Pazartesi, Nisan 30, 2007

Gurur Duydum



Dün tv karşına kilitlendm kaldım. Bu 2. ve bu da harika oldu. Ama ders alması gerekenler ders aldı mı? Ondan emin değilim. Hala adaylıktan çekilmiyor. Bu gibi durumlar için inadım inat, malum yerim iki kanat deriz ya, o durumda kendileri. Ama çok olduğunu bilmek, insanı rahatlatıyor.

Gelelim, geçen haftaya. Cuma günü kitap fuarına gittim. Çoğu yayınevinde %50'lere varan ciddi indirimler vardı. Birkaç kitap aldım. Oğlumun Penguen ciltlerini tamamladım.(Her yıl kitap fuarından geçmiş yılın tüm ciltlerini alıp koleksiyon yapıyoruz). Bir de odası için Leman'dan Bezgin Bekirli çöp kutusu (kağıtlarını atsın diye) aldım. Yolda kuzenle karşılaştım, kızı Ankara'dan gelmiş. Dönüşte bize uğrayın çay içelim dedim. Gelirken börek, lor kurabiyesi falan aldım. Ben eve girdikten yarım saat kadar sonra da onlar geldi. Oturduk, lafladık. Kuzenin kızı Ankara'da okuyor, arada gidip geliyor. Cumartesi için de yemeğe çağırdım. Ama bizim daha doğrusu eşimin sülalede birini çağırıp diğerlerini çağırmazsan bozuluyorlar. Eşimin teyzesini, onda kalan ve bana şu sarmaları saran ablayı, kuzenleri, görümcemi ve çocuklarını da çağırdım ki toplam 11 kişi oluyoruz. Kayınvalideler artık yazlığa gittiklerinden burada değiller, çağıramadım. Yalnız bu hafta inanılmaz bir üşengeçliğim vardı. Kolayına kaçtım. İçini biz hazırladık, pide yaptırdım. Yanında salata, yeşillikler, turşu, acı, yoğurt, taze soğan, kola, ayran falan derken herkesin çok hoşuna gitti. Ben de yorulmamış oldum. Pazar günü eşim annelerine giderken biz de gidecektik ama oğluş bey son dakika benim p.tesi fizik sınavım var deyince ben ve oğlum evde oturduk. Gerçi benim de hoşuma gitmedi değil. Yayıldım. O ders çalışırken pazar gazetelerini okudum, bir gün önce yemek telaşından seyredemediğim cnbc-e'deki acil servisi izledim(hastasıyım o dizinin) , mitinge baktım, ütüleri yaptım. Akşamüzeri eşim babası ile birlikte döndü. Bugün doktor randevusu varmış. Akşam yemeği, biraz tv, sonra uyku. Sabahta herkes dağılıştı. Eşim işe, oğluş okula, kayınpeder doktora. Ben de biraz ortalığı toplayıp dolaptaki tavuk göğüslerini haşladım. Pirinç ıslattım. Akşama pilav üstü tavuk yapıcam, bi de salata. Öğleden sonra anneme gidiyorum.

Bakalım, önümüzdeki günler neler getirecek ama en azından endişe yerini umuda bıraktı bende, mutluyum, gururluyum, umutluyum:))


1.Not: Dikkat ederseniz zırt pırt foto koyuyorum artık. Picasa'yı yükledim. Bugüne dek niye yapmamışım diye hayıflandım. Ve niye bu kadar teknolojiden korkuyorum diye kendime çok kızdım.

2.Not: Ya, şimdi hatırladım, bugün bizim nişan yıldönümümüz. 18 sene bitiyor. Vay be, iyi dayanmışız:))

Cuma, Nisan 27, 2007

Cuma Güzelleri



Bugün güzel değil, güzeller var. N'apayım? Cumhurbaşkanı seçiminin yapılacağı bu kara günde 2 güzel anca keser dedim. Başka da bir amacım yoktur yane:))

Çarşamba, Nisan 25, 2007

Hah, Şimdi Tam Oldu

Evet, tam padişahın hınk deyicisi şeklinde bir çözüm buldular. Başbakanı yasayı çıkaracak , cumhurbaşkanı onaylayacak ve istedikleri gib at koşturacaklar. Milyonlarca insanın karşı olduğu yalnızca rte değildi ki, temsil ettiği zihniyetti. Bu yapılan da ne demek; bağırsanız da çağırsanız da biz istediğimiz gibi bu memleketi yönetir, istediğimizi başa getiririz. Yani halkın sesine önem vermemek. Bir laf vardır; Gün olur, devran döner diye. Bu günler de geçecek.

Neyse dünden beri yatışmayan sinirlerimi boşverelim de geçen haftayı anlatayım. Cuma günü sarmalar yapıldı. Öğleden sonra kayınvalidem ve kardeşi de geldi. Çaylarımızı içtik. Yanında meşhur fındıklı kekim ve milföy börek de vardı. Fakat akşam saat 7 gibi ben de bir baş dönmesi başladı ki yanı sıra mide bulantısı,kafamı kaldıramıyorum. Saat 8 gibi yattım. Uyuyup uyanarak ertesi gün sabah 8'e dek yataktaydım. Ama o gün de sersem gibiydim. Bu benim kulağımdan kaynaklanan ve "menier" denen bir hastalık. Tam kesin tedavisi yok. Neyse, o kısım uzun, girmeyeyim. O 2 gün boyunca sesimdeki keyifsizliği anlar,üzülür diye annemleri aramadım. Pazar günü konuştuğumuzda gördüm kü babam da Cumadan beri hastaymış. O da hem alttan hem üstten feci durumdaymış. Hemen onlara gittim. Yaşlılar da aynı çocuklar gibi oluyor. 2 günde resmen süzülmüş, rengi kireç gibiydi. Ama artık çıkarmaları ve ishali kesilmişti. Halbuki pazartesi Çeşme'ye onlarla gideriz diyorduk, bize hazırlanmak iyi gelmiyor. Pazartesi biz üçümüz yola çıktık. Önce Altınoluk'ta ballı-kaymaklı, sucuklu, kaşarlı-yumurtalı mükemmel bir kahvaltı yaptık. Çeşme'ye gidince önce seralara uğradık. Fiyatlar hiç korktuğum gibi değildi. Neredeyse pazar fiyatı ile aynıydı. Çim tohumu aldık. Ayrıca ön taraf için ortanca, yan taraf içinse beyaz ve pembe papatyalar aldık. Ben ilk baktığımız serada gül beğenmiştim ama diğer çiçekleri iyideğildi. Dönüşte de yolumuzun üzerinde değildi, alamadık. Ama bahçıvana sordum, daha zamanı var, ekilir deyince bir sonraki gidişte 2 gül bir de begonvil almaya karar verdim. Orada rengarenk çiçekleri görünce insan kendinden geçiyor. Hepsini almak istiyor ama zaten el kadar bahçe. Nereye ekecesin? Biz o işleri yaparken eşimin kuzeni aradı."Biz de Çeşme'deyiz dolu balık var, 2 kişiyiz. Hadi gelin, beraber yiyelim" dedi. Bal-kaymaklar daha erimemiş, biz çatlamak üzereyiz. Onlar da geç kahvaltı etmişler. "5 gibi yaparız balıkları, hem akşam yemeği gibi olur hem de biz de erken dönmek istiyoruz, yarın iş var" deyince tamam dedik. İşlerimiz bitince marul alıp( herşey var, yalnızca ilave marul lazım dedi) onlara gittik. Bahçe güneş içindeydi. 2 koca kase salata yaptık. İçinde marul, roka, tere, dere otu, nane, taze soğan, bol yağ-limon ve nar ekşisi ile nefisti. Valla hala ağzım sulanıyor. Balıkların bir kısmı yenemedi, kediler yaşadı. Birer kadeh te şarap içtik (fazla içmedim, malum başım dönmüştü, pek alkol almamak lazım). Herşeyi toparlayıp saat 7 gibi evden çıktık. İzmir'e dönüşte geçerken annemlere yine uğradık. Babam bayağı toparlanmıştı. Dün de önce bir arkadaşa gidip oğluna İngilizce çalıştırdım. Bugün sınavı vardı, inşallah iyi geçer. Oradan yine annemlere gittim. Babam çıkamadığı için bazı alınacaklarını aldım. Annemin ayakları ağrıdığı için dış işleri babam yapar. O da hasta olunca evde özellikle meyva namına bir şey kalmamış. Normalde temizlik salı günleri ama pazartesi 23 Nisan olduğundan birer gün kaydı. Ben de bugün temizlik var. Onun dışında bu hafta ile ilgili hiç program yapmadım. Belki yarın kitap fuarına giderim, daha gidemedim. Olmazsa Cuma'ya.

Cuma, Nisan 20, 2007

Nimet'e

>

Bugün senin için yayınlıyorum Cuma Güzelini. Ve tabii tüm Ethan Hawk hayranları için.

Dün "Ben Sana Söylemiştim-Because I said so" filmine gittim. Yine hava civa, kakara kikirilik bir filmdi. En azından insanı 1,5-2 saat herşeyden uzaklaştırıyor. Çıkışta canım arkadaşımla(burayı okuyor musun H.?) deniz kenarında bir yerlerde oturup bir şeyler yiyip muhabbet ettik, güldük. Tam terapi oldu. Akşam ise B.usiness C.hannel'da "Roma Tatili" filmi vardı. Yüzlerce kez seyretsem bıkmayacağım bir film. Audrey Hepburn'un güzelliği, zarafeti, Gregory Peck'in yakışıklılığı ve romantizm. Bir de bunlar Roma'da olunca filmi onyüzmilyonbininci kez ,ilk kez seyredermişcesine seyrettim. Bu arada neden bu kısık gözlü erkekler çok yakışıklı oluyorlar ya. Gregory Peck, Richard Gere. Normalde herkes iri gözlüleri beğenir ama bunların o 2 çizgi gibi duran gözleri muhteşem. Neyse, biz gene normal konulara dönelim.

Haftasonu programımız değişti. Malum Çeşme'ye 3 günlüğüne yatılı gidecektik. Oğlumun kursu vardı, biz de bu hafta gitmez diyorduk ama oğlum gözlerimi yaşartacak bir şekilde en zor konuda olduklarını(trigonometri), o yüzden bu hafta dersi ekmek istemediğini söyledi. İlk kez böyle bir taleple karşılaşınca biz de Çeşme'ye yatılı gitmekten vazgeçtik. Pazartesiye günü birlik gidip dönücez. Çimleri, çiçekleri bahçıvana bırakırız. Öbür hafta da gidip ne olup bittiğine bakarız.

Bugün çok iyi görüştüğüm, uzaktan da akrabamız olan bir abla var, o gelip yaprak sarması yapıcak bana. Kendi teklif etti. Ben zaten bu tür şeyleri teklif etmem, edemem. Dün uğradı, hadi yarın geleyim, yaprak sarayım sana dedi. Bayıla bayıla kabul ettim. Bende öyle marifetler yok çünkü. Eh, yemek işi de çözüldüğüne göre bana ense yapmaktan başka bir şey kalmıyor.

Herkese iyi haftasonları.

Pazartesi, Nisan 16, 2007

Karmaşık Duygular

Cumartesi günü tv karşısında hem mitingi izleyip, hem de kahvaltı ettik. Nasıl duygulandım, nasıl sevindim, nasıl gurur duydum anlatamam. Hem benim gibi düşünen insanlar olduğunu görmek, hem nasıl uygar bir miting yapılırmış göstermek, hem de birilerine uyarı anlamında çok güzel bir miting oldu.Bizler de evlerimizde bayrak asarak destek olduk onlara. İzmir gelincik tarlası gibiydi. Heryer kırmızı-beyazdı. Muhteşemdi. Bu güzel duygularla tv karşısında oturuken o uğursuz kaza haberi ile boğazıma bir yumruk geldi oturdu sanki. Haberi gözyaşları içinde izledim, hala da her gördüğümde gözlerim doluyor. O küçücük evlatları her gördüğümde içim acıyor.Allah kimseye evlat acısı vermesin. Çok acı, allah kimsenin başına vermesin. Hele aynı aileden birkaç kişinin birden öldüğü durumlar var ki, insan ne diyeceğini şaşırıyor. Allah ailelerine sabır, ölenlere rahmet versin.

Bu haberle sıkılınca hava değişsin diye akşam eşimle biraz sahilde dolaştık, bir yerlerde oturup biraz bir şeyler atıştırdık. Hava yumuşacıktı. Sahil, deniz, lacivert gökyüzü, yemyeşil çimenler, sessizlik biraz olsun iyi geldi.

Pazar günü eşim annelerini yazlığa götürürken biz de onlara takıldık. Foça yolu üzerinde S.akıpağa diye bir yer var. Rumeli köftesi meşhurdur. Orada durup köfte yedik. Foça'da erik topladık. Ama daha erikler leblebi kadar. Küçük bir torba topladık. 15 gün sonra irileşir, güzel olurlar. O zaman daha fazla toplarız dedik. Sonra eve dönüş yemek, ütü falan.

Bugün anneme gidicem. Yarın ÖSS deneme sınavı olduğundan liseler tatil( en azından oğlumun okulu), oğlum evde olacak. Buradan çıkan sonuç, ben yarın bilgisayarın yanından bile geçemem:)) Yarın aynı zamanda temizlik de var. Çarşamba emekli kızlar toplantısı. Perşembe günü "Bir ömür yetmez" e gitmek istiyoruz arkadaşımla. Cuma geldi bile, hafta bitti. Bu hafta sonu malum 23 Nisan nedeni ile tatil 3 gün olacak. Annemleri de alıp Çeşme'ye yazlığa gidelim diyoruz. Aslında kalmak için gidiyoruz ama soğuk olursa kalmaz geri geliriz. Haftasonu sitenin bahçıvanı aradı. Yeni çim ekicektik. Artık zamanı, çim tohumlarını getirin dedi. Ben biraz da yeni çiçekler istiyorum ama buradan götürülmez, Çeşme'den alıcaz. Orası da çok kazık oluyor. Mevsim diye de herşey 2-3 kat daha pahalı. İzmirli arkadaşlar. Çeşme'de en ucuz çiçek satan yer neresi? Rehber olun bana:))

Perşembe, Nisan 12, 2007

Hislerimin Tercümanı, Teşekkürler Bekir Coşkun

" İstemem...


BEN Tayyip Erdoğan’ı "cumhurbaşkanı" görmek istemem.

Çünkü:

367 sayısı, her şarta uyan maddeler, kılıflar, kalıplar, uydurmalar benim umurumda değil.

Ben; bir siyasetçinin yüzde 30 küsur oy ile TBMM’nin yüzde 60’ına sahip olup ülkeyi beş yıl yönetmesi bile tartışılırken... Aynı kişinin beş yıl önceki aynı oy ile, bu kez artı 7 yıl cumhurbaşkanı olmasını demokrasinin hiçbir yerine sığdıramam.

Beş yıl önce AKP’ye oy veren birisine sorsalar:

"Bu seninki nasıl bir oy ki, arkadaşı beş yıl başbakan yapmaya yettiği gibi, şimdi de artı yedi yıl cumhurbaşkanı yapmaya yetiyor?.."

*

Ben Tayyip Erdoğan’ı "cumhurbaşkanı" görmek istemem.

Çünkü:

Ağızlarındaki "Atatürk" sözcükleri, dillerindeki "cumhuriyet" kelimeleri, söylemlerindeki "laiklik-maiklik" lafları umurumda değil.

Ben; Türkiye’nin türbanlı bir hanım tarafından temsil edilmesini, tüm dünyanın karşısına "Türkiye’nin first leydisi" olarak bir tesettürlü-türbanlı kadının çıkmasını istemem...

*

Ben Tayyip Erdoğan’ın "cumhurbaşkanı" olmasını istemem.

Çünkü:

Onun "yıldız ülke" müjdeleri benim umurumda değil.

Ben; daha geçtiğimiz cuma günü Kırıkkale’de "Bir çocuğum var" diyen kadına dönüp "Bir tane yetmez, yola devam" diyen... "Bakabildiğiniz kadar değil, doğurabildiğiniz kadar doğurun" diye düşünen bir zihniyetin ülkenin tepesine oturmasını istemem...

*

Bizim aydınlık umutlarımız, ışığa doğru bir yolumuz vardı.

Bizler her şeye rağmen çağdaş, uygar, Batılı bir toplum olmak için çırpınıp durduk.

Çocuklarımıza "Dağ başını duman almış" olsa bile, Mustafa Kemal’in tasarladığı parlak bir geleceğe doğru "yürümeyi" şarkılarla öğrettik.

Şimdi ise; tarikat okulları ile donatılmış bir Anadolu’yu, türbanlılara vaat edilmiş üniversiteleri, laikliği değiştirme olanağı sunulmuş devlet adamlarını, ulema özlemlerini, imamlar tarafından yönetilen bir Türkiye’yi istemem...

O "istikrar" denilen süreç umurumda değil.

Çünkü:

Benim için bir tek Türkiye var.

Onun başına Tayyip Erdoğan’ı "cumhurbaşkanı" istemem. "



Bu yazıdan sonra başka da bir şey demiyorum. Ellerine sağlık Bekir Coşkun.

Çarşamba, Nisan 11, 2007

3 x 3 'lük Yeni Bir Sobe

Mutfak Robotu sobelemiş beni. Gerçi her zamanki gibi foto koyamıyorum ama tariflerimi verip cevaplarıma geçeyim.

Fındıklı Kek
Malzeme: 200 gr dövülmüş fındık ya da ceviz
200 gr eritilmiş margarin ya da tereyağı
200 gr un
200 gr şeker
4 yumurta
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya

Önce yağ ve şeker çırpılır. Yumurta eklenir. Daha sonra elenmiş un, k.tozu ve vanilya eklenip çırpılır ve en son fındıklar eklenir. Yağlanmış kalıba dökülüp, 175 derece fırında 40-45 dakika pişirilir. Ertesi güne daha güzel oluyor.

Bu kek: Fikrişe,Renklere ve Çiçeklibahçeye gitsin.


Fırında Kabak
Malzeme: 1 kg. kabak
1 büyük soğan
1 demet dere otu
7-8 diş sarmısak
2-3 domates
tuz, karabiber,nane, zeytinyağı

Kabakların kabuklarını kazıyın. Sonra küp küp doğrayın. Derin bir kaba koyun. Üzerine soğanları iri iri doğrayın. Dere otunu kıyın. Domateslerin kabuklarını soyup küp küp doğrayın. Sarmısakları soyup, ikiye bölüp ekleyin. Tuz, karabiber, nane ve bir çay bardağı kadar zeytinyağını ekleyip güzelce harmanlayın. Yağlanmış borcama dökün. Kabak kendi su saldığından 1 çay bardağı kadar su da ekleyip 200 derece fırında kabaklar yumuşayana kadar pişirin. (yaklaşık 45 dakika) Bu arada fırına vermeden önce borcamın üzerini alüminyum folyo ile kaplayın. Kabaklar yumuşayınca folyoyu alıp, kabakların üzeri kızarana kadar 10-15 dakika daha pişirin ve fırından çıkarıp soğumaya bırakın. Bu yemeği sıcak, ılık, soğuk her türlü yiyebilirsiniz. Ayrıca sade yiyebileceğiniz gibi üzerine sarmısaklı yoğurt döküp de yiyebilirsiniz.

Bu yemek te Mutfak Camı Burcu'ya, Asortik Krep'e ve Sümüklüböceğe gitsin.


Fırında Hamsi

Malzeme: 1 kg. hamsi(aslında sardalya da olabilir)
Yarım demet maydanoz
Yarım paket galeta unu
Bir kaç parça margarin

Balıklar fileto şeklinde ayıklanır, yani başları, kuyrukları ve kılçıkları çıkarılır, yıkanır. Maydanoz ve galeta unu birlikte robottan geçirilir. Balıklar ile bu yeşil unumsu karışım güzelce karıştırılır. Borcam yağlanır, Balıklar düzgün bir şekilde içine sıralanır. Enson kalan galeta karışımı üzerlerine dökülür. En üste fındık büyüklüğünde bir kaç parça margarin konur. 150 derecede en fazla yarım saatte pişiyor. Yalnız yanına bira zorunlu , ona göre:))

Bu hamsi de Pınar'a, Kurunane'ye ve Annelog'a gitsin.

Gelelim diğer sorulara;

1.1 Daha önce yaşadığınız 3 şehir
İzmir:Doğduğum büyüdüğüm ve 1 yıl dışında hiç ayrılmadığım şehir. Umarım burada da ölürüm
İstanbul: İlk yıl ünüversiteyi kazanıp gittiğim, 1 öğrenim yılı boyunca kaldığım sonunda yapamayıp döndüğüm yer. Yok, ben almayayım kalsın. Çok güzel olabilir ama çok yorucu.
Aslında başka uzun süreli yaşadığım bir yer yok. Eşim askerdi ve oğlum doğmuştu. Oğlum 1,5 aylıkken yanına Malatya'ya gidip 1,5 ay orada kalmıştık. Sonra da
tezkeresini almıştı ve birlikte İzmir'e dönmüştük. Sayılır mı ki bu şimdi?
1.2 Tatil için gittiğiniz, gördüğünüz ve önermek istediğiniz 3 yer
Çeşme:Yalnızca yazlık orada diye değil, yazlığımız olmadan önce de gittiğimiz yer. Bekarken Bodrum iyi olabilir ama çocukla olunca daha düzenli yerler iyi oluyor. O yüzden Çeşme'yi kesinlikle öneririm.
Rodos: Sahilleri aynı Didim- Altınkum'a benzeyen bir yer. Belki ilk yurtdışı seyahatim olduğundan bayılmıştım. Yazın gitmenizi öneririm.
Prag: Kesinlikle ilkbaharda gidilmesi, nehir turu atılması, geceleri sokakları
arşınlanması gereken, tarih dolu müthiş bir yer.
1.3 Yaşamak istediğiniz (görmediğiniz olur) 3 şehir
İzmir: Zaten oradayım, şükürler olsun.
Diğer seçenekleri ben yaşamaktan ziyade gezmek olarak yorumluyorum ve diğer 2 şehir olarak Roma ve New York diyorum.

2.1 Şu an ki mesleğiniz nedir?
Emekli, çok komik. Böyle meslek mi olur, di mi? Aslında bankacıydım. Çok sevdim,hala seviyorum. Özellikle ihracat bölümünü. Kolay değil, 20 yıl. İnsanın kanına işliyor. Belki bunda genellikle iyi insanlarla çalışmamın da etkisi olmuştur.
2.2 Dünyaya yeniden gelseydiniz , hangi mesleği yapmak isterdiniz?
Yine bankacı olabilirim. Ya da İngilizceyi kullanabileceğim her iş. Ama rehberlik
falan değilde, mesela spontane tercümanlık, heyetlere çevirmenlik gibi.
2.3 Kesinlikle ben yapamazdım dediğiniz meslek nedir?
Öncelikle cerrahlık. Kan tutmaz beni ama iyilik için bile olsa kesemem kimseyi.Bir de ticaret. Biz alışmışız ay başında belli bir para almaya. Belirsizlik beni mahfeder. Bir de çek ertelet, Alininkini Veliye, Velininkini Aliye, aaaa bana gelmez böyle katakulliler.

3.1 Yaşam felsefenizi oluşturan sözlerden biri
Biraz kaba olacak ama " Kurda sormuşlar ensen niye kalın, kendi işimi kendim görürüm de ondan " demiş. Ama burdan şu sonucu çıkarmayın;Kimseye de yardım etmez. Asla. Kim isterse hemen koşarım. Ama huy işte, ben birilerinden bir şey istemeyi sevmiyorum. Sonuna kadar her şeyi kendim halletmeye çalışırım.
3.2 Bir kitaptan alınan çok sevdiğiniz bir cümle veya paragraf veya bölüm
"İntihar etmeyeceksek içelim bari!"
En sevdiğim yazarlardan biri olan Adalet Ağaoğlu'nun "Bir Düğün Gecesi" romanının ilk cümlesi, sanırım kitapseverler arasında en fazla bilinen cümle de aynı zamanda.
3.3 Çok sevdiğiniz bir şiirin bir parçası
Orhan Veli'yi çok severim. Özellikle de o kısa şiirleri; bir değil 2 tane yazdım aşağıya

Bekliyorum,
Öyle bir havada gel ki
Vazgeçmek mümkün olmasın


Baka kalırım giden geminin ardından;
Atamam kendimi denize, dünya güzel
Serde erkeklik var, ağlayamam

Sobelediğim arkadaşlarım. 3 gün içinde sobeye cevap vermeniz lazım. Bu bir. Bu sobenin ilk şartı, bu. 3 yemek tarifi yazacaksınız. Bu iki. Yemek tariflerine isterseniz foto koyabilirsiniz(ben malum koyamıyorum). Her yemekle de 3 kişiyi, toplamda 9 kişiyi sobelemeniz lazım. Bu da üç. Hadi bakalım kolay gelsin
.

Salı, Nisan 10, 2007

Geçen Hafta ve Bu Hafta

Geçen hafta çarşamba günü halamlara gittim ziyarete. Perşembe günü ise emekliler toplantımız vardı. Hatay tarafındaydık. O kadar fırtına vardı ki araba vapuru bile çalışmadı. Çevre yolundan geldik. O gün çok güzel geçti. Kız kıza muhabbetin yeri ayrı. Cuma resmen ense yaptım, yayıldım evde. Cumartesi günü oğlumla biraz alışveriş yaptık. Akşamüzeri de eşimle sahilde dolaştık. Dolaşırken kuzen aradı. Kızı Ankara'dan tatil için gelmiş(Bilkent'te paskalya tatili varmış) Bu akşam yemeğe bize gelin dedi ama dediği saat 7,30. Ben saat 6 gibi yumurtalı ekmek yapmıştım. Yanında yumuşacık, yağlı beyaz peynir, ayva reçeli ve çay eşliğinde götürmüştük. Gıgığımıza kadar doluyuz zaten ama maksat birarada olmak. O gece yine 10 kişiydik. Üstelik gelemeyen bir kuzen grubu daha vardı.Ben yalnızca yeşilliklerden oluşan bir tabak ve 1 kadeh kırmızı şarap aldım. Yok, gitmiyo çünkü. Ertesi gün de eşim annelerini yazlığa götürürken oğlumla ben de gideriz diyorduk. Ama ay akşamdan doğdu gene ve oğlumun her pazar sabahı 9'da olan kursu öğretmeninin ricası nedeni ile öğlen 2.30'a kaydı. Yani tam günü ortadan bölüyor. Biz gidemedik. hava da nasıl güzel. Hem azıcık erik de yerdik. Gerçi henüz çok küçükler, annem yemeyin safra o diye çocukken bize kızardı. Ama annem görmeden bir kaç tane yerdim canım:))

Dün haftabaşı, ilaç yazdırmaya doktora gitmiştim. Biraz laflarken "sen 45 yaşındasın ve hiç mamografi çektirmemişsin, hemen gitmen lazım"dedi. Haydaaa, nerden çıktı şimdi bu. Gerçi annemin halası meme kanserinden ölmüş ama bu dediğim 1950'ler falan. Ben de ne doktora gitmeyi ne de kendimi bu kadar (affedersiniz) kurcalatmayı sevmem. Aradıkça bulunuyor çünkü. Tövbe tövbe, başıma bir de mamografi işi çıktı şimdi. Tamam, cahil değilim, gerekliliğini biliyorum ama bünye reddediyor işte. Neyse, gitçez sonuçta da bi daha artık 50'de falan giderim herhalde. Sevmiyorum böyle işleri. Allah doktorlara ne muhtaç etsin, ne de başımızdan eksik etsin. Ben artık son noktaya gelmeden doktora gitmeyi sevmem. Mecburiyetten bir tansiyon ilacı kullanıyorum o kadar. Kullandığım en ağır ilaç aspirindir. Her derde deva:)) O da hastaysam, ağrım falan varsa. Yoksa onu da öyle düzenli içmiyorum. Ay, hep hastalık, tam emekli muhabbeti oldu. Ordan çıktım kafayı dağıtmak için markete girdim. Yazlığa fenerler, rüzgar çanı(eskisi rüzgardan parçalandı) , mum ve şamdanlar aldım. Oradan da anneme geçtim. Hiç mamografi işini söylemedim. Çünkü evham eder,"ne oldu, bir şeyden mi kuşkulandı ki çektirtiyor" diye ahret soruları sorup, kendi kendini perişan eder.
Bugünse temizlik var. Perşembe günü bir arkadaşla buluşup önce biraz birşeyler yiyip oradan "söz ve müzik" filmine gitmeyi düşünüyoruz. Hem romantik, hem komedi. Tam kafa dağıtmak için. İşte hafta bitti bile sayılır. Zaman mı hızlı geçiyor,biz mi hızlı yaşıyoruz, çözemedim gitti.

Cuma, Nisan 06, 2007

Cuma Güzeli

Images for your blog

Bu Cuma'nın güzeli de bu olsun. Beylerin 3. sayfa güzellerine nazire olarak:))
İyi Tatiller

Pazartesi, Nisan 02, 2007

Kültür Böceği

Geçen hafta kültür böceği Çenebaz şeklindeydim. Gerçi buna en büyük katkıyı sağlayan gençturksel'den allah razı olsun. Biz 2 emekli arkadaş önce pazartesi günü "Mutluluk " filmine, perşembe günü de " Mavi Gözlü Dev" filmine gittik. İlkini çok beğenirken, 2.si için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Mutluluk'ta hem oyuncular, hem konu hem de görüntüler güzeldi.Ha, bu arada ben sinema eleştirmeni filan değilim. Tamamen kişisel görüşlerim. Ama diğer film bir kere çok durağan, ilerlemek bilmiyor. Belki ben de çok yüksek beklentilerle gittim, onun da etkisi var mı bilmiyorum ama dediğim gibi sıkıcı bir film. Üstelik Nazım Hikmet'in şair ve politik kişiliği dururken en kötü yanı olan aşk hayatını anlatmakla hata etmişler. Bence çok da kabul edilebilir şeyler değil yaşadıkları. Piraye ile evliyken halasının kızı Münevver'in ona aşkını itiraf etmesi ile hop ona döndü. Üstelik o kadın da evli ve 1 çocuğu var. Piraye soğukmuş falan filan. İyi de tam da 2. Dünya savaşı nedeni ile Türkiye'nin yokluklarla boğuştuğu bir dönemde, doğru dürüst bir geliri olmayan kadın 2 çocuğunu yetiştirmeye, hapisteki eşine yardım etmeye çalışıyor. Üstelik eşinin politik görüşleri nedeni ile polis tarafından sürekli taciz ediliyorlar. O kadının 2 yanını görecek durumu hali mi var, aşk şöyle dursun. Velhasıl filmde Nazım Hikmet'e kızdım bile diyebilirim. (Evli kadın sendromu). Neyse siz yine de gerçek eleştirmenleri okumadan buradan fikir sahibi olmaya çalışmayın. Ya da en iyisi görüp kendiniz karar verin.

Onun dışında Salı günü malum oğluşumun doğumgünü idi. Akşam birlikte dışarıda bir şeyler yedik. Perşembe günü de babaannesi çağırdı. Tüm akrabalar oradaydık. Birlikte yemek yedik. Sonra da oğlum pastasını kesti. Babası oğluma Adidas'tan eşofman takım ve birkaç tişört aldı. Ben i-pod aldım. Genelde diğerleri para verip , sen ne istersen al dediler. O, bu durumdan memnun. Çünkü bilgisayarına bir şeyler almak istiyormuş.

Cumartesi günü biraz market alışverişi yaptık. Sonra oradan pizza almış eve dönerken eşimin kuzenine uğrayalım dedik. Saat 4 gibi falandı birlikte pizzaları yedik. Sonra gitmeyin, akşam da beraber olalım deyince onlarda kaldık. Akşam da muhabbet içinde yedik,içtik. Pazar günü ise güneşli ama serin bir hava vardı. Biraz sahilde dolaştık. Sonra bir cafeye oturup bira-patates yaptık. Dönüşte ben biraz ütü faslına giriştim ama bu kez az ütüledim. Yarın kadın temizlik yaparken ben de ütü yaparım diye düşündüm.

Bugün anneme gidicem birazdan. Ama sabahtan yemek yaptım, oğluma ıslak keke yaptım, bir de puding karıştırdım. Dün akşam bizimkiler abur cubur bir şeyler aradılar ama pek bir şey yoktu evde, ben de vicdan yaptım. Bugün sabahtan hazır ettim hepsini. Akşam dönerken biraz da çerez alırım, beylerin keyfi yerine gelsin.

İşte böyle. Hadi herkese iyi haftalar olsun.