Çarşamba, Nisan 30, 2008

Nişan



Bugün bizim nişan yıldönümümüz. Tam 19 yıl bitiyor,20'ye giriyoruz. Ne heyecanlı, ne güzel bir gündü. Evde aile arasında yapmıştık. Onun tarafı da bizim taraf ta pek öyle tantanayı sevmiyoruz. O gün, biz sanki o gün nişanlanmayacamışız gibi gene dışarı çıkmıştık. Bir arkadaşımızı da alıp Kordon'da bir yerlerde oturmuştuk. Ben herhalde biraz da mutluluktan 2 birayla kafayı bulmuştum. Benim de sarhoş olunca hemen uykum gelir. Yazık, beni zar zor eve bıraktı. Ben vurdum kafayı yattım. Kardeşim anlatıyor. O bana hadi kalk akşama nişanın var dedikçe ben ona bankada yaptığım işleri anlatıyormuşum;kartonları şurdan alıcan, printer'a şöyle takıcan falan diye:)) Tabi sonra bi uyandım saat 6 falan. Apar topar berbere gittim, o zamanlar saçlarım kısa olduğundan kısa sürede fön çekildi. Eve geldim, giyindim, kardeşim ısmarladığımız pastayı aldı, geldi. Saat 8 gibi geldiklerinde ben zımba gibiydim. Güzel bir kristal tabağa çikolata yaptırmışlar,içinde minicik nazar boncukları vardı, çiçek falan. Biraz hoşbeşten sonra ben kahveleri yaptım, babası beni istedi, babam klasik eh çocuklar anlaşmışlar, verdim gitti gibi bi şeyler dedi(pek hatırlayamıyorum) Yüzüklerimiz takıldı. Pastayı kestik. İkramlar yapıldı. Muhabbet falan, sonra gittiler. Bütün gece yüzüklerimize bakıp durduk, ya biz gerçekten nişanlandık mı diye? Bu inanamama durumu bi kaç hafta devam etti. Bi de yüzükleri alışımız var. Eşim, klasik yukarıdaki resimdeki gibi yuvarlak alyans istemişti. Bense o dönem pek moda olan kare tipi bir model. Kuyumcunun kapısında hangisi diye konuşuyoruz, bir türlü anlaşamadık. Eşim yazı tura atalım mı, kazananın istediği yüzüğü alırız dedi. Ben de "tamam, şansıma güveniyorum, sen baştan kaybettin, yazı olsun benimki" dedim ve ben kazandım:)) Benim istediğim yüzükleri aldık. Gerçi artık şişmanlıktan o yüzükler takılamıyor, daha doğrusu ikimiz de yüzük takmıyoruz. Ben de yüzüğün bağlayıcılığına inanmıyorum. Yeter ki gönüller bağlı olsun.

Daha dün gibi geliyor bu dediklerim ama baksanıza 20 yıl olmuş. İnşallah daha nice 20 yıllar görürüz.

Salı, Nisan 29, 2008

Yağmur



O deli sıcaklardan sonra tekrar yağmurlar başladı ama güzeldi be! Gelelim geçen haftaya. Salı günü arkadaşımla kitap fuarına gittik. Hem kendimize hem birbirimize hem de bizle daha sonra buluşacak arkadaşımıza kitaplar aldık. Ha, ben bi de oğluma Yiğit Özgür'ün karikatür kitabını aldım. Orada 2 güzel saat geçirdik. Oradan R.eyhan pastanesine gittik. A.hmet Ö.zhan da oradaydı. Ay, ne kocaman surat o öyle. Ah, ah yıllar çok acımasız ya. Neyse sonra arkadaşımız da geldi, uzun uzun muhabbetler R.eyhan'ın güzel pastaları eşliğinde yapıldı:)) Saat 7 gibi kalktık oradan. Çarşamba günü biz oğluşumla evde yayıldık ama eşim duramadı, anneciğine gitti, Foça'ya. Selametle... ben daha pazar günü oradaydım, bu kadar samimiyet fazla, di mi kızlar? Eşim çıkınca ben de arkadaşımı aradım. O da ne yapayım diye düşünüyormuş. Atladı vapura , Bostanlı'ya geldi: İskeleden yürüyerek benim meşhur Y.asemin K.afeye gittik. Saat 1.30 falandı geldiğinde , 5 gibi kalktık, Bostanlı pazarına uğradık ama bir şey almadık. Onu 6 vapuruna bindirdim tekrar. Oradan da dönüp tekrar pazara gittim. Biraz sebze-meyve aldım. Perşembe günü biraz ev toparlama, cuma halam gittim. Cumartesi günü eşim önce elektrik süpürgesi yaptı. Olay şu; belki duymuşsunuzdur Rainbow diye bir süpürge var. Hediyesi 3.300 Avro. Kendileri hijyen manyağı olarak aldı. Ben de protesto ediyorum. Madem aldın, sen kullan. Ben bu paraya daha yararlı şeyler yapardım diye. İşi bitince eşimle birlikte biraz alışveriş yaptık, oğlanın ders aldığı büroya gidip hocalarla konuştuk, akşam da bir arkadaşımıza oturmaya gittik. Pazar günü eşim yine Foça'ya, biz oğlumla evdeydik. onun sınavı ve kursu vardı. O kurstayken ben "İçimdeki Deniz" filmini hem ağladım hem seyrettim. Dün annemdeydim. Bugün temizlik yok. Bana gelen kadın bugün doktor işi için izin istedi, perşembeye gelecekmiş. Ben de evde biraz ortalık toparladım, etli türlü yapmak istiyorum fırın torbasında, bi de pilav yanına.Valla pirinci yeni almadım, taa aybaşında aldığım pirinç:))

Günler böyle geçip gidiyor. Aslında teyzemin tarafında bir sürü olumsuz gelişme var ama ben bunları yazmak istemiyorum, zaten dün annemle konuşup yeterince üzüldük, kahrolduk. ne diyeyim, allah o hayırsız oğlanlara akıl fikir versin ama 55 sene gelmeyen akıl bu saatten sonra da gelmez herhalde.

Salı, Nisan 22, 2008

23 Nisan Kutlu Olsun



Yarın 23 Nisan. Hepimize kutlu olsun. Bu güzel günü bize armağan eden Atamız da var olsun. Bu arada balkonlarınıza bayraklarımızı asmayı da unutmayalım:))

Ülkede çok acaip şeyler oluyor, burayı lütfen okuyun, özellikle bu günlerde:(

Pazar günü.k.valideleri Foça'ya götürdük, yerleştirdik. Onlar yazlık sezonunu açtılar. Gerçi ertesi gün temizliğe kadın gelecekti ama o pis evde yatılmaz diye görümcemle biraz evi toparladık. Tabi alışık olmayan bünye hemen yoruldu. Neyse ki hasta falan olmadım. Akşamüzeri, bizden 1 hafta önce yazlığa gelen k.validemin arkadaşı bizi çaya çağırdı. Valla kuş sütü eksik denir ya, öyle bir sofra donatmıştı. Çaylar içildi, kekler, poğaçalar, sarmalar yenildi, muhabbetler edildi. Bu arada görümcemin diyet yine yalan oldu:)) O, böyle her 2-3 haftada bir diyete başlar, sonra bırakır. Tabi sonuçta değişen bir şey olmaz.

O gece dönüşte o kadar yorgundum ki ütü falan yapamadım. Sabah bizimkiler kalkmadan oğlana 1 gömlek, 1 pantalon, eşime de 1 gömlek ütüledim. Onlar gittikten sonra da kalanları hallettim. Öğleden sonra anneme gittim.

Bugün izne çıkabilen arkadaşımla kitap fuarına gidiyoruz. Oradan da Alsancak'a geçip bir yerlerde oturacağız, diğer arkadaşımız da o zaman bize katılacak. Onun 3'e kadar başka bir işi varmış, o yüzden fuara gelemiyor.

Yarınsa malum tatil, herkes evde. Aslında Çeşme'ye gidelim diyorduk ama hepimiz gevşedik. Çünkü Çeşme'ye gidelim denince gene nerden baksan en geç 9'da kalkmak lazım. Yarın ailecek yayılalım azıcık. Geç kalkalım, uzun uzun kahvaltı edelim, gazetelerimizi okuyalım istiyoruz.

Ben artık kaçayım, daha hazırlanıcam, arkadaşıma gidicem. Herkese iyi bayramlar....

ÖNEMLİ NOT:Bundan sonra cuma güzeli yayınlamayacağım. Onları her daim sağ köşede görebilirsiniz. Çünkü dönüp dolaşıp bakıyorum da bu ikiliden daha güzeli yok kardeşim:))

Cuma, Nisan 18, 2008

Burada



Sawyer burada, Türkiye'de. Eh, bu hafta başkasının resmi konmazdı, ayıp olurdu:))

Geçen hafta koşuşturmacalı geçti. Cumartesi sabah arkadaşıma kahvaltıya gittim. Diğer arkadaşımız da geldi. Ayrıca ev sahibi arkadaşımızın annesi ve kızkardeşi de vardı. Güzel bir gündü. Giderken gene makinada ekmek yapıp götürdüm, pamuk gibiydi, bayıldılar. 2,5'a kadar falan oturduk orada. Oradan malum kayınvalidelere geçtim. Orada da şaka,şamata, muhabbet. Akşam eve döndük. Zaten yorulmuştum. Ayaklarımı uzatıp tv seyrettim, dinlendim. Ertesi gün, teyzemi yeni taşınacağı yere götürdük. İzmir'e 2-2,5 saat mesafede yazlık bir yer. Ama bir gittik ki, ev dandini. Oğlanlar eşyaları yerleştirmemişler bile. Çöp ev gibi. O kadın o vaziyette o evi nasıl yerleştirecek bilemiyorum. Biz biraz düzeltmeye, en azından yatacak yer açmaya çalıştık ama en az 2 günlük iş var orada. Yanımızda kayınvalideler de vardı, tekrar Foça'ya döndük. Bahçeden erik ve çağla topladık. İzmirliler bilir, o tarafta S.akıpağa'nın tesisleri var, "Rumeli köftesi" meşhurdur, oraya uğradık köfte yedik, akşam da eve döndük. Malum pazartesi için ütü yaptım, nevresimleri değiştirdim falan.

Pazartesi günü aslında anneme gitmeyi düşünmüyordum ama teyzem evden ayrıldı, şimdi mahzunlaşmıştır diye gevrek alıp sabah (yani annemlerin sabahı;12) kahvaltıya gittim onlara. Çok kalmadım ama, bir-iki saat sonra eve döndüm. Akşam kuzen ve aileyi pide yemeye davet etmiştim. Biraz meze türü şeyler yaptım. Pide içlerini hazırladım. Oğlumla eşim pideciye gitti, ben masayı kurdum, akşam gene gülüş ahenk kalabalık bir sofraydık.

Salı günü ise temizlik vardı, yarım gün geldi, sonra o kapıdan ben bacadan gene anneme gittim. Annemler uzun bir gurbet sonrası (eniştemin işinden dolayı) 20 yıldır ilk kez teyzemle alt-üst oturuyorlardı. İşte hayırsız evlat durumlarından teyzecim evini satmak zorunda kaldı ve kiraya çıktı. Hem de buradan uzaklaştılar. Ev taşınalı 1 ay olmuştu. Oğlanlar biz evi yerleştirelim öyle gelirsin demişlerdi. Gerçi gidince gördüm ki taş taş üstüne koymamışlar.O süre zarfında da teyzem annemlerde kalıyordu. Gidince anneme çok zor oldu. Zaten çok bağlıdırlar birbirlerine. Biraz ona destek olmak için gidiyorum anneme. Aslında bana yakın bir eve taşımak istiyorum onları ama onlar da kendi evleri duruken kiraya çıkmak istemiyorlar. Bu yaştan sonra ev sahibi kahrımı çekicez diyorlar. Evlerini satsak buradan ev alamayız, onu da biliyorum. Ben şimdilik kiralıklara şöyle bir göz gezdiriyorum, inşallah hem kesemize hem de gönlümüze göre bir yer buluruz.

Çarşamba malum, Bospadaydım, biraz tekstil- biraz sebze alışverişi. Dün de ameliyat olan bir arkadaşıma hastaneye ziyarete gittim. Ondan dönüşte de başka bir arkadaşın şubesine uğradım. Biraz da onunla sohbet. Eve geldim, biraz yemek,biraz ütü(yastık kılıfları, havlular, tişortlar falan)

Bugün oğlum seviyor diye birazdan kısır yapıcam, sonra da biraz çıkıp yürüyüş yapmak istiyorum. İşte günler böyle geçip gidiyor. Bu arada kitap okuyorum. Oya Baydar'ın "Kayıp Söz" kitabı. Diğer romanları kadar( Sıcak Külleri Kaldı ve Erguvan Kapısı ) sarmadı ama zorluyorum kendimi. DVD'de "Anlat İstanbul"u sakin kafayla izledim. Sırada "Uzak" var. Yani kültür hareketlerinden de uzak durmamaya gayret ediyorum.

Gene cuma olmuş. Herkese iyi tatiller, iyi hafta sonları...

Cuma, Nisan 11, 2008

G.rease



Bu hafta, hem başrol oyuncuları hem de konusu güzel bir film afişini koydum. Bu filmin yapıldığı yıl, ben İstanbul'da filolojide öğrenciyim. Ama o zamanlar şimdiki gibi filmler A.B.D. ve diğer ülkelerle aynı anda vizyona girmiyor. En az 1-2 yıl gecikme ile Türkiye'ye geliyor. Ben her gün Kadıköy'den Karaköy'e vapurla geçiyorum. Kadıköy iskelede bir video ve renkli tv var. O zamanlar Türkiye'de daha renkli tv yok, video hiç yok. O videoda vapur beklerken insanların canı sıkılmasın diye çeşitli klipler, Benny Hill Show'dan parçalar falan gösteriliyor. Tabi bu arada verilen kliplerden biri de Grease filmden aynı adlı şarkının klibi.Ben tabi hangi kaset ezberlemişim. Tam geliyorum iskeleye, bir bakıyorum o kaset, ben artık 1 vapur, 2 vapur derken bu klip başlayana kadar iskelede oturuyorum ve bekliyorum. Klip oynuyor, ben yüzümde salak bir gülümseme gelen vapura atlıyorum. Yani az vapur ve ders kaçırtmadı bana bu klip.Filmini görmek ise 1 yıl sonra kısmet olmuştu. Onun hikayesi ise şöyle; ertesi yıl ben tekrar sınavlara girip İzmir'e döndüm üniversite için. O yıl film İzmir'e de geldi. Biz kalabalık bir grup Çınar sinemasına gitmiştik bu filmi izlemeye. Sinema tıklım tıklım dolu, biletler 1 gün önceden alınıyor, yer yok. Hey gidi günler hey. Gözünü sevdiğiminin teknolocisi. Ne iyi oldu da bize karın ağrısı çektirmiyor artık. İstediğin filmi indir, istediğin klibi izle. Zaten tüm filmler dünya ile eş zamanlı gösterime giriyor. Yaşasın teknoloci:)))

Bu hafta yapmak istediklerimle ilgili bazı değişiklikler oldu. Çarşamba sabah kuzen geldi, kahvaltı sırasında bir arkadaşım aradı. Geçenlerde bizi evine davet eden bir arkadaşımıza perşembe gidelim mi diye sordu. Tamam dedim. Bizi çağıran arkadaşı arayıp bana sonucu bildirecekti. Şimdi azıcık dedikodu. Bu bizi çağıracak arkadaşımız bizim tüm toplantılarımıza katılır, her yere gelir ama hiç kimseyi evine çağırmaz. Neredeyse 5 yıldır biz ona gideceğiz. Üstelik de hep bize "gelmiyorsunuz" diye sitem eder. Sen çağırdın da biz gelmedik mi demek lazım ama olmuyor. Ben hep baktığın yüze tükürme, tükürdüğün yüze bakma lafına inanırım. Bir kere kırılırsam, bir daha ben asla görüşmem. o yüzden de hep idare ederim insanları, onlar bana laf söyleseler bile. Neyse, sonuçta gene bizi kabul etmedi. Ivır zıvır bahaneler ileri sürmüş. Eh, bizden günah gitti. Biz gelelim dedik, o kabul etmedi. Top artık onda. Ne zaman müsait olursa o çağırsın, biz de uygun olursak(!) gideriz. Hiç içimden gelmiyor ya, neyse...

Çarşamba günü kahvaltıdan sonra pazara gittim. Enginar, iç bakla falan aldım. Dün de onları pişirdim. Öğleden sonra da anneme gittim. Bugün halama gideceğim. Yarın ise program dolu:) Sabahtan malum bir arkadaşta kahvaltıdayım, öğlen ise kayınvalidedeyiz. Yani saat 3 gibi. Yeğeni geldi diye yemek yapmak istedi(biliyorsunuz aslında cumartesi ben çağıracaktım ama o arzu edince ben de ses etmedim) Fakat buradaki kuzenlerin çocuklar(yani gençler) cumartesi akşamı dışarı çıkmak istediklerinden, herkes de birbirini görsün diye yemeği erken saate aldık. Böylece cumartesi akşamı herkes serbest olacak. Bu durumda ben de pazartesi akşamı çağırdım herkesi. Ama işin kolayına kaçıyorum, gerçi kuzen de öyle istedi, pide yaptırıcam. Yanına bol salata, turşu, otlar. Yani pek fazla yorulmamış olucam.

Gene hafta sonu geldi. Herkese iyi tatiller.....

Çarşamba, Nisan 09, 2008

Cep Fotolar



Eski ve hızlı bir cep foto okuru olarak geçen gün bu siteyi bulunca pek mutlu oldum. İtalyancam olmasa da az buçuk neler dediklerini İng. den benzeterek arada sırada da sözlüğe başvurarak çıkarıyorum. Aklıma bundan 30-35 yıl önceki yaz tatillerim düşüyor. Yazın neredeyse bir koli dolusu cep fotoyu arkadaşlarla değiş tokuş eder, sıcak öğle saatlerinde yatakta yayıla yayıla, bu sonu hep mutlu sonla biten kitapları okur ve hayaller kurardım. En beğendiğimse geçen postta resmini yayınladığım F.ranco G.asparri idi. Zavallım 1999'da ölmüş. Ne diyelim, dinince dnlensin, toprağı bol olsun. Üstteki resim de aynı siteden cep foto oyuncularının pek çoğunun bir arada olduğu toplu bir resim.

Bugün eşimin Ankara'daki kuzeni geliyor, alt kattaki teyzeye gelecek. Birazdan aşağı inicem, hep birlikte kahvaltı edicez. Yarın en büyük halama gitmek istiyorum. İzne çıkmasını umduğum arkadaşım yine izne çıkamadı. Bu yüzden beni ve diğer kankamızı cumartesi kahvaltıya çağırdı. Aslında ben pek cumartesileri bir yere gitmek istemiyorum. Çünkü eşim ve oğlumla birlikte olabildiğimiz, birlikte kahvaltı edebildiğimiz tek gün. Pazarları kursu olduğundan oğlum çok erken gidiyor, eşim de genellikle öğlene doğru anneleri ile Foça'ya gidiyor yani bize bir tek cumartesi kalıyor. Haftaya da aylık toplantımız var cumartesi günü. Üst üste 2 hafta ayrı gayrı olucaz, ama arkadaşımı da çoook uzun süredir göremedim, azıcık anlayış , di mi?

Cumartesi akşamına Ankara'dan gelen kuzeni ve diğer aile efradını yemeğe almak istiyorum. Cuma'dan tüm meze ve zeytinyağlıları yaparsam yetiştiririm. Akşam üzerine sadece pilav ve ızgara işi kalır ki onlar da son dakika işleri. Ama bakalım onlara uyacak mı? Neyse herkese uyan bir günde alırım hepsini yemeğe.

Size çok basit bir tatlı tarifi de yazayım. Geçenlerde arkadaşımda yedim, çok beğendim, hem yapması da çok kolay
.
Malzeme: 20 kaşık irmik
2 litre süt(2 kutu)
20 kaşık tozşeker
8 kaşık kakao
Kaşık ölçüsü yemek kaşığı. İrmik ve kakaoyu kaşığa silmeden çok az fazla koyun ama tepeleme de olmasın.Tozşekeri ise tepeleme doldurun. Tüm malzemeyi tencereye koyup orta ateşte muhallebi kıvamına gelene kadar karıştırın. Kaynayınca bir iki dakika daha karıştırıp borcama dökün. Önce dışarıda ılıtıp sonra buzdolabına koyun. Soğuyunca üzerini çikolata sosu ve dövülmüş ceviz/fındık ya da antep fıstığı ya da hindistan cevizi ile süsleyin. Süslemesi zevkinize kalmış. Afiyet olsun.

DİP NOT: Şimdi bloglar arasında dolaşırken bu bloğa ve etkinliğe rastladım. Lütfen tıklayın ve okuyun. Muhteşem bir düşünce. Daha bir hafta süre olduğuna göre ne yapacağınıza karar verin ve uygulayın lütfen.

Pazartesi, Nisan 07, 2008

Pardon



Bu cuma güzelini maalesef atladım ama pazartesi telafi ediyorum, umarım affedersiniz:))
Peki var mı cuma güzelimizi tanıyan? Gerçi biraz benim gibi dinazor olmak gerekiyor tanımak için ama bakalım bilebilecek misiniz? Yanıtı bir sonraki postta:))

Geçen hafta neler yaptım, valla tam hatırlayamıyorum. Bir tek cuma aklımda. Onda da en küçük halama gittim. Bana ıspanaklı börek yaptı. Ayrıca sütlaç da yapmış ki tek yiyebildiğim beyaz ve sütlü tatlı. Ben beyaz renkli sütlü tatlıları sevmem ama işin içine kakao girerse o ayrı:)) Bir tek sütlacı o da tatlı pilav kıvamında olunca yani bol pirinçli severim.Geçen haftalarda halama uğrayıp aşure aldığımda muhabbeti geçmişti, unutmamış canım benim. Aşura kasesini vermeye gittim, bu defa da sütlaç kasesi ile döndüm eve:)) Ben de ona 7 tahıllı ev ekmeği götürmüştüm, o ve eniştem de ekmeğe bayıldılar, pamuk gibi.

Günler ekspres kıvamında hızla akıyor. Bugün sabahtan bankalara gidicem, kredi taksitlerini ve kredi kartlarını ödemeye. Borç yiğidin kamçısı ama bizimki galiba biraz mazoşistlik aşamasına geldi:)) Oradan da anneme geçicem. Bu hafta hala bankada olan bir arkadaşım izne çıkacaktı. Eğer çıktıysa onunla buluşucaz. Umarım çıkmıştır. Neredeyse 3 ay olacak görüşmeyeli. Telefonlar var ama yüzyüze farklı oluyor.

Lafı kısa tutayım ve doğru görev başına koşayım. Herkese iyi haftalar...

Çarşamba, Nisan 02, 2008

Y.alçın K.üçük'ten bir alıntı

Bu ileti geçenlerde bana geldi, Y.alçın K.üçük'ün yazdığı söyleniyor. Ben onun her dediğine katılmıyorum ama alttaki ileti hoşuma gitti, sizlerle paylaşmak istedim;


"Eyy benim kafası 'su kaçırmasın hava almasın' diye devekuşu yumurtası
gibi paketlenmiş hemşirem!

Eyy dini modernize edemediğinden, çağdaş yaşamı islamize etmeye
çalışan tuhaf iktidarın seçmeni!

Eyy benim üstü kebap altı Lara Croft modifiye müslüman kardeşim!

Ey inandığı din;erkeği kadına tercih eden,üstün gören,erkeğin otoritesini tartışılmaz ilan eden,

erkeği kadının hamisi,kadını erkeğin hayatını kolaylaştırıcı unsur,

vesayet altında tutulması gereken bir çeşit geri zekalı ya da aciz ve
hatta şeytan konumunda tanımlayan hemşirem!

Dini inancı 'Penis Diktatoryasına mutlak itaat'ı emreden hemşirem!

İslamiyeti 'kültür', ahlakı dinden ibaret sanan hemşirem!

Eyy benim yaşama dair talimatı, erkekler tarafından yazılmış, erkek
postacı Cebrail aracılığıyla gönderilmiş din kitaplarından alan
hemşirem!

Üniversiteyi bitirirsen, diplomayı duvara asıp evinin kadını
olacağını, kocanın şirketlerinden birinde çalışıyormuş gösterilip
Bağkur primlerinin ödeneceğini, sonra da benim yıllarca it gibi
çalıştıktan sonra bağlanan emekli aylığım kadar emekli aylığı
alacağını biliyorsun değil mi? Ben de biliyorum. Bu hiç hoşuma
gitmiyor.

Belki de kocanın şirketlerinden birine ortak gösterilirsin, adına
ihalelere katılınır, 'vekaleten' kararlar, krediler alınır, hisseler
satılır. Senin iraden dışında, haberin bile olmadan, sen hayata
katılamadan ailenin erkekleri senin adına herşeye katılırlar,
ekonomiyi falan bile yönlendirirler hatta. Sen de asaleten değil
'vekaleten' yaşayıp gidersin.


Üniversiteye okumak için mi gitmek istiyorsun?

Hayır! Üniversiteyi medreseleştirmeye. Mescit, çömelmeli kenef, abdest
lavabosu talep etmeye. Diğer kadınlar üzerinde baskı oluşturmaya.

Kamu binasına çalışmak için mi girmek istiyorsun?

Hayır! Mescit, çömelmeli kenef, abdest lavabosu talep etmeye. Diğer
kadınlar üzerinde baskı oluşturmaya.

Her yere Penis Diktatoryası'nın sana verdiği talimatları yerine
getirmek için girmek istiyorsun. Bir düğmenize basacaklar, sürüler
halinde çağdaş giyimli kadınların üzerine saldıracaksınız. Bir
düğmenize basacaklar birşeyi protesto etmek ya da liderinizi
alkışlamak için okullardan (AKP'li Belediye'nin tahsis edeceği)
otobüslerle meydanlara doluşacaksınız.

Erkek emredecek siz yerine getireceksiniz. İnisiyatif, karar alamadan.
Hiçbir zaman kendi başına hareket edebilen çağdaş, özgür kadınlar
olamayacaksınız. Hep sürüler halinde yaşamanız, sürüler halinde eylem
yapmanız gerekecek. Sizin yerinize Penis Diktatoryası düşünecek,
beyninizdeki gri hücreleri kullanmayacak, alınan kararların
sorumluluğunu üstlenmeyeceksiniz.

Pasif yaşamak da bir tür rahatlıktır hemşire. Bunu istiyor da olabilirsin.

Düşünmeme, koşulsuz itaat etme karşılığında ananın rahmi kadar sıcak,
sarıp sarmalayan yuvanda güven içinde oturup, itaate dayalı sosyal
düzen isteyen 'kul' çocuklar yetiştireceksin. Karnına basınca elham
okuyan, bacağını çekince hatim indiren bebeklerle oynayan, isyan değil
itaat eden 'kul'lar.

Türban dediğin tesettürün sadece bir parçası hemşire. Kafa derisinde
çıkan keratini kapatan kumaş parçası. Sana göre Allah'ın yarattığı
saç, bana göre evrim sürecinde beyni radyasyondan, ısıdan korumak için
oluşmuş izolasyon maddesi. Şampuan reklamına göre 'hazinemiz', İslama
göre bir telini gösterirsek cehennemde yanacağımız kıl kümesi.

Dinin örtünmeni emrediyorsa neden (Penis Diktatoryasının sokağa
döktüğü) İranlı kızkardeşlerin gibi kara çarşaflara girmiyorsun? Bak
'Eşarp yetmez, en iyi örtünme kara çarşaftır' diye sana destek
gösterileri yapıyorlar oralardan.

Ama sen hemşire! Sen Ampul Partisi'nin sadakalarından, lutuflarından,
avantalarından payını almakta olan Araplaşmış, ruju ojesi yerinde
hemşire! Sen tesettür mayoya 250 Dolar, ipek türbana 500 Dolar, ya da
üç kilo bulgura bir oy verebilen hemşire!

Sen, Allah korkusu, erkek korkusu, ölüm-cehennem korkusu arasında
sıkışıp kalmış gariban! Bırak o soyut korkuları da, yakında Türkiye'de
de kurulmasını beklediğim din muhafızlarının kızılcık sopasından,
kırbacından, recm'inden kork.

Şimdilik rengarenk giyinebilmeni laik Cumhuriyet'e borçlu olduğunu da
hiç unutma hemşire. Ampul Partisi'nin hortumlayıp babanın/kocanın
cebine koyduğu avantada, oruç/namaz polisine ödeyecekleri maaşlarda
benim aylığımdan kesilen, içtiğim rakıda, şarapta ödediğim vergiler
olduğunu herzaman hatırla. (hadi sor şimdi Alo Fetva hattına: 'İçkiden
alınan vergiyle Din Polisi'ne maaş ödenirse bu para helal midir?').

Sen de ben de biliyoruz ki senin dini inancının sana verdiği görev,
yüklediği sorumluluk okumak, çalışmak, sosyal hayata aktif katılım
değildir hemşire. Senin aklın bir adamın üçüncü beşinci karısı olmaya,
ona sorgusuz itaat etmeye yatıyorsa eğer, eve kapanıp rahmin döl
tutmayacak hale gelinceye kadar çocuk doğurup onları 'itaatkar, isyan
etmeyen kullar' olarak yetiştirmeye yatıyorsa eğer, senin ne okumandan
fayda gelir ne çalışmandan hemşire.

Kadını cinsel obje, ticari meta olarak gören sokakta kendi halinde
yürüyen erkek değil, Kanada'dan Avustralya'ya kadar yayılmış yıllık
cirosu 95 milyar Dolarlık tesettür giyim pazarıdır hemşire.

Kadını cinsel obje olarak gören dindar, dinsiz, ateist, bilmemneist
erkek değil, beyni dinle yıkanmış yobazdır hemşire. Ona daha çocuk
yaştayken nikah kıyabilen, kadını kapatarak pasifize eden Penis
Diktatoryası'nın yobazı.

Soyut korkularını besleyerek özgüvenini aslında Penis Diktatoryası
kırıyor senin. Sonra gelip 'Beni mağdur ettin, bana zulmettin' diye
beni suçluyorsun. Sonra da aynı Penis Diktatoryası açık (yani normal)
giyindiğim için beni 'kokoş', değersiz ilan edip sana benim üzerimden
kendini namuslu, değerli hissettiriyor, prim veriyor. Benim üzerimden
senin egonu şişiriyor. Kadını kadına kırdırıyor yani.