüs tenhaydı. En arkada oturmuş, önünde mazot tüpü ya da her nedeniyorsa ondan. Bostanlı'da bindi, Karşıyaka'da indi. Sırtındaki giyside belediyenin arması vardı. Demek hala belediyede bu kadro var. Bilmiyorum belki uzun süredir görmediğimden,belki de bana çocukluğumu anımsattığından çok ilginç geldi. Bazen hiç aklımızda olmayan şeyler, böyle tesadüflerle bilinç üstüne çıkıyor.

Ben o otobüsle İzmir Kitap Fuarına gittim. Fuar kalabalıktı. Her yaştan insan vardı. Bazı öğretmenler sınıflarını getirmişti. Epey bir dolaştım. Yalnız içerisi biraz fazla sıcaktı(zaten İzmir bu aralar epey sıcak) O nedenle bazı yerlere detaylı bakamadım. Yarın yine gidip hem üstünkörü baktığım yerleri daha detaylı gezeceğim, hem de listemden kara verdiğim kitapları alacağım. Bu arada yarın Penguen çizerlerinin imza günü var. Tabi oğlum her yıl olduğu gibi bu yıl da oraya gidecek, sattlerce kuyrukta bekleyip Penguenlerini tüm çizerlere imzalatacak. Hiç kitap okumadığı için karikatür dergilerini okumasını ve de kuyruklarda saatlerce bekleyip imza almasını destekliyorum. Bari o kadarcık okusun. Hiç yoktan iyidir.

Bu akşam da okullarının şiir dinletisi var. Oğlum oraya da gidiyor. Gerçi bu sanat aşkının içinde bir kız parmağı var gibi ama şimdilik ser veriyor, sır vermiyor. Eh, kendi ne zaman isterse o zaman anlatır. Ha,merak etmiyor muyum? Çatlıyorum ama fazla sıkboğaz edersem bu sefer de hiçbirşey anlatmaz diye fazla üstüne düşmüyorum. Bilmiyorum bu taktik işe yarayacak mı?

Yine Cuma ve yine haftasonuna geldik. Herkese iyi haftasonları diliyorum.

Pazartesi, Nisan 24, 2006

Haftasonu

Haftasonu dedim ama Cuma'dan anlatmaya başlayayım. Cuma günü neredeyse 40 yıllık arkadaşım geldi ziyarete. 40 yıl lafı abartı değil valla. Çok küçük yaşımızdan itibaren mahalle arkadaşıyız. Bununla da gurur duyuyorum. Hala kopmadık, kopamadık. Allah da ayırmasın.
Ona güzel yemekler hazırladım. Ama en çok enginarı sevdi. Çünkü eşi ve çocuklar sevmediğinden pek pişiremiyormuş. 6 tane enginarı ikimiz halllettik diyeyim, siz anlayın gerisini. Bu arada İzmir'de (ve sanırım Ege'de) enginar kabukları ile pişirilir ve biz o kabukları sıyıra sıyıra,ellerimizden yağlar aka aka yemeği pek severiz. O nedenle de enginar (İzmir usulü pişeni ) pek resmi misafirliklerde yenmesi güzel olmayan bir yemektir.

Cumartesi ise hayhuy ile geçti. Eski eve tadilat yapılıyor şimdi. Kiraya vereceğiz. Usta ile konuş, eve götür, başında bekle, dön derken Cumartesi yoğun geçti.

Pazar ise klasik moddaydı. Kahvaltı,gazeteler,çamaşır, pazara özel bir şeyler pişirme filan. Eşim yazlıktan gelirken bahçeden bir torba erik getirmiş. Yılın ilk eriğini yedik ama daha içindeki çekirdek bile sertleşmemiş. Haftaya daha iyi olur herhalde. Biliyorum çarşıda, pazarda erik çıktı ama para verip erik almak çok ağırıma gidiyor. Tüm hayatım boyunca bahçesinde erik ağaçları olan evlerde bulundum. Dalından koparıp yemeye alışkınım. Eriğe para vermek bana zul geliyor. Bir de duta. Ama ne yazık ki bir kaç yıldır özellikle karadutu para verip alıyorum . İçim sızlıyor ama kafir çok da güzel bir şey. Yemeden duramıyorum. Boğazlı olma kötü. İşte böyle herşeye imrenirsin.

Bu hafta mutlaka yapılacaklar arasında İzmir Kitap Fuarını ziyaret de var. Cumartesi Pazar günü gidemedim. Ama hafta içi 2 kez gitmek istiyorum. Birinde alınacak kitaplar ve imza günlerini saptayacağım. Daha sonraki gidişimi de istediğim yazarın imza gününe denk getirip, kitaplarımı da alacağım. Güzel söyleşiler de var ama bazen yer bulmak imkansız oluyor. Kapalı alan olduğundan çok sıcak ve havasız oluyor. Oturmak bazen işkence haline dönüşüyor. Bu konuya, gidince ve ortama göre karar veririm artık.

Şimdi iş zamanı. Ortalığı toplamak ve yemek yapmak lazım. Sonra da vınn.. Rüzgar nereye götürürse...

Çarşamba, Nisan 19, 2006

EÄŸlencelik

Birkaç eğlenceli site adresi vermek istiyorum.

Örneğin; sonunda yerli vindovz xp yapıldı. Bu adrese mutlaka girip altını üstüne getirin.

Bir de sevgilisi,eşi,oğlu,patronu ya da herhangi bir erkek tarafından sinir edilmiş hanımlar için stres atıcı bir oyun var. O da burada

Ä°yi eÄŸlenceler......

Pazartesi, Nisan 17, 2006

Hey, Ben Döndüm!!

Sonunda ADSL bağlandı. Ama sağolsun superonline özel sektöre olan inancımı yıktı, Telekomsa inançsızlığımı yerle bir etti. Superonline'dan yeni telefon nosuna bağlı adsl için nakil istedim. Aradan tam 2 ay geçti hala port yok masalı sürüyor. Oysa Telekom'a perşembe günü başvurduk , Cuma günü saat 15 civarı adsl bağlanmıştı. Tam sürat çağına uygun bir süratle. Demek ki özel sektörüm demekle özel sektör olunmuyormuş. Hizmeti verirken alt yapını da ona göre hazırlaman gerekirmiş. Üzüldüm. Hele o grubun eski bir çalışanı olarak üzüntüm 2 kat.

Neyse,biraz da taşınmayı anlatayım. Ben karar verdim. Hiçbir kuvvet beni bu evden çıkaramaz. Çünkü taşınma denen olay (ki ben en son 13 yıl önce taşınmıştım) gerçekten korkunçmuş. Nakliye şirketi falan palavra. Tamam eşyaları zarar vermeden taşıdılar, mobilyaları kurdular ama asıl önemli olan o bir sürü ıvır zıvırı( yataklar, nevresimler, giyim eşyaları , kitaplar, mutfak eşyaları vs, vs.. aklınıza gelebilecek tüm ev eşyası) bırakıp gidiyorlar. Yatak odasında yatağın yanında Ağrı demiyeyim ama Yamanlar dağı gibi bir dağcık oluştu. Bunların ayrılması, yıkanması , tekrar yerleştirilmesi 1 haftayı buldu. Ev ayakta gibiydi. Üstelik 3 gün üstüste eve kadın geldi ve sağolsun akrabalardan 3 hanım da benim yanımdaydı. Ev bitti, ben de bittim. Bünye alışık değil tabi bu kadar ev işine, hamaratlığa. Tansiyon oldu 18-9. Tabii bunda sağolsun eşimin sanki taşınmamışız gibi hala eski düzenini aksatmadan sürdürmeye çalışması, anlayışsızlığı da etkin oldu. Neyse ki 1 haftalık dinlenme ve tuzsuz diyetinden sonra tekrar eski halime döndüm de daha 40'lı yaşlarda tansiyon ilacı kullanmaya başlamadım. Gerçi genetik karnem rezil gibi. Hem anne tarafımda hem de baba tarafım da ve tabii annemde, babamda, teyzemde, amcamda hep yüksek tansiyon sorunu var. Bende de bir gün çıkacak ama ne kadar geç o kadar iyi diyorum.

Haftasonu olduğu için normalde bilgisayar pek bana kalmazdı ama eşim anneleri ile yazlığa gitti. Oğlum pazartesi sınavı var, onunla ilgili ders almaya gitti. Ev de, bilgisayar da bana kaldı.
Şimdi gideyim de şu huzur dolu ortamı değerlendireyim. 2 aydır okuyamadığım blogları ve bazı siteleri okuyayım.

Artık buradayım,görüşmek üzere