Pazartesi, Mayıs 29, 2006

Arkadaşım

Çok sevdiğim bir arkadaşım, dostum babasını kaybetti. Beklenmeyen bir ölümdü.Çarşamba gününden beri onunlayım. Çok zormuş. Binlerce şükür ki annem de , babam da sağ ve o yaşta olabilecekleri kadar da sağlıklılar. Bu günlerini aramasınlar razıyım. Allah onlara uzun, sağlıklı bir ömür versin. İnşallah daha uzun yıllar onlarla birlikte olurum. Kendim anne olduktan sonra anladım ki bu koca dünyada insanı karşılıksız seven yalnızca 2 insan var;annemiz ve babamız. Onları kaybedince, insan yapayanlız kalıyor bu dünyada. Kaç yaşında olursan ol, sıkıntılarını gidip yine onlarla paylaşıyorsun. Onlarında yanında, dizinde huzur buluyorsun. Allahım, sen onlara daha nice sağlıklı ve mutlu yıllar ihsan eyle.

Çarşamba, Mayıs 24, 2006

Dekorasyon

Dün evde temizlik yapılırken, ben de blogumu temizledim daha doğrusu yeniden dekore ettim.

Zaten biyonikkedinin blogundaki bayrağı postuma ekleyemediğim için kendi kendime çok kızmıştım; bir insan bu kadar mı teknolojik özürlü olur diye. Dün bilgisayar başında geçen saatler sonuda bu işi kıvırdım. E tabi buldumcuk şeklinde de ne bulursam koydum bloğa. Bu arada o en tepedeki Miki ve Mini Mouse, ben ve kocamı temsil ediyor. Yanlarındaki minik köpecik ise oğluşum.

Bloğumun yeni hali nasıl olmuş? Beğendiniz mi?

Salı, Mayıs 23, 2006

KiÅŸisel Tarihim

Geçen haftasonunu yazmadım, yazamadım vakitsizlikten. Ha, çok önemli bir şeyler mi yaptım yazmaya değecek ? Yooo.. Ama bu raporu yazmazsam da ben rahat edemiyorum

Malum bu haftasonu erken başladı. Cuma günü 19 Mayıs ve evde yayılarak geçirdik. Zavallı kocam hergün kilometrelerce yol kattettiği için o gün evden dışarı adım atmak istemedi. Haklı, garibim. Oğluşum zaten dünden razı ( kesintisiz bilgisayar oyunu demek onun için bu) . Uzandık, yemek yedik, gazeteleri okuduk, televizyon izledik, bilgisayarda oyun oynadık vs,vs. Cumartesi günü kahvaltı sonrası oğlum derse gitti, biz de çıkıp biraz alışveriş yaptık. Daha sonra görümcemi de alıp birlikte kayınvalidenin yazlığa gittik. Yazlık = Mangal olduğundan akşam sofrası neşe ile geçti.

Pazar günü ise kayınvalidem pişi yaptı. Ama biraz kolaya kaçtı. Hazır ekmek hamuru alıp ondan hazırladı. Akşamüzeri eriklerimizi toplayıp, bu arada kayınvalidemin yaptığı sarmalardan koca bir tencere de alıp eve döndük. Kayınvalidem ne zaman ona gitsek mutlaka koca bir tencere sarma sarar(tabii başka yemeklerde yapar) , yenen yenir , dönerken de kalan sarmayı kızıyla bize eşit bölüştürür, eve getiririz. Çok da güzel yapar bu arada, tüm yemekleri lezzetlidir.

Dün anneme gidip, getirdiğimiz eriklerden onlara da verdim. Muhabbet, çay faslı falan filan

Bugünse Salı, temizlik günü. Evde kadın var. Ne tembelim , di mi? O temizliyor, bense bilgisayar başındayım. Öff n'apayım? Hayat, toz alarak harcanamayacak kadar kısa.

Pazartesi, Mayıs 22, 2006

Cumhuriyet Çocukları

Biyonikkedimin yazısındaki bayrağı kopyalamayı çok istedim ama ne yapayım ki teknoloji özürlü olduğumdan başaramadım.Ama niyete bakın siz.

Cumhuriyet ortamında doğmuş, büyümüş, ilkokul mezunu babası tarafından "zorunlu eğitimin üniversite bitimine dek" olduğu empoze edilmiş, çalışıp kendi ayaklarının üzerinde durması öğretilmiş, bu ülkeye , bu bayrağa ve Atatürk ilkelerine gönülden bağlı biri olarak ülkemin siyasi yaşamındaki bu kara lekelerden (ve temsil ettikleri kara, örümcek kafalardan) utanıyorum. Onları ikinci plana itmek isteyen bir zihniyeti alkışlayan, zorla taktıkları o sıkmabaşları kendi tercihi imiş gibi göstermeye çalışan hemcinslerimi de kınıyorum.

Cumhuriyet olmasa ibadetin bile özgürce yapılamayacağı bir ülkede olacaklarının farkında olmayan gafillere, dönüpte Kurtuluş Savaşını ve Cumhuriyetin kuruluşunu tekrar okumalarını öneriyorum.

Neyse ki son günlerdeki protestolar gösterdi ki bizler çoğunluğuz. Onların da bu acz uykusundan uyanacakları günü bekliyoruz.

Pazartesi, Mayıs 15, 2006

Ä°yi ki DoÄŸdun Oturan BoÄŸa

Bugün eşimin doğumgünü. Kendisi, bir Boğa burcu ve tembel biri olarak "Oturan Boğa" lakabını fazlasıyla hakediyor. Bu yıl hediye seçimi çok kolay oldu. Çünkü baharın başından beri işlerinin yoğunluğu nedeni ile spor yapamadığından, kilo aldığından yakınıp duruyor ve koşu bandı almak için sürekli mağazaları dolanıyordu. Ama bir türlü karar veremiyordu. Ben ona söylemeden olaya el koydum ve aldım. Cuma günü eve teslim ettiler. Tabi, doğumgününden önce hediyesini görmüş oldu ama paket halinde. Servis bugün gelip kuracak ve kurulmuş hali tam doğumgününde hazır olacak. Çok sevindirik oldu. Sabırsızlıkla bekliyor. Ama ben de fırçamı attım tabi. "Bu koca şeye bir ton para bayıldım. Eh, sen bunu kullanma da, ben de bunu balkondan aşağı atmazsam "dedim. İyi demiş miyim?Çünkü bilirim, pek bir maymun iştahlıdır. 2 gün koşar, 3. gün yorgunum, morgunum diye savsaklar. Yok, verdiğimiz her kuruşun hakkını çıkarmalı.

Cumartesi günü her zamanki gibi hayhuyla geçti. Alışveriş, yemek, ortalık toplama, anneler günü hediyeleri alma vs,vs.. Akşam ise Bostanlı sahildeki Yasemin Cafeye gittik. Hava serin(çok severim böyle havaları. Ne sıcak, ne soğuk. Ama üzerinize en azından bir merserize ceket giymeniz gereken havalar) . Önümüz derya, deniz. Fonda güzel bir müzik. Birşeyler yedik. Ben biramı içtim. Muhabbet ettik. Oğlum bile çok hoşlandı. Bile diyorum çünkü evde çıkalım mı, çıkmayalım mı muhabbeti sırasında muhalefet şerhi koymuştu. Tek neden de bilgisayarından uzaklaşacak olması. Ama hepimize iyi geldi.

Pazar günü ise malum anneler günü. Önceki postta yazdığım gibi Cumartesi günü eşimle birlikte gidip bana dışarı giymek için terlik aldık. Ama ben 2 model arasında kararsız kalınca eşim "2'sini de alalım. Biri benden biri de oğlumdan" dedi. Böylece aklım hiçbirinde kalmamış oldu. Sabahleyin önce baba-oğul bana hediyelerini verdiler. Sonra annemlere kahvaltıya gittik. Teyzem de aşağı inmişti. Hep birlikte gülüş ahenk kahvaltı ettik. Oradan kayınvalidemlerin yazlığa geçtik. Ama geçerken eşimin içine sinmedi. Teyzesine de telefon edip, onu ve arkadaşını da aldık. Kayınvalidemde görümcem,onun kayınvalidesi ve kayınpederi ve onların da bir arkadaşı vardı. Her zamanki gibi yine 10 kişilik bir sofrada bu kez öğle yemeği (tabi o sırada saat 4 falandı) yedik. Bahçeden eriklerimizi topladık. Akşam yorgun argın eve geldik. Tatlı bir yorgunluk tabii. Sonra da bir duş, biraz tv ve tumba yatak. Bu arada oğluşum çok üzgündü. Malum Fenerbahçe şampiyonluğu kaçırdı. O üzülünce ben daha çok üzüldüm. Bu arada ben (sözde) Beşiktaşlıyım. Say desen 2 oyuncusunu bile bilmem ama çocukluktan gelen bir şey işte.
Allahtan o da öyle fanatik değildir de sabah neşe içinde kalktı. "Seneye 100.yılımızda şampiyonoluruz" dedi (inşallah) .

Cumartesi, Mayıs 13, 2006

Boşuna Yırtınıyoruz

Dün akşamüzeri saat 6'da MTV'de World Chart Express diye bir program var, ona bakıyordum listede Türkiye'den kimse var mı diye. 3. sırada Funda Arar "Karartma Günleri" ile çıktı. Bu sırada( diğer tüm ülkelerde olduğu gibi) alt yazı ile o ülkeye özgü garip denilebilecek bir olayı geçiyorlar. Efendim bizdeki olay şuymuş; İstanbul'da bir üniversitede 49 yaşında sakallı bir adam 19 yaşındaki bir kızın yerine sınava girerken yakalanmış. Nasıl mı? Aslında adam geleneksel(evet evet traditional diye geçti) giysi olan peçe ile yanaklarını ve sakalını örttüğünden anlaşılamazmış ama sesi onu ele vermiş. Türkiye'de üniversitelere türbanla bile girilemezken peçeyle içeri nasıl girmiş diye sormak lazım ama asıl acı olan tüm dünyaya yayın yapan bir kuruluşun bile böyle asparagas bir haber yapıyor olması ve daha da acısı biz istediğimiz kadar .ıçımızı yırtalım, onların gözünde bizlerin hala peçeli çarşaflı yaratıklar olmamız. Evet insan demedim, çünkü biz onlar için yaratığız. Dün sinirimden kudurdum ve hala sinirim geçmediğinden buradan paylaşmak istedim.

Cuma, Mayıs 12, 2006

Pazar

Dün Bospa'ya gittim. Bilmeyenlere anlatayım. Bostanlı'da Çarşamba günleri kurulan meşhur bir pazarımız var. Kısaca herkes Bospa diyor. Özellikle tekstil konusunda çok iyi. Hem çok kaliteli hem de çok ucuz şeyler bulabiliyorsunuz. Tabii meyve-sebze kısmıda da hem bol çeşitli, hem de çok taze oluyor.

Ben de dün gidip özellikle tişort bakayım dedim ama her zaman gittiğim yoldan gitmeyip başka bir yolu kullandım. Farklı bir kapıdan pazara girmişim. Direkt meyve sebzelerin arasında buldum kendimi. Oldum olası marullar, taze soğanlar, taze sarmısaklar mest eder beni. Dün de ben onu da alayım,bunu da alayım derken, elimi kolumu doldurmuşum. Giysilere bakacak halim kalmamış. Eeee, insan açgözlü olunca böyle oluyor. Ama napayım, bu aile geleneği herhalde. Hem anne tarafım hem de baba tarafım yemeğe biraz fazlaca düşkünüzdür. Eh görüntü olarak da bunu inkar etmeyiz zaten. Velhasıl ben gene haftaya erteledim tişort bakma işini. Hem canım daha tişort giyilecek kadar sıcaklar da bastırmadı , di mi?

Bu aralar yeni bir albümü sürekli dinliyorum. Ertuğ'un "Hayatım" adlı albümü. Burdan sanatçılar kısmından ulaşıp aynı adlı şarkıyı dinleyebilirsiniz. Zaten birçok müzik kanalında ilk klibi gösteriliyor , 2. klibi de yayınlanmaya başladı . Bence çok güzel bir ses, melodiler ve sözler de yürekten.

Pazar günü Anneler günü. Her yıl 4 hediye alıyoruz. Anneme, kayınvalideme, teyzeme ve eşimin teyzesine. Kayınvalidem sözde çaktırmadan isteğini belirttiğinden problem olmuyor. Annemle teyzeme ne alabileceğimi zaten biliyorum. Zevklerini, eksiklerini, ihtiyaçlarını bilirim hep. Eşimin teyzesine de klasik bir anne hediyesi ile işi bitiriyorum. Bana gelince. Hiçbir yıl sürpriz olmuyor. Şimdi Cumartesi günü eşim "Ne istiyorsun söyle de onu alalım. Gidip gereksiz birşey alacağıma ihtiyacın birşeyi alalım" diyecek ve biz gidip birlikte birşeyler alacağız. Oğlumun zaten aklında bile yok anneler günü. Babasıyla aldığımız hediyeyi pazar günü getirip bana verecek. Neyse , buna da şükür diyorum. Hiç olmazsa kocam hatırlıyor beni.

Salı, Mayıs 09, 2006

Başlıksız

Geçtiğimiz haftasonunu anlatalım bakalım önce. Cuma akşamının Hıdrellez olduğunu unuttum. Eşimin teyzesi yemeğe çağırmıştı, oraya gittik. Ama kendisi bizim 2 kat aşağımızda olduğundan sokağa çıkmadık. O yüzden de hiçbir şeyden haberimiz olmadı. Ertesi gün gazetelerde resimleri görünce olaya uyandım ama çok geçti. Cumartesi sabahı ise motor takılmış gibi saat 12'ye dek ortalık toplama,yemek yapma,banyo,kuaför faslı ile geçti. Öğleden sonra ise çeşitli nedenler yüzünden yaklaşık 3 haftadır ertelenen eski arkadaşlar toplantısına gittim. Gerçi yine 4 kişi olduk. Ama çok güzel bir gündü. Eski günler, anılar,bugünler, çocuklar derken vaktin nasıl geçtiğini anlamadık. Ev zaten bir ömre bedel. Deniz kenarında , balkonu boydan boya camla kapatıp salona eklemişler. Sanki denizin içinde oturuyorsun. Sağolsun, arkadaşımız da bir hazırlanmış ki sanki ordu gelecek. Velhasıl çok güzel bir gündü. Akşam da çıkıp biraz sahilde yürüyüş yaptık. Bir yerlerde oturup birşeyler içtik.

Pazar günü ise kahvaltıdan sonra yazlığa gittik. Kayınvalidemin doğumgünüydü. Görümcem, çocukları, onun kayınvalidesi falan derken 10-12 kişi olduk. Hemen mangal faslı başladı. Ardından pasta , çay. O gün 9'a geliyordu biz eve girdiğimizde. Tatlı bir yorgunluk vardı hepimizde. Temiz havanın da etkisi oluyor tabii.

Dün anneme gittim. teyzem de oradaydı. Bugün ise evdeyim çünkü Salı ve temizlik günü. Birazdan kadın gelecek. Benim şimdi gidip yemek hazırlamam lazım.

Şimdilik hoşçakalın,herkese kolay gelsin.

Çarşamba, Mayıs 03, 2006

Pembe, Gönlüm Sende

Bahar iyice yüzünü gösterdi, yaz da geliyor. Artık o sonbahar renkli fon pek uymuyordu ruh halime. Şöyle pembiş, membiş, yumuşak yumuşak bir fon bulayım dedim. En sevdiğim renk. Dikkat ettim kışlıklarımın hepsi siyah, kahverengi ve gri iken baharlık ve yazlık giysilerim pembe, beyaz ve camgöbeği mavi.

Zaten kış ve sonbaharı hep bahara ve yaza ulaşmak için yaşamak zorunda olduğum bir süreç olarak düşünürüm yani katlanırım o döneme. Oldum bittim sevemedim şu kışı ve sonbaharı. Neyse benim güzel günlerim geldi.

Yaşasın YAZZZZZZZ

Salı, Mayıs 02, 2006

Ordan Burdan

Cumartesi günü oğlumun, Penguencilerin imza gününe gitme planı gerçekleşmedi, çünkü imza günü pazar günüymüş. O gün de oğlumun özel dersi var. Dersle imza saatleri çakışıyordu.Onun adına üzüldüm. Çünkü 1 yıl boyunca bugünü beklemişti. Herşey kısmetle dedikleri bu olsa gerek. Gerçi kendi akılsızlığı da var bu işin içinde. Gününe doğru baksaydı birkaç gün önceden hocası ile görüşüp dersi başka bir güne kaydırabilirdik.

Ben 2.kez kitap fuarına gittim. Ayça Şen'in" Saatçi Bayırı", Lale Belkıs'ın" İpek Çoraplar", Frank McCourt'un "Öğretmen"(Angela'nın Külleri kitabının yazarı) ve Brigitte Peskin'in "İstanbul'da bir Yahudi Ailesi " ile devamı olan " 2.Dünya Savaşında bir Yahudi ailesi" kitaplarını aldım. Önce Ayça Şen'in kitabını okudum. Bence çabuk okunan , değişik ve güzel bir kitap. Hararetle tavsiye ederim.

Pazar günü ise klasik bir gündü. Yemek, ütü, tv arasında geçti.

Dün ise anneme gittim. Her zamanki gibi anne evine gitmek insana iyi geliyor, kaç yaşında olursa olsun. Orada insan istediği yaşa dönebiliyor, nazlanabiliyor. Allah hepsine uzuuunnn ömürler versin.

Bugün mü? Malum Salı!Temizlik var, kadın gelecek. Akşama belki eşimin teyzesini (çok yakın oturuyoruz) yemeğe çağıracağım. Ne yemek pişireyim bunalımlarındayım. İşte böyle yuvarlanıp gidiyorum kısacası.