Pazartesi, Ekim 30, 2006

Merhaba

Öncelikle herkesin geçmiş bayramını ve Cumhuriyet Bayramını kutluyorum. Bayram öncesinden beri çok yoğun günler yaşadık. Anca bugün zaman bulabildim yeni bir posta. Taaa bayram öncesi Cuma'dan anlatmaya başlayayım.Neden mi? Bi dakka, anlatıyorum

O Cuma günü akşamüzeri işler bittikten sonra bloga yeni bir post yazayım, hem de herkesin bayramını kutlayayım diyordum. Bilgisayarın açma düğmesine basmamla çat diye bir ses geldi. Önce asfalyalar attı sandım ama baktım elektrikler yanıyor. Ana kasa gitmiş. Nasıl üzüldüm ve sıkıldım anlatamam. Ertesi gün, oğlum hemen bir tamirciye götürdü. Neyse ki basit bir şeymiş. Hem zaman açısından çabucak yapıldı hem de maddi olarak öyle pek pahalı bir zarar değilmiş. Cumartesi günü eşimin kuzenleri Ankara'dan geliyordu. Akşam üzerine doğru geldiler. O gün hep birlikte, kalacakları diğer kuzenin evindeydik. Gece dönerken ertesi gün için de ben çağırdım. Ama bizim sülalede öyle 3-5 kişi olunmaz. Tüm anneler,teyzeler derken cumartesi günü 15 kişiydik. Oruçlulara bir posta sofra kuruldu. Bazı hanımlar alışverişteydi. Erkekler onları beklemek istemedi, onlara ayrı bir posta sofra kuruldu. En son saat 9 gibi gelen hanımlara ayrı bir sofra kuruldu. O günüm sabahtan akşama kadar yemek hazırlamakla, akşamdan sonra da sofra kurmakla geçti . Sakın sözlerim şikayet gibi anlaşılmasın. Ben hem yemek yapmayı hem de yemeyi ve yedirmeyi çok severim. Ben çok mutluydum.

Ertesi gün bayramın ilk günü idi. Aynı takım bu kez kayınvalidemde kahvaltıdaydık. Hatta bu kez görümcemin kayınvalidesi ve kayınpederi de eklendiğinden sayı 17 olmuştu. Ama kalabalıklar çok güzel oluyor, hele de bayram sabahları. Hep birlikte topluca bayramlaşıldı. Oradan herkes ziyaret yerlerine dağıldı. Biz Ankara'dan gelen kuzenleri de alıp önce Ege Parka gittik ama herhalde ilk gün olduğundan tüm dükkanlar kapalıydı. Starbucks'da oturup bir kahve içtik, oradan deniz kenarı bir yere gittik. Orada da sıcacık güneşin altında birer bira yuvarladık. Akşamüzeri onlar Çeşme'ye biz ise annemlere akşam yemeğine geçtik.

Bayramın ikinci günü biz de Çeşme'ye gittik. Önce kuzenlerde kahvaltı ettik. Hazır Çeşmeye gitmişken bizim yazlığa da bir baktık. Neyse o yağmurlarda akma falan olmamış. Öğle yemeğimizi Kumrucu Şevki'de yedik. Deniz kenarında bol bol yürüdük. Akşam da hava güzel olduğundan bahçede mangal yaptık. Biz yine kalmadık ve eve döndük. Ankaradan gelen kuzenlerimiz Çarşamba sabahı erkenden Çeşme'den yola çıkmışlar. Biz de o gün gezemediğimiz akrabalara gittik. Benim 2 hala, 1 amca ve eşimin amcası ile halası. Bu tempoya akşam biraz ütü faslından sonra benim vücut nezle sinyalleri vermeye başladı. Sabah kalktığımda boğazım feci yanıyordu ve sesim kargalarla yarışacak düzeydeydi. 2 gün hasta yattım.

Geçtiğimiz Cumartesi ise benim nişanlanan kuzenin müstakbel kayınvalidesi ve kayınpederi iade-i ziyarete gelecekti. Teyzem akrabalardan bazı kişileri de çağırdı tanışma olsun diye. O gün benim için çok yoğun geçti. Sabahtan mazot alındı (malum kış geliyor) , kat kaloriferine bakım yaptırıldı, oğlumun matematik hocası geldi, kek ve kısır yaptım, banyo yaptım, fön çektirdim. Akşam 7 gibi teyzeme gittik. Orada tüm hizmet bendeydi. Sağolsun gelin kızımız da çok yardım etti, hakkını yemiyeyim.

Dün ise canım babamın doğum günü idi. Allah uzun ve sağlıklı ömürler versin ona. Güzel gözlü babacım benim. Allahım, inşallah daha uzun yıllar birlikte oluruz. Bu yoğunlukta çıkıp hediyesini alamamıştım. Önce onun hediye ve pastasını aldım. Öğleden sonra da oraya gittik. Gideceğimizi bilmesine rağmen nasıl sevindi anlatamam. Akşam evdeydik. Yine okul ve iş gömleği ütüleri, yemek ve yatış.

Yeni bir hafta başlıyor. Herşey gönlünüzce olsun. İyi haftalar.

Pazartesi, Ekim 16, 2006

Tüm haftasonu yayıldık, ailecek. Sabahları geç kalktık, uzun kahvaltılar yaptık, gazete okuduk, bilgisayarda oyun oynadık, tv seyrettik. Akşamları çıkıp biraz sahilde dolaştık, kafelerde oturup çay, kahve birşeyler içtik. Tek yorucu faaliyetim ütü yapmaktı. Malum pazartesi iş ve okul günü. Ama ben hazır girişmişken oğluma ve eşime 5'er gömlek ütüledim yani haftayı kurtardım. Bu sırada da tv'de saçma bir Türk filminin izledim. Yoksa başka türlü çekilmiyor.

Birazdan çarşıya gidicem. Akşam için palamut almayı düşünüyorum, oğlum çok seviyor. Neden özellikle pazartesi derseniz, tembellikten. Yarın kadın gelicek , temizlik var ya, ondan. Bari o balık kokuları falan gider. Fırını da ovar, temizler.

Bayram için Ankara'dan eşimin kuzeni, eşi ve kızı gelicekler. Çok sevindik. 2 sene falan olmuştur görüşmeyeli. Hem bize de değişiklik olacak. Bu arada belki kardeşim de gelecek bayrama. Ama onun gelişi Perşembe ve Cumanın tatil oluşuna bağlı. Öğretmen olduğu için okullar kapanmazsa gelemez. İnşallah tatil olur da gelir, çok özledim keratayı. Kerata denen adam 39 yaşında ama o hala benim küçük kardeşim. Ey Milli Eğitim Bakanı, tatil yapacaksan hemen açıkla. Yoksa kardeşim bilet bulamayacak gelmek için.

Herkese iyi bir hafta diliyorum.

Cuma, Ekim 13, 2006

Orhan Pamuk

Kim ne derse desin, ben Nobel Edebiyat Ödülünü (sonunda) bir Türk'ün almasından dolayı gurur duyuyorum. Edebiyata girişi ödüllerle olmuş (Cevdet Bey ve Oğulları romanı hem Milliyet Roman hem de Orhan Kemal Roman ödüllerini kazanmıştır), yıllarını bu işe vermiş, kitapları uzun yıllardır ülkemizde çok satan bir yazarın , yalnızca bir düşüncesinden dolayı halkımızca ellerinin tersi ile bir kenara itilmesini anlıyamıyorum, algılayamıyorum. Orhan Pamuk'un suçu Sözde Ermeni Soykırımı vardı demek (ki) bu onu bağlayan bir görüş. Yıllardır çok satan ve çok sevilen yazarı son zamanlarda yalnızca bu düşüncesinden dolayı kendimizce mahkum ettik ama Fransa aynı soykırıma yok diyenleri suçlu sayan kanunu kabul etti diye düşünce özgürlüğünden dem vuruyoruz. Düşünceleri ne olursa olsun bunlar Orhan Pamuk'un ne yazarlık yeteneğini ne de edebi kişiliğini değiştirmez, azaltmaz. Kendisini kutluyorum ve ülkemize böyle bir ödülü getirdiği için de gurur duyuyorum.

Çarşamba, Ekim 11, 2006

Dün Gece

Dün bütün gün annemle, babamla, teyzemle ve kuzenimle telefonda konuşmama rağmen hiç annemlerin evlilik yıldönümünden söz açmadım. Hatta annem şaşırmış bile "Çenebaz böyle günleri unutmazdı ama herhalde işten , güçten unuttu" demiş. Halbuki ben önceden sürprizimi hazırlamıştım. Akşamüzeri saat 5 gibi oğlumla birlikte markete gittik. Hem ızgaralık birşeyler, hem de hazır yiyeceklerden aldık. Çünkü ben anneme size yemeğe geliyoruz desem bir sürü hazırlık yapacak ve bedenen çok yorulacak. Öyle durumlarda da ben onun için üzülüyorum. Gidip ben hazırlayayım yemeği desem bana bırakmaz , biliyorum. O yüzden herşeyi hazır aldım. Eşime de söyledim, o da iş çıkışı direkt annemlere gelecekti. Ha, bir de kocaman bir demet çiçek aldık; pembe karanfiller, gül bulamadım.Sonra doğru annemlere. Kapıyı babam açtı, çok şaşırdı , çok sevindi. Annem kulağından kulaklığını çıkardığı için kapının zilini bile duymamış. Biz salona girince o da çok şaşırdı, sevindi ve tabii biraz sevinç gözyaşları döktü. Benim getirdiklerimi görmediği için hemen yemek yapmaya kalkıştı ama elbirliği ile oturttuk. " Sen bugün gelin hanımsın, otur bakalım" dedik. Eşim de gelince ızgaraları yaptık, sofrayı kurduk, hep birlikte neşe içinde bir yemek yedik.

Oradan saat 9.30 gibi kalktık. Eve geldik 10. Bizim alt katımızda oturan eşimin teyzesi o gün kayınvalideme iftar vermişti. Hatta bizi de çağırdı ama biz annemlerdeki yemekten dolayı gidemeyeceğimizi ama dönüşte uğrayacağımızı söylemiştik. Oğlum hemen eve gitti, sabah çok erken kalkıyor, uykusu gelmişti. Biz biraz teyzeye girdik. Kayınvalidemle, kayınpederimi de gördük. Biraz Aliye'yi seyrettik. Kalburbasma yedik(çok nefisti, bu arada) .1 saat kadar sonra biz de eve çıktık.

Benim için , yok sanırım hepimiz için güzel bir akşamdı. Hem annemleri hem kayınvalideleri memnun ettik, yüzlerini güldürdük. Benim için onların mutluluğu çok önemli. Allah gecinden versin ama daha ne kadar birlikte olabileceğiz bakalım. Bazen bu düşünceler aklıma geldikçe kafayı yiyecek gibi oluyorum. Hemen başka konulara yönelip bunları unutmaya çalışıyorum.

Neyse, bu güzel günde karamsar düşüncelerden uzaklaşmalı. Meteoroloji İzmir'e yağmur dedikçe, İzmir de onları yalancı çıkarmak istercesine günlük, güneşlik. Kendini yollara vurmanın tam zamanı. Hem hava çok sıcak değil, hem de güneş var. Hadi bana byeeeee,

Salı, Ekim 10, 2006

Evlilik yıldönümü

MySpace

Bugün canım annemle babamın, benim var olmanın müsebbiblerinin 48.evlilik yıldönümleri. İkisini de çok seviyorum. Asla birbirlerinden ayırt edemem. İnşallah daha uzun yıllar birlikte mutlu, huzurlu, sağlıklı olurlar.

Annem, orta 2. sınıfta iken anneanneme okumak istemediğini söylemiş. Bunun üzerine önce enstitüye gidip, dikiş öğrenmiş biraz. Ordan da sıkılmış (azıcık maymun iştahlıdır annem. Ev başlanıp yarım bırakılmış birçok elişi örneği ile doludur) Bunun üzerine anneannem (ki daha önce yazmıştım. Dedem öldüğü için çalışıyor) onu çalıştığı yere alıyor. Annem ve kendi yaşlarında bir sürü kız birarada boş ve açık şekildeli deterjan kutularına zamk sürüp, onları kutu haline getiriyorlar. (Malum o zamanlar naylon yok daha. Herşey karton kutularda)

Babamsa zaten 12 yaşında babasını kaybettiği için ilkokuldan sonra hayat gailesinin içine düşmüş. 6 kardeşler babamlar. Kimse elinden tutmamış okuması için. O nedenle önce başka yerlerde çalıştıktan sonra o da 15 yaşında iken aynı yerde çalışmaya başlamış. Babamla annemin arası 2 yaş, bu arada.

Daha birbirlerini hiç görmemişler. Birgün ustası babamdan üst kata çıkıp kutu getirmesini istiyor.Babam merdivenlerden çıkınca annemle yüzyüze geliyor ve babamın dediğine göre babam orada görürgörmez anneme aşık oluyor. Bu arada babam aslında çok utangaçtır. Hala daha otobüste, dolmuşta yanına bir hanım otursa biraz sonra yerinden kalkar. Neyse, daha sonraki günlerde babam arasıra çeşitli bahaneler uydurup annemlerin kata gidiyor. Arkadaşları durumu anlıyor ve anneme " bu çocuk senin için geliyor" diyorlar. O ana dek anlamamış olan annem, ondan sonra dikkat ediyor ve o da babamdan hoşlanmaya başlıyor. Daha sonra çalıştıkları yer bir Bergama gezisi düzenliyor. Babam orada anneme duygularını açıklıyor. Annem de ona olumlu karşılık verince babam artık havalara uçuyor. Ama onların çıkması bugünkü gibi sürekli orada burada gezmek falan değil. Daha çok karşılıklı bakışma ve mektuplaşma ile süren bir aşk. Aradan yıllar geçiyor. Babamın askerliği geliyor. Babam askere gitmeden annemi istetmek istiyor ama her zaman mantık abidesi olan annem" Ne diyeceğiz? İş yok,askerlik yok. Ben seni beklerim. Sen git,gel,ondan sonra istersiniz "diyor. O 2 yıl mektuplaşmalarla sürüyor.

Babam askerden dönüp,işe girince annemi istetiyor. Yalnız anneannemin tepkisinden korktuklarından tanıştıklarını, birbirlerini sevdiklerini açıklamıyorlar. Halamın kayınvalidesi annemlerin komşusu. Sanki onun aracılığı ile görücü gelmişler gibi bir hava yaratıyorlar. Fakat anneannem vermiyor. Bizimkiler çok bozuluyorlar ama hiç ses çıkarmıyorlar. 1 yıl sonra babam tekrar halamın kayınvalidesini devreye sokup tekrar annemi istetiyor. Anneannem yine reddince halamın kayınpederi (annemle babamın rızasını almadan) anneanneme onların uzun yıllardır arkadaş olduklarını ve birbirlerini sevdiklerini söylüyor. Anneannem çok aşırı tepki veriyor. Çok üzülüyor. Anneme " benim gibi dul bir kadına nasıl bunu yaparsın, benim yüzümü yerde gezdirirsin" diye çok kızıyor. Lütfen bu olayları değerlendirirken anneannemin 1908 doğumlu olduğunu, olayın 1955 yıllarında geçtiğini gözönüne alın. O devrin düşünce tarzı içinde değerlendirin. Bu konuda en büyük destek teyzemden geliyor. Teyzem, görücü usulü ile evlenmiş ve evliliğinde mutlu değil. Bu yüzden annemlerin aşkına saygı gösteriyor ve ben bu işi halledicem, hepsini razı edicem diyor. Hepsi derken teyzemin eşi de bu evliliğe karşı. Dedem annemler çok küçükken öldüğü için, eniştem de ailedeki tek erkek olduğu için ona sonsuz yetki vermiş bizimkiler. Evin erkeği olarak görüyorlar.
Bu arada annem de " 30 yaşıma kadar evlenmem. O yaştan sonra kimse bana karışamaz.Ben de onunla evlenirim" diyor. Annem babama ve aşklarına o kadar güveniyor ki babamın onu 10 yol daha bekliyeceğini düşünüyor demek ki. Neyse; teyzem sayesinde herşey yoluna giriyor. Bu olaylardan 2 yıl sonra 1957'de nişanlanıyorlar. Eniştem bu kez de babam eve gelip gidiyor diye nikah yapılmasında ısrar ediyor. Kırmamak için nikah da yapılıyor ama herkes annesinin evine dönüyor ve 10 Ekim 1958'de düğün yaparak evleniyorlar. Ben 3 yıl sonra doğmuşum. Özellikle gençken ben anne ve babamın ne tartıştıklarını, ne kavga etttiklerini ne de birbirlerine bağırdıklarını duydum. Mutlaka olumsuz şeyler olmuştur ama annem hep, "kızım çocukların önünde tartışılmaz. Ne derdin varsa yatak odasında konuşur, halledersin" derdi. Gerçi yaşlandıktan sonra artık tartıştıklarını özellikle babamın anneme sesini yükselttiğini gördüm ve görüyorum ama sanırım yıllar sinirleri de harap ediyor. Zaten onların küslükleri bir saat bile sürmüyor. İnsan sevince kolay affediyor demek ki.

Annecim, babacım,sizleri çok seviyorum. İyi ki birbirinizi bulmuşsunuz, iyi ki sevmiş, sevilmişsiniz. Ömür boyu mutlu olun.

Pazartesi, Ekim 09, 2006

Bu sabah yaÄŸmur var Ä°zmir'de

Karanlık bir sabaha uyandım. Zaten 6.45'de kalkıyoruz ki daha güneş doğmamış oluyor. Üstüne bir de kara bulutlar eklenince , çok kasvetli oldu bu sabah. Hafiften yağmur da çiselemeye başladı. Offf, geldi kış ya, geldi.

Cuma günü market alışverişi yaptım. Önce biraz ondan ,biraz bundan derken çıkışta taşıma kapasitemin ötesinde bir alışveriş olduğunu gördüm. Ben de atladım taksiye, öyle geldim eve. Şoför kesin küfretmiştir, şuncacık mesafeye beni götürdü diye ama Allahtan İzmir'in şoförleri henüz daha mesafe seçiciliğine başlamadılar ya da bana kibarı denk geldi.

Cumartesi günü kahvaltı sonrası önce renklileri, sonra da beyazları makineye attım, yıkadım. Pazartesiye gömlekler ve tişörtler hazır olmalı. Bu arada görümcem telefon etti, akşama iftara çağırdı. Daha doğrusu kayınvalideme ve teyzesine iftar yapıyor. Biz ise oruçsuzlar olarak olaya yemek yönünden dahil oluyoruz. Giderken tatlı alacaktım. Alma, güllaç getir beraber yapalım dedi. Ben hayatımda hiç güllaç yapmamıştım, ilk kez milli oldum ve bu kadar kolay bir işi neden gözümde büyütüp hiç denemediğime hayıflandım. Çok kolaymış. Gerçi burada meşhur olan Ağam baklavacısının güllacı kadar süper ötesi değil ama yine de iyiydi.

Pazar günü ise bir gün önce yıkananları ütüledim. Sonra eşimle sahilde yürüyüşe çıktık. Denizin içi adam doluydu. Ne bu diyeceksiniz? Midyecilermiş. Bostanlı sahilinden herhalde bir 100 metre ilerisinde bile (ben de pek mesafe kavramı yoktur, atmış olabilirim) deniz insanın beline geliyor. Bu adamlar denize girmişler. Midye çıkarıyorlar. Etraflarında da kayıklar var. Topladıkları midyeleri bunlara koyuyorlar. Sanki sıcak bir yaz günü , Çeşme plajında insanlar denize girmiş gibi nasıl kalabalıkdı denizin içi anlatamam. Pazar akşamı da bu kez kayınvalidem iftara çağırdı. Biraz erken gidip yardım ettim. Bir haftasonu daha böyle geçti.


Bugün önce bankalara gidip borçlar eda edilecek, sonra bir yarım saat kadar kiracımıza uğrayacağım. Geçen hafta uğramak istemiştim ama bir türlü günlerimiz uyuşamamışdı görüşmek için. Oradan da bir arkadaşıma gideceğim. Yarın temizlik var, kadın gelecek ama aynı zamanda annemlerin de evlilik yıldönümü. Gideceğimizi haber vermek istemiyorum. Sonra annem çok detaylı yemek işlerine girişiyor. Yoruluyor diye bu sefer ben üzülüyorum. Niyetim sürpriz yapmak. Telefonla tebrik edip, gelemeyecekmiş havası yaratıcam. Sonra da ben hazır birşeyler alıp akşam üzeri oğlumla beraber gidicem. Eşim de direkt işten oraya gelir. Akşam kutlama yaparız. Pastayı da unutmamak lazım. Dile kolay tam 48 yıl. İnşallah 2 yıl sonra 50. yılları olacak ama babam tanışmalarının ve beraberliklerinin aslında 60 yıllık olduğunu söylüyor. Yani gözlerini açmışlar, birbirlerini tanımışlar ve hiç ayrılmamışlar. Mesafe olarak ayrılıklar olsa da (askerlik, iş gibi nedenlerle) hep iletişimi sürdürmüşler. Yarın benim ve onlar için özel olan o günde , onların öyküsünü yazacağım. Bu da benim hediyem olacak onlara.

Cumartesi, Ekim 07, 2006

Aile İçi Şiddet

Bugünkü Hürriyet'in internet sayfasında Serdar Devrim'in aile içi şiddet konusunda çok güzel bir yazısı var. Hem üzücü, hem düşündürücü. Lütfen en sondaki videoyu da tıklayıp, seyredin.

Cuma, Ekim 06, 2006

Yine Cuma

Çarşamba günü sabahtan işleri toparladıktan sonra öğleden sonra halama gittim. Halam ve 2 kuzenimle oturup bol bol muhabbet ettik. Tabi yanında çay, kakaolu kek, kabak köftesi ve peynirli poğaça eşliğinde.

Dün ise anneme gitmeden önce ortanca halama uğradım. 1 saat kadar oturdum onda da. Ben oradayken torunları da uğradı. İyi oldu, onları da gördüm, görüştük. Oradan da anneme gittim. Çok özlemiştim. Önce annemde epey bir lafladık. Sonra teyzeme çıktık. Son rahatsızlığından beri teyzem bir alt kata bile inemiyor artık. Çok zorlanıyor.

Bu arada anneme gitmeden önce kitapçıya uğradım. Raflara bakarken "Moris Farhi" diye bir yazarın "Genç Türk" adlı eserini gördüm. Cumhuriyet'in kuruluş yıllarını o yıllarda 13-14 yaşlarında olan çocukların hayatları üzerinden anlatıyor.Sanki güzel gibi geldi, aldım. Önce annem okuyacak.Benim elimde şimdilik birkaç kitap var. Önce onları bitireyim. Şu aralar basın dünyası ile ilgili kitaplar okuyorum. İlk okuduğum kitap Zeynep Oral'ın "Meslek Yarası" adlı kitabı. Çok akıcı bir dille yazılmış, kendi iş yaşamını anlattığı , bu arada da uzun bir döneme tanıklık ettiği bir kitap. İnanın boş vaktiniz varsa sıkılmadan bir gün içinde okuyup bitirebilirsiniz. Sonra Akgün Tekin'in "Türk Basınında Kayan Yıldız, Haldun Simavi'nin Günaydın'ı" adlı esere başladım. Biraz kalınca bir kitap. Son 80 sayfadayım. Ama aynı akıcılık bu kitapta da var. O da bitince sırada Emin Çölaşan'ın "Unutulmayan Söyleşiler" kitabı var. Zaten Günaydın ile ilgili kitaba başlamadan önce Emin Çölaşan'ın kitabından Haldun Simavi ile yaptığı röportajı okumuştum. Ben yakın geçmişi anlatan kitapları okumayı çok seviyorum.

Geldik yine Cuma'ya. Herkese iyi tatiller.

Çarşamba, Ekim 04, 2006

Kısa kısa

Pazartesi günü arkadaşımın annesini hastanede ziyaret etmiştim. Maşallah,çok iyiydi. Hiç ameliyat geçirmiş biri gibi değildi. Bir de herhalde hastalığını bilmediğinden morali de düzgündü. Çok sevindim. Umarım , tekrarlamaz ve hep böyle sürer gider.

Dün ise malum temizlik vardı. Bugün halamlara gideceğim. Yarın ise anneme. Onu çok ihmal ettim. Yani 1 hafta olacak yarın ama ne bileyim uzun süredir görmemişim gibi geldi bana.

Aklımda bir sürü şey vardı başlarken ama şimdi hepsi uçtu gitti. Bu da böyle kısa bir post olsun bakalım.

Pazartesi, Ekim 02, 2006

Ä°ftar YemeÄŸi

Yine Pazartesi. Oğlum okula, eşim işe gitti ev yine bana kaldı. Önce yağmurdan sonrasını anlatayım.

Cuma akşamı yemekten sonra görümceme gittik. Evi temizlenmiş. Tertemiz olmuş. Halıları da yıkamaya vermiş. Bir dahaki yağmura kadar her şey şimdilik iyi. Kiracımızın üst katı da tadilatı tamamlamaya başlamış. Bugün bir gidip bakacağım. Hem kiracımıza da geçmiş olsun diyeyim. Kadıncağızın koltukları, eşyaları berbat olmuş.

Cuma akşamı üzücü bir haber aldım. 4 ay önce babasını kaybeden çok yakın bir arkadaşımın annesi kansermiş ve cumartesi günü hemen ameliyata alınıyordu. Cumartesi günü sabahtan hastaneye gittim. Çok şükür, ameliyat iyi geçmiş ve doktor çok olumlu konuşmuş. Kanser yayılmamış ve o bölgeyi tamamen temizlemişler. Kemoterapiye bile gerek kalmayacakmış. Bu arada annesine durumunu anlatmadılar. O farklı bir nedenle ameliyat olduğunu sanıyor. Bugün de bir ara gidip göreceğim teyzeciği ve arkadaşımı.

Cumartesi günü hastaneden döndükten sonra pazar günkü iftar için eşimle çıkıp biraz yiyecek alışverişi yaptık. Sonra Bostanlı sahilde yürüyüş yapıp, sahildeki kafede oturup kuşburnu çayı içtik, sonra da eve gelip Gümüş'ün " Meğmet, Meğmet" diye melemelerini seyrettim.

Pazar günü kahvaltıdan sonra eşim annelerini almaya yazlığa gitti. Oğlan bilgisayar başında, bense popoma motor takılmış gibi koşuşturdum. Biraz toz alma ve elektrik süpürgesi yapma(ki ben bu işi yıl boyunca toplam 10'dan fazla yapmam ve nefret ederim.) sonra yemekler. Neyse herşey vaktinde yetişti. Yemekte 9 kişiydik. Gerçi yalnızca 3 kişi oruçluydu. Gülüş ahenk yedik,içtik. Hadi menüyü de yazayım.Bu arada Türk Dil Kurumunun yazım kılavuzundan kontrol ettim. menü imiş, mönü değil. Neyse ,evet menüde
İftariyelikler (zeytin, peynir, tereyağ, reçel, hurma, pastırma çeşitleri)
Kremalı mantar çorbası
Sucuklu yumurta
Kıymalı bezelye
Fırında köfte-patates
Pilav
ÅžakÅŸuka
Salata
YoÄŸurt
Köz kırmızı biber
Ayrıca görümcem ciğer sote ve haşlama dil getirmiş.

Hepimize afiyet oldu.

Birazdan çıkarım. Önce çiçek alayım( hastane için) oradan hastane, hastane dönüşü kiracıyı ziyaret, biraz alışveriş. Sonra eve gelip biraz ütü. Gün bitti. Bugün yemek falan yapmam. Herşeyden o kadar çok arttı ki. Herhalde 2-3 gün yemek yapmama gerek kalmayacak. Kebap yani.