Salı, Ağustos 26, 2008

Öneri



Halit Hüseyni, Afgan bir yazar. Yukarıda kapağını gördüğünüz "Uçurtma Avcısı" onun ilk romanı. Bence bir ilk roman için muhteşem, ötesi yok. İstanbul yolculuğu sırasında (otobüsle) bitirdim. Olaylar, kahramanlar, romanın akışı, insanı içine çekiyor ve bırakmıyor. Her sayfayı okurken diğer sayfada ne olacak diye merakla okudum. Şiddetle, şiddetle, şiddetle öneririm. .



Bu da aynı yazarın 2. romanı; Bin Muhteşem Güneş. Benim böyle bir hastalığım vardır. Bir yazarı tuttummu tüm eserlerini almak isterim. Gerçi tereddütlerim de vardı. Aynı zevki, tadı alabilecekmiyim diye ama pişman olmadım. Aynı tad, aynı merak, aynı insanı romana katma duygusu bu romanda da var. Okuyun, okutun, asla pişman olmayacaksınız, yani bu kadar da iddaalı konuştum ya, inşallah beğenmeyen çıkmaz.

Pazartesi, Ağustos 18, 2008

İç Döküş


Çoookk uzun zaman olmuş yazmayalı. Aslında hala da içimde yazma hevesi pek yok ama bu sıcak öğleden sonrasında hadi bi şeyler yazayım bakayım, belki yazmaya başlayınca arkası da gelir diye düşündüm.

Son postta yazmıştım, kardeşimin hastalığı nedeni ile 2 kez İstanbul'a gittim. Yanında olmak iyiydi, hem kardeşime destek oldum, hem de gözümle gördüm. İnsan uzakta olunca farklı şeyler düşünüyor. Annem-babam ve tüm sülale , hiç kimse hiçbir şey bilmiyor. Uzaklığın belki de tek yararı bu. Annemlere kardeşimin yaz okulundaki görevi nedeni ile bu yaz İzmir'e gelemeyeceğini söyledik. Annem çok bozuldu (malum annelerin oğullarına farklı bir düşkünlükleri vardır), babamsa ekmek parası, napalım dedi ve kabullendi. Bir şekilde kulaklarına gider diye de sülaleden hiç ama hiç kimseye söylemedik. Hatta annem şüphelenmesin diye 2. gidişimde Ankara'ya gidiyorum yalanını söyledim. Sağolsun eşim ve oğlum da bana bu konuda destek oldular. Şimdi 1 Eylül'ü bekliyoruz. O tarihten sonra tekrar tetkikler falan yapılacak. İnşallah çok çok iyi sonuçlar alıp, bu derdi başımızdan def edeceğiz. Kardeşimin doğumgünü 14 Eylül. Hep duam o gün 2. kez doğması, iyi haberler almamız.

Bu elbetteki benim için en ama en önemli dert, diğer hiç bir şeyle kıyaslanamaz bile ama bir diğer sıkıntımız da teyzemin taşınması idi. Daha önce yazmıştım, evlatları yüzünden evini sattı, 80 yaşında kiraya çıktı diye. Elde kalan çok az bir parayı da bana verdi, bankaya yatırıp oradan en azından faizle kirayı karşılayayım diye ama küçük oğlu ona da rahat vermiyor. Para tırtıklana tırtıklana artık kirayı da karşılamaz hale geldi. Buna rağmen ne iş bakıyor oğlu, ne bir hareket gösteriyor. Üstelik huyu bile değişti. Daha önceleri annesine sevgi dolu olan bu çocuk şimdi para için annesine çok sert ve kaba davranıyor. Teyzem bir ara rahatsızlandı, İzmir'e gelip 1 ay kadar annemde kaldı. Annem yeğenininin ablasına yaptıklarını gördükçe nasıl kahroluyor, anlatamam. Ama teyzem oğluna toz kondurmuyor, o ayrı. İş bulamıyormuş, çok şanssızmış, vs. vs.

Kısaca bu yaz pek tatsız tuzsuz geçti benim için. Bu yıl hemen geçsin istiyorum , sanki her şey 2008'den kaynaklanırmış gibi. İşte insan dara düşünce böyle abuk sabuk düşünceler geliyor aklına.

Oğlum bu yıl son sınıf, ÖSS'ye hazırlanmaya başladılar bile. Ağustos başından beri haftada 6 gün dersaneye gidiyor. Haftaiçi dışında cumartesileri de ders var. Her sabah 6.30'da kalkıyoruz. 7.30'da evden çıkıyor. Saat 15.30'da ders bitiyor, 8 saat ders görüyorlar. Umarım uğraşlarının sonucunu alır. Ha, ama eşimle karar verdik. O elinden geleni yapsın, ama puanı düşük olur ve dandik bir bölüm olursa özel üniversiteye göndereceğiz, tabii İzmir'de. İzmir dışına maddi olarak yetişemeyiz ama İzmir'deki özel üniversite fiyatları neredeyse kolejlerle aynı . İstanbul'daki pek çok özel lisenin fiyatından bile ucuz. Tek evlat, onu da okutamayacaksak, niye çalıştık onca sene? Zaten kardeşimden beri bana bi adam sendecilik geldi. Herşey gittiği yere kadar, fazla kasmanın alemi yok, çünkü yarın ne olacağımız belli değil.

Biliyorum, bu güzel yaz günlerinde biraz iç karartıcı ve kasvetli bir yazı oldu ama içimi buraya da dökmezsem çatlayacağım. Sürekli rol yapmaktan, İstanbul dönüşlerinde bana kardeşimi soran herkese yalanlar dizmekten, sahte gülücüklerle, neşeli neşeli sahte maceralar anlatmaktan yorgun düştüm.

Resim mi? Ne alaka diyorsunuz, buraya benim ve kardeşimin resmini koyamazdım ama baktım g.etty'de bize en uygun(sarı kız ve kara oğlan- üstelik kız pek bi anaç sarılmış kardeşine) resim buydu. Canım böyle bir resim koymak istedi buraya, öyle işte. Görüşmek üzere...