Çarşamba, Haziran 06, 2007
Yazlık Sinemalar
Aslında daha büyük ve güzel resimlerini koymak istemiştim eski yazlık sinemaların. Ama bulamadım, bunlarla idare edin. Geçen postta "Ihlamurlar altında" dizisi ile ilgili yazarken bahsetmiştim eski Türk filmlerinden. Bugün biraz nostalji yapmak istedim.
Babam gençliğinden beri tutkundur sinemaya. Eskiden 32 kısım tekmili birden ifadesi ile neredeyse sabah girilip karanlıkta çıkılan filmler oynarmış sinemalarda ama tabi bunlar kapalı sinemalar, yazlık değil. Tüm eski filmleri, oyuncularını bilir babam ama kendi telaffuzu ile:)) Örneğin geçenlerde bir tv kanalında eski bir filme rastladım. Babamı arayıp "Baba ... kanalında Stüvırt Grencır'ın filmi var dedim ama babamdan tık yok. Sonra "yani Stevart Granger" deyince anladı. Telefonu kapadıktan sonra çok güldüm ama n'apsın babacım, onun zamanında Oxford vardı da babam mı gitmedi, di mi?
Her neyse, evlendikten sonra annem de babama uymuş, 2 genç o sinema senin bu sinema benim hep gezmişler. Eh, eskiden zaten başka da eğlence pek yok. Ben olmuşum. Annem anlatır, 1-1,5 yaşlarındaymışım. Ben-Hur filmi gelmiş. Tabi babam gitmek için çıldıryor. Beni ilk kez amcamlara bırakacaklar. Annemin içi rahat değil. Nasıl gittim, nasıl izledim, nasıl döndüm anlayamadım der hep. Ama amcamlara bir gitmişler ki, yengem salona çingen salıncağını kurmuş, ben içindeyim, şarkılar, türküler, dönüp bakmamışım bile onlara. Rahmetli amcacığımın o zamanlar 2 oğlu olduğundan (şimdi 3)kız çocuklarını çok severdi, yengem de ki hala görüşüyoruz çok iyi bir insandır. Babam beni öyle görünce anneme bak kendini üzdüğüne değdi mi? demiş. Eee, ana yüreği işte.
O zamanlar kapalı sinemalara küçük çocuk almıyorlar. Ama eskiden her yer küçük, herkes birbirini tanıyor. 2 yaşımdan itibaren babamlar beni de sinemaya götürmeye başlamışlar. Ben de sessiz sessiz izlermişim filmleri. Yalnız sinema sahibi rica edermiş. Abi, belediyeciler dolaşırken çocuğu saklayın, ceza yemiyeyim diye. Ben de zaten ufak tefek. Belediyeciler dolaşırken yatarmışım annemle babamın dizine. Üzerime ceketlerini paltolarını örterlermiş. Ben de gıkımı bile çıkarmazmışım. Sonra mazallah, film yarım kalır:))
Yaz geldimi de en büyük eğlence yazlık sinemaya gitmekti. Bulunduğumuz yerde birbirine çok yakın 3 tane yazlık sinema vardı ve filmler 3 gecede bir değişirdi. Biz de tüm yaz boyunca döne döne bu 3 sinemaya gidip tüm filmleri izlerdik, tabi arada misafir geldiği olunca kaçardı bazı filmler. Yazları anneannem bizde kalırdı. Akşam yemeğinden kalkar kalkmaz anneannem beni alır,minderlerimizi koltuklarımızın altına sıkıştırır, doğru sinemaya giderdik. Ancak yol üzerinde çok önemli bir işimiz vardı, olmazsa olmazımız. Sinema çiğdemsiz(ayçekirdeği) çekilir mi? Yol üzerindeki Çiğdemci Mustafa'mızdan 5 külah çiğdem alırdık. Anneme, babama, bana, kardeşime ve anneanneme. Bu Çiğdemci Mustafa'mız eski bir puseti tahtayla dolap gibi yapmış, içine piknik tüp koymuş, dolabın üzerine koyduğu tablaya tüm çiğdemleri sermiş ve altta yanan tüp sayesinde her daim sıcacık çiğdemler elde etmiş, akıllı bir girişimcidir. Üstelik henüz 15 yaşlarındaydı. O da mahalledeki abilerimizdendi. Ha, be o zamanlar 9-10 yaşlarındayım.
Eh, çiğdemlerimizi de aldık, sinemaya girdik ama ben kurtlu peynir, yerimde oturabilir miyim? Elimde çiğdem , tüm sinemayı tavaf ederdim. Çünkü tüm duvarlarda yaz boyunca oynayacak filmlerin afişleri olurdu. Hepsine bakar , beğendiklerim olursa koşa koşa anneannemin yanına gelir "... filmine de geliriz di mi anneanne?" diye işi garantiye almaya çalışırdım. Bunlar benim özgürlük anlarımdı. Çünkü biraz sonra, sofrayı toplayıp, bulaşıkları yıkayan annem, babamı ve kardeşimi de alıp sinemaya gelirlerdi. Babam pek dolaşmamıza izin vermezdi.Herkes birbirini tanıdığından arada gizli bir anlaşma var gibiydi. Herkes hep aynı yerlere otururdu. Bizim oturma düzenimizde sıra başına anneannem, yanında bir boş iskemle( azıcık şişmandı rahmetli anneannecim, sıkılırdı) sonra annem ve babam. Öndeki sırada ise ben ve kardeşim. Tabi biz çiğdem canavarları ilk filmde çiğdemi bitirirdik. O arada babam bize gazoz alırdı. O zamanlar Su-Ga, Cincibir sade ve portakallı , bi de Sinalco Cola diye kolamsı bir içecek vardı. Bir de büyük olasılıkla sinema sahibinin karısının elleri ile yapıp küçük cam şişelere doldurduğu ayranlar. Ben (hala dahada) gazoz , kola pek sevmem. Ayran varsa ondan içerdim, ama o da her zaman olmazdı. Ayran yoksa babam 4 tane gazoz alırdı. Bilirdi ki ben her zamanki gibi ilk yudumdan sonra pişman olup gazozu ona vereceğim. Bu da hiç değişmezdi. Ben her sefer içicem diye gazozu alır,ilk yudumda yüzümü ekşitip baba al, sen iç diye babama verirdim gazozu.
Bir diğer ritüelse çiğdem konusundaydı. Anneannemin elbiselerinde her zaman 2 büyük cep olurdu. O, çiğdemlerini buraya koyardı. Eh, biz kendi çiğdemlerimizi bitirmişiz, ayran , gazoz ne varsa içmişiz, ikinci filme bir şey kalmamış. Hemen ben ve kardeşim arkamıza döner "anneanne, çiğdem var mı?" diye sorardık ki hiç bir zaman "yok" cevabı almadık ondan. Hemen elini cebine daldırır, bir avuç bana, bir avuç kardeşime verirdi. Biz de onları bitirene kadar yer, gene arkamıza döner, ondan yeni çiğdem isterdik , ta ki onunkilerin de dibine darı ekene kadar. 2. film de bittiğinde çiğdemler bitmiş olur, biz de film hakkında yorumlar yapa yapa eve dönerdik. Yoo, durun daha hemen uyumak yok. Yaz günü, okullar tatil, hele Temmuzsa babam da yıllık izinde. O yüzden ertesi sabah herkes uyuyabilir. Eve gidince bahçede oturulur, annem koca bir kayık tabak dolusu buzzzz gibi karpuzu keser getirirdi.Yani en son üste cila olarak karpuz da yenir ondan sonra mutlu, mesut yatılırdı.
Çocukluğun, mutlu, mesut, gamsız günleri. Affan Dede'ye para saysam, satar mı bana çocukluğu mu?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
8 yorum:
Ne güzel anlatmışsın,gözümde canlanıverdi anlattıkların. Ben hiç gitmedim yazlık sinemaya,aslında bizim yazlıkta var bir öyle yazlık sinema, açık hava,tahta sandalyeli. Çok gitmek istememe rağmen denk getirip gidemedim orayada. Ama giden arkadaşlardan duyduğum, sivrisineklerin ısırması yüzünden kaşıntıdan filmi izleyememişler doğru dürüst :)
Hiç gitmedim yazlık sinamaya ama benim anneyle babada gidermiş zamanında,ama sayende gitmiş kadar oldum..
yanı ne desem hıc gıtmedım yazlık sınemaya hos toplasan on kez de sınemaya gıtmıs değılımdır ya neyse o da ayrı bır mevzuu
ama ne canlandı senın anlattıklarından
ege dolaylarında kucuk bır kasaba beyaz kırec badanalı evler aksamları tas sokakların ıslatıldıgı balkonlardan sarmasıkların sarktıgı cocukların oynadıgı bır kasaba ve oranın sıneması cok guzel anlatmıssın
Böğürtlengözün annesi, yaşın gereği yazlık sinemalara yetişememişsin. Ama inan ok şey kaçırmışsın. Eskiden bu kadar sivrisinek falan da yoktu. Hatta telefon açıp anneme babama sordum, onlarda sivri falan hatırlamıyor.
Elçincim, diğer 2 blogger gibi sen de yaşın gereği yetişemedin herhalde yazlık sinemalara. Sanırım altın çağlarını 1960-75 arası yaşadılar. Daha sonra tv'ye yenik düştüler.
Toprakveben, ama ama orası kasaba falan değil. izmir'in göbeği. Eskiden nüfus az olduğu için büyük semtlerin bile mahallelerinde herkes birbirini tanırdı. Şimdi aynı apt.dakileri bile tanımıyoruz maalesef.
Sevgili Cenebaz,
cocuklugumuzun sinema gunlerini ne guzel anlatmissin. En cok hosuma giden de kapali sinemada, belediyecilerden saklanmak icin dizlerine yatip annenlerin ustunu ceketle ortmeleri, oldu :)))
Papatyacım, bak o kadar küçük olmama rağmen saklanmayı falan biliyormuşum, çok cinibik horozu gördüm kendimi canım:)
Yorum Gönder