Çarşamba, Kasım 23, 2005

Çocukluğun güzel günleri

Ezero'nun yazısını okuyup ,o güzelim sümbülü görünce çocukluğum ve tatil dönüşleri geldi aklıma. Teyzem eşinin görevi gereği hep gurbetteydi.Biz de her sömestrede onlara giderdik.Yaz tatilinde de onlar mutlaka İzmir'e gelirlerdi.Eskiden sömestre hep Şubat ayında olurdu.(Bu yıl 6 Ocak'ta okullar kapanıyormuş) Her tatilden dönüşte bizi önce evimizin bahçesindeki mavi-pembe sümbüller ile kayısı çiçeklerinin güzelim görüntüleri ve mis kokuları karşılardı.Koca bir bahçe dolusu çiçek.İzmir'de Şubat sonunda havalar iyice yumuşamış olur.Buna aldanan çiçekler de hemen açarlar.Tüm çocukluğum ve yaşantımın büyük bölümü bu tek katlı, kocaman bahçeli evde geçti.O bahçede her türlü çiçek ve erik,frenk elması ve dut ağaçları vardı.Yıllar sonra o ev müteahhite verildi, yerine kocaman bir apartman yapıldı ve annemle teyzem(emekli olunca 40 seneden sonra İzmir'e döndüler,şükür)şimdi orada altlı üstlü oturuyorlar.O ev annaneciğimin hatırasıdır.

Annanem 18'inde evlenmiş(ki bunu başka zaman detaylı yazarım) önce teyzem 7 yıl sonra da annem doğmuş.Ne yazık ki annem 7 yaşındayken(daha 1.sınıftaymış) annanem de 32 yaşındayken dedem aniden beyin kanamasından ölmüş. Annanem o güne dek dışarı çıkıp ekmek almış kadın değil ama iş başa düşmüş.Önce dedemden kalan parayla o evi almış. 2 kızla sokaklarda kalmayayım diye. O zamanlar sigorta falan olmadığından dedemden maaş falan da kalmamış.Bu kez de çalışma hayatına girmiş.20 yıl çalışmış. Çocuklarını okutmuş,evlendirmiş.
Teyzemler İzmir dışında olduğu için biz hep o evde oturduk.Annanem Mayıs ayında bize gelir ve kışa kadar bizle kalırdı.Kışın ise teyzeme gider kışı da onlarla geçirirdi.Hep Mayısın gelmesini iple çekerdik. Neşeli, konuşkan, gezmeyi seven, tutumlu ve akıllı bir kadındı.Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın annanecim..

O sümbüllerle,türlü çiçeklerle ve meyve ağaçları ile dolu bahçe benim ve erkek kardeşimin oyun alanıydı.Mahalledeki arkadaşlarımız da bize gelirler(bunda annemin bizi sokağa bırakmamasının da payı var) o koca bahçede türlü oyunlar oynardık. Saklambaç için inanılmaz bir mekandı. Kapatılan kuyunun üzeri bizim şarkıcılık oyunumuzun sahnesiydi.Ben Emel Sayın ya da Nilüfer olurdum.Hala da Nilüfer'i çok severim,o ayrı.Böğüre böğüre "Göreceksin Kendini" şarkısını söylerdim.Şimdi düşünüyorum da zavallı komşularımız ve onların zavallı kulakları.En yakın arkadaşım Karakız ise Ajda Pekkan olurdu.Ajda daha iyi,hayır Nilüfer daha iyi diye çekişirdik.Karakız şimdi üniversitede hoca.Hala görüşüyoruz ama itiraf ediyorum bu daha çok onun sayesinde oluyor.Yaz başından beri hala ona gideceğim,bir türlü zaman bulamıyorum.Ayıp ettiğimin farkındayım ama ne bileyim hep birşeyler çıkıyor ve son anda erteleniyor bu buluşma.

Ah Ezero ah,beni sabah sabah çocukluğuma götürdün ve mutlu ettin.Hep merak ederim.O zamanlar bir yerlerde duruyor olabilir mi diye.Eğer zamanda yolculuk olsa kesinlikle o günlere gidip görmek isterim. Belki birgün?!

Hiç yorum yok: