Perşembe, Haziran 17, 2010

Dünya Kupası


Evde 2 adet erkek olunca, biri emekli diğeri de sınavlar nedeni ile evde olunca ben de Dünya Kupasını yakinen takip etmek zorunda kalıyorum. Gerçi benimki daha çok göz ucu ile arada bakmak.

Tv'nin Türkiye'de yeni yeni yaygınlaşmaya başlamasının da etkisi ile net olarak hatırladığım en eski Dünya Kupası 1974'teki kupadır. Finali Almanya( tabii o zamanki adı Batı Almanya) ile Hollanda oynamış ve Almanya Hollanda'yı 2-1 yenerek kupayı (maalesef) almıştı. Biz o yaz Bodrum'daydık ve ben erkek Fatma olarak kaldığımız M.ercan Pansiyonun alt katındaki hem yemek yenilen, hem tv seyredilen ya da yalnızca oturulan bahçesinde serin serin, tv'den babamla birlikte izlemiştim finali. İşte o finalde herhalde babamın da etkisi ile Hollanda'yı tutmuş ve maç sonunda çok üzülmüştüm. Bir diğer hatırladığım şeyse o kupada ilk kez bir Türk hakem, Doğan Babacan maç yönetmişti. Hey gidi günler hey. O zamandan beri her türlü uluslararası futbol turnuvasında, eğer Türkiye yoksa , Hollanda favorimdir. Dünya Kupalarında ise buna bir de Brezilya eklenir. Yani ikisinden biri kazansın da farketmez. Yürüyün be portakallarım (Hollanda), sambacılarım (Brezilya) kim tutar sizi.

Yukarıdaki resim, Dünya Kupasının resmi maskotu Zakumi adlı leopara ait. Ben de bu yazı için görsel bi şeyler ararken buldum ve öğrendim.

Zakuminin anlamını postu yazıp yayınladıktan sonra öğrendim, onu da paylaşayım dedim. Zakumi, Za ve kumi sözcüklerinin birleşiminden oluşmuş. Za: Güney Afrika Cumhuriyetinin uluslararası trafik kodu. Kumi: Afrika dilinde 10 demekmiş. Yani; Güney Afrika 2010'nun kısaltması. Bu da böyle küçük bir bilgi olsun.

Pazartesi, Haziran 14, 2010

İyi ki Doğdun Belgin




Canım arkadaşım, iyi ki doğdun, iyi ki varsın, iyi ki arkadaşım, dostumsun. Bu pasta da ne biçim deme sakın. İnternetten buldum, pırlantalı pastaymış, fiyatını yazmıyorum, hediyenin parası söylenmez, ayıptır diye:)))
Düşündüm, düşündüm, benim kokoş arkadaşıma da böylesi bir pasta yakışır dedim. Nice yıllara Belginim.

Cuma, Haziran 11, 2010

Gündem

Bugün internetten gelen bir mesajı sizlerle paylaşmak istiyorum;


"Bir hafta önce yurt dışında gazetecilik yapan bir arkadaşımla sohbet ederken AKP ve AKP’nin başı için dedi ki;

“Kendilerini kurtarmak için savaş çıkarmak istiyorlar.”

O gün bu cümle üzerinde fazla durmamıştım ama İsrail ile Türkiye arasında ki gelişen olaylara bakınca mümkün olabilir diye düşündüm.

Baykal’a kurulan tuzağın geri tepmesi ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun ilk genel seçimden sonra gelecek Başbakan gibi yorumlanması AKP için adeta bir korku tünelinin giriş biletiydi.

Demokrasi ile şeffaf bir şekilde idare edilen ülkelerde bir seçimle gelip, başka bir seçimle muhalefete düşmek normaldir ama AKP için değil. Çiftçisini, işçisini, doktorunu, bakkalını, eczacısını, Ordusunu karşısına almış bir hükümet için iktidardan düşmek… Korkutarak susturdukları nın korku ortadan kalkınca ne yapacağını bilememek… Var olduğu söylenen gizli holdinglerin, onun-bunun üzerine kurulduğu anlatılan işletmelerin akıbetini bilememek… Yüce divan yolları ve arkalarında biriktirdikleri nefret… Talat giderken (delil bırakmamak için olsa gerek) bazı belgeleri yok etmeye kalkmıştı. AKP ve Başı, ne kadar kayıt dışı olsa da, birilerinin kayda almış olabileceği görüşmelerin ve sözlerinin ortaya düşmesi korkusu…

Anayasayı değiştiremeden, yargıyı kendi lehlerine fetva verecek ulema haline getiremeden iktidar ya elden giderse? Deliğin etrafında gezinmek, yüzlerce korumaya rağmen nefret dolu tepkilerden kurtulamamak…

16 Nisan tarihli yazısında Savaş Süzal şöyle diyordu:
“Gelelim Başbakan’ın iki günlük Washington temaslarına. Erdoğan ABD başkentine Pazar gecesi geldi. Pazartesi sabahı ise 4 milyon dolar bağışla George Mason Üniversitesi içinde kurulan bir bölümde düzenlenen ısmarlama bir konuşma yaptı. Salonun yarısı Türk geri kalanı Arap ve beş on Amerikalı vardı.
Bir de dikkatimizi çeken şey; Erdoğan’ın Washington’da İsrail lafını ağzına aldığını görmedik. Ne olduysa birileri kulağını mı büktü ne, hiç İsrail demedi. Pardon George Mason Üniversitesinde toplam 60 kişi önünde konuşurken son olarak söylemişti. Orayı da Türkiye’de, konferans verdim diye sattı. Aslında zirveye gelen liderler arasında kabile reisi gibi, çoluğu çocuğu, kızı oğlu, yedi sülalesiyle gelen tek lider bizimkiydi. Karısından ayrılmayan Fransa Devlet Başkanı Sarkozy bile yalnızdı.

İki günlük ziyaret sırasında oldukça garip şeyler de oldu. Örneğin bizim heyete 40 araba kiralanmış ve bunlara 200 bin dolara yakın para ödenmiş. Ayrıca heyet için otele Divan lokantasından 300 pide yaptırılıp gönderilmiş, adam başına 15 tane falan düşüyor.”

İşte bu Başbakan şimdi tutmuş “biz kabile devleti değiliz” diye bağırıyor. Biz kabile devleti değiliz de, siz kabile şeyhi gibi görüntü veriyorsunuz maalesef.

PKK saldırırken sınır ötesi harekat talebine ayak direyen Başbakan, kamuoyu baskısı sonucunda meclisten sınır ötesi harekat için yetki çıkartmak zorunda kalmıştı. Sonra ne oldu? “Bir de ABD’ye gidip konuşalım bakalım” diyerek kendi devletinin güvenliğini sağlama iznini ABD’ye bağlayarak kabile devletin kabile başkanı gibi hareket etmişti.

Kendi ordusunun başına geçirilen çuvaldan, üç MİT mensubunun Barzanicilerce derdest edilip şehit edilmesinden onuru incinmeyen ve hesap soramayan, o Barzani’yi de “kardeşim” diyerek kucaklayan bir Başbakan’ın bıyıkları gelip geçene yol olur.

İsrail’in Filistin Kurtuluş Örgütü’nü dağınık olduğu için kontrol edemediği ve Hamas’ın İsrail’in desteği ile kurulduğu iddialarını Başbakan’a anlatacak kapasitede bir danışmanı var mıdır acaba? İsrail Filistin’e saldırdığında o hayran oldukları Araplar’ın petrol fiyatlarının yükselmesi ve bu kirli savaşın getirdiği para nedeniyle Filistin için çözüm istemediğini Başbakan’a kim anlatacak? Yoksa biliyor da, kendisi de siyasi rantını mı yemeye çalışıyor?
Sayın Başbakan, size ve bu Filistincilere asla inanmıyorum! Neden mi?

İHH için alınan gemilerin para kaynağını geçsek bile, havada kalan ve cevap bekleyen çok soru var. Siz Irak’ta Müslümanlar öldürülürken daha rahat öldürülmeleri için ABD ve müttefiklerine Türk hava sahasını açmadınız mı? Iraklı Müslüman kadınlara tecavüz edilirken ABD’nin tecavüzcü, katil, sapık askerleri sağ salim memleketlerine dönsün diye dua etmediniz mi?

Çin Uygur Türkleri’ne katliam uygularken, Müslüman Türk kadınları kısırlaştırılırken “biz Çin’in bütünlüğünden yanayız” demediniz mi? Ermeniler’in ülkemize yasa dışı yollardan girip kaçak çalışmasına göz yumarken ülkemize sığınmış Çeçenler’in çocuklarını okutamadığını ve çalışma izinlerinin olmadığını bilmiyor musunuz? Sizin için Yunanistan’da baskı altında kalan ve Türk oldukları inkar edilerek kendi müftüsünü seçmesi engellenen Batı Trakya Türkleri bir şey ifade ediyor mu? Yunanistan geziniz sırasında Rum Pontus soykırım anıtı dikilerek atalarımıza iftira edildi ve siz bu durumdan hiç rahatsız olmadınız.

Sıfır terörle teslim aldığınız ülke yönetimi şimdi hangi noktada Sayın Başbakan? Terörü 1993 noktasına yeniden taşıdınız. Hatta daha da ileri götürüp şehirlere yaydınız. Siz geleli kaç Mehmetçiğimizi kaybettik bir bilginiz var mı? Şehirlerimiz PKK terörüne mahkum edildi. İstanbul’da, Ankara Ulus’ta patlayan bombalar ve parçalanan genç kızlarımız… Gözünüzde bir Filistinli’ye eşit olması için daha kaç bin Türk Vatandaşı şehit edilmeli Sayın Erdoğan?

Baydemir küfrediyor, siz sağırı oynuyorsunuz. DTP’li vekiller Türkiye’yi kan gölüne çevirmekle ve Türk Halkını diz çöktürmekle tehdit ediyor, gıkınız çıkmıyor. Evlat acısıyla birkaç kelam etmiş şehit babasını sıkılmadan mahkemeye verip mahkum ettiriyorsunuz. Bir damla vicdanı olan bu duruma isyan eder ama vicdanlar susmuş. Kuru ağaçtan düdük çıkar mı Sayın Başvekil?

Şehit cenazelerine katılıma yasak geliyor ama Filistin için Taksim emirlere amade. Şehit Mehmetçikler için bir damla gözyaşını göremediğimiz eşiniz Filistin için gözyaşı akıtmıştı. O Filistin ki, terör örgütlerinin Türkiye’ye saldırmak için eğitim aldığı yer. O Filistin ki; Ortadoğu ülkeleri ile yapılan bir toplantıda “Osmanlı Ortadoğu’dan ayrılalı kargaşa devam ediyor” diyen Türk konuşmacıya İsrailli yetkili ile birlikte itiraz ediyor.

İHH yardım gemisi gitmeden İsrail olacakları söyledi. İsrail nasıl bir devlettir ortada iken, AKP nasıl bir hükümettir ki, o insanları ateşe attı. Şimdi kalkmış ucuz nutuklar atıyorlar. Bizim Anadolu’da bunlar gibilerle “kendi başını düzemeyen gelin başı düzüyor” diye alay ederler.

Sizleri Irak’ta Müslümanlar katledilirken, Uygur Türkleri katledilirken, Mehmetçiklerimiz, fidanlarımız kahpe kurşunlarla şehit edilirken de Taksim’de, yardım konvoylarında görseydim inanabilirdim. Dahası yanınızda da yer alabilirdim ama; yüreği çatallı olanlara, katilin birini alkışlarken diğerini eleştirenlere, küçüğüne posta koyup büyüğüne tapanlara, kan üzerinden siyasi rant uman zavallılığa sadece acıyabilirim.

Ülkeler ekonomik tıkanmışlıklarda savaşı bir kurtuluş olara görmüştür. AKP yolun sonuna geldiğini ve baskı ile sakladığı yolsuzluk ve verdiği tavizlerin ortaya çıkacağını düşünerek paniğe kapılmış olabilir. Bir savaşı kendisi için kurtuluş çaresi olarak görebilir. Yalnız unuttukları bir şey var. Sürekli operasyon yaptırdıkları, yandaş ve devlet destekli basınlarına sürekli dövdürttükleri Ordu bunlar için savaşır mı?

Bir hatırlatma daha:

Sayın Başvekil, İngilizler'in özel yetiştirdiği casuslar Osmanlı topraklarında batıl olan KADERİYE tarikatını kurdu. Kaderiye mensupları şeytanın yolundan giderek günah işlemeyi de kadere bağlayıp Allah’ı suçlar. Siz tedbir almayarak madencilerin ölmesine sebep olan taşeronu aklayıp Allah’ı suçladınız ve batıl olan KADERİYE tarikatı mensubu gibi açıklama yaptınız. Osmanlı’nın çökmesine neden olan anlayışlardan birisi de İngiliz casuslarının dine soktuğu bu anlayıştır. Madem sizin kader anlayışınız bu, o zaman sizin anlayışınıza göre biri çıkp ta, İsrailliler’in yardım gemisine saldırıp ölümlere sebep olması da bir kaderdir derse ne diyeceksiniz( !)? İşte bu yüzden büyüklerimiz diline hakim olamayıp aklına geleni konuşanlara; “Dilim, sensin zorum” demiştir.

İsrail terörist bir devlet gibi davranmıştır, Filistinliler’e yaptıkları bir insanlık suçudur. Hepsi tamam ama “kendi başını düzemeyenlerin gelin başı düzmeye kalkması” trajik bir durumdur.

Pek Sayın Erdoğan ne yaparsa yapsın, yolun sonu görünmüştür. Korkunun ecele faydası yoktur. Asiye nasıl kurtulur filmi gibi AKP’nin nasıl kurtulacağı bu milletin derdi değildir! Bu ülke ancak ve ancak kendi bekası için savaşır. Tayyip Bey çok meraklıysa Filistin’e başbakan olabilir.

AKP ve BOP Eş Başkanının mecburiyetleri Türk Halkı’nın mecburiyeti değildir! Bu da böyle biline. "

Perşembe, Haziran 10, 2010

Geçecek.....


Bir önceki postu Çe.şmeden yazdığım gün, bir yağmur başladı ama şakır şakır değil de çisil çisil, nasıl güzel anlatamam. Tüm gün yağmasına rağmen hava fazla serin olmadığından balkonda da oturabildiğimizden hiç de sıkıcı gelmedi bize yağmur. Biraz gazete, kitap biraz yazlıkların vazgeçilmez oyunu "okey" derken akşam oldu, Ilıca'ya meşhur "D.ost P.ide"ye gittik. Orada bir arkadaşıma rastladım, biraz lafladık. En sevdiğim pide olan kuşkaş( kuşbaşılı, kaşarlı) yedim, üzerine de tatlı niyetine ortaya tahanlı pide söyledik. Oradan Çe.şme'ye geçip çarşıda dolaştık, eve döndüğümüzde herkes yataklara zor attı kendini. Pazar günü yağmur dindi ama denize girilecek kadar da sıcak değildi. O gün ise, Il.dırı'daki tepedeki kahveye gidip gözleme yedik ki gözleme bahane, manzara şahanedir orada. Pazartesi günü ise fırtına vardı. Ben biraz evi topladım, havluları, çarşafları yıkadım, çocuklar ders çalıştı, akşam üzeri yola çıktık, evimize geldik.

Salı günü temizlik ve faturaları, kartları yatırma işi ile uğraştık. Dün Bospa (Bos.tanlı pazarı) ziyareti, ardından bozulan uydu yayın için adam bulma, yaptırma akşam oluverdi hemen. Bugünse anneme gitmek istiyorum. Cuma 1 saatliğine uğramıştım ama anneciğime yetmiyor, uzun uzun muhabbet istiyor. Yazlıktan pazartesi akşamları döndüğümüz için pazartesileri anneme gidememeye başladım. Birazdan çıkarım. Akşamdan yemeğimi yaptım ki bugün rahat olayım. Eşim de arabayı vizeye götürdü. O da aradan çıkıversin.

Yarınsa bir arkadaşımla buluşucam. O Bostan.lı'ya gelecek, buralarda takılıcaz. Epydir görüşememiştik, muhabbet birikti.

Bu hafta sonu Çe.şme'ye gitmiyoruz, oğlum evde daha rahat ders çalıştığını söylüyor. Eh, o çalışsın da biz her yere razıyız. Hep söylüyorum, önce sağlık ama sonrasında tek dileğim oğlumun şu seneyi geçmesi, kalmaması. Yoksa olacaklardan korkuyorum. Neyse, iyi düşünelim, iyi olsun di mi? Acaba 40 kere söylersem, olur mu ki? Geçecek, geçecek, geçecek..............

Not:Foto, getty images'den ama hem saçları hem de ders çalışmada ki istekli tavrı aynı benim oğlum:))

Cumartesi, Haziran 05, 2010

Çeşme'den Bildiriyorum:))


Dün akşam geldik buraya. Oğlum dersinden döndü, ufak bir çanta yaptık, kızımızı da aldık, önce araba vapuru ile Üç.kuyulara geçtik ki ne zamandır bir türlü saatini denk getiremediğimizden hep körfezi dolaşmak zorunda kalıyorduk, üstelik cuma trafiği feci oluyor, neyse Çe.şme'de önce Ta.nsaş'tan alışveriş sonra fiş, sonra da doğğğru evimize. Kızımız et, tavuk sevmiyor, bu durumda hemen köfte, patates, makarna eşsiz üçlüsü hazırlanır, alınan hazır mezeler falan saat 10'da biz daha yeni akşam yemeğimizi yiyorduk. Sonra çerezdi, meyveydi derken onlar biraz ders çalıştılar. Önümüzdeki hafta kızımız final sınavına giriyor, İng. hazırlıkta. Oğlumun önümüzdeki haftası tatil ama sonraki 2 hafta da onun finalleri var, işi zor yani. Şimdi herkes uyuyor. bense kalktım, kuş sesleri arasında önce balkonu güzelce yıkadım, açtım b.sayarımı, ooohh benden keyiflisi yok. Böyle herkes uyurken (herkes derken yalnız ev ahalisi değil, tüm site neredeyse), kuş sesleri, iğde kokuları arasında hafif bir de serinlik varken değmeyin keyfime, en sevdiğim saatler.

Bu keyfi daha fazla almak için Çenebaz şimdilik kaçar...

Herkese iyi, mutlu, keyifli bir hafta sonu...

Not:Resim bizim bulunduğumuz yerdeki Pı.rlanta plajı, internetten aldım.

Salı, Haziran 01, 2010

1 Haziran


Hayat Bilgisi derslerine göre bugün resmi olarak yaz geldi, yani en sevdiğim zaman dilimi. Ama niye içimde buna uygun coşku yok? Ülke ve dünya gündemi can sıkıcı. Hangi birine üzüleceğini şaşırıyorsun. Sevinçlerimiz bile buruk buruk ve yarım.

Ben de uzun süredir gene sallamışım burayı. Blog yazmak artık çok cazip gelmiyor nedense. Okuması öyle değil ama. Öteden beri baktığım blogları yine zevkle izliyorum, yorum bırakıyorum ama kendim yazmak istemiyorum. Sanırım böyle kör topal devam eder, 1 yazar 3 yazmam.

Geçen hafta jinekoloğa gittim. En son (utanarak söylüyorum) 98'de gitmişim. Bir de 2007'de mamografi çektirmişim o kadar. Şehirli Kezban Çenebaz:)) Smear testi yaptırdım, mamografiyi bu hafta çektireceğim. Biraz da kendime bakayım dedim.

Cuma günü öğleden sonra yazlığa gittik, pazartesi günü de öğlene doğru döndük, öğleden sonra oğlumun dersi vardı çünkü. Cumartesi günü deniz sezonunu açtık. Hava çok sıcaktı ve deniz de çok güzeldi. İyi bir dinlenme oldu benim için. Sanırım bu hafta sonu da cumadan gideriz yine. Gerçi sitede daha pek insan yok, marketi bile açılmadı ama daha güzel oluyor. Ortalık sessiz sakin, sabah kuş cıvıltıları ile uyanıyor insan. Vücut kadar ruh da dinleniyor ki şu aralar en çok ihtiyacım olan şey.

Herkese iyi haftalar...